YAŞAM 

ANORMALLEŞTİREBİLDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

Geçen gün gazetede “Anormalleştirebildiklerimizden misiniz?” başlığını görünce düşündüm. Cidden anormalleştirebildiklerinizden miyiz acaba diye. Bunca yıldır normalliği erdem sanan boyu uzun aklı kısalara seslenirim! Bir başkaldırı niteliğinde sayılabilecek olan “anormallik” sözcüğüne karşılık insanımız, bizim gibilere çelme takma konusunda uzmanlaşmış ve rastlaştığımız her durumda “elinden geleni ardına koymaz” şekline bürünmüştür. Dilek ve temenniler kutusuna yazdığımız mektuplar toplum tarafından “normal” sayılamayacak ölçüde gülünç ise kâğıtlarımız, üzerinde “anarşist” yazılı kaşelerle damgalanır ve arşive kaldırılır. Ayrıca bunlarla okullarımızda, sokaklarımızda ve restoranlarımızda gibi alelade her yerde karşılaşılabilir. Yüz yıllardır tutturmuşlar “bizim normalimiz” diye ve şimdi yaş…

Devamını Oku
YAŞAM 

YILLAR SONRA, HÜZÜNLE…

Paris’in eski mahallelerinde dolaşmak çok hoşuma gider. Eskiliğiyle, yaşanmışlığıyla ve kendine özgü sokaklarıyla beni kendine çeker. Her sokak farklı sürprizlerle karşılar sizi. Sıkça gider, o sokaklarda avarece dolaşırım. Yine bir gün dolaşırken daracık bir sokakta güzel bir evin penceresi ilgimi çekti. Şaşkınlıkla uzun uzun inceledim. Sanki Adana’daki doğduğum evin penceresini getirip buraya monte etmişlerdi. İçimde bir şeyler titredi. O an kararımı verdim. İki gün sonra ülkeme doğru uçuyordum. Adana’ya iner inmez çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği mahalleye koştum. Yıllar önce terk ettiğimiz ev yıkılmak üzereydi. Karşısına geçip kâh hüzünlenerek kâh…

Devamını Oku
YAŞAM 

UMUT ET VE ÜRET!

Eskiden ‘3S’ kuralım vardı. Uzun yıllar bunlara tutunarak sürdürdüm hayatımı: Sanat, seyahat, spor. Bana iyi gelen, beni ayakta tutan, yaşamımı şekillendiren, olmazsa olmazlarım. Hâlâ da öyle; ne mutlu ki yaşama biçimim haline gelmiş değerler bunlar. İnsanın hayatına kattıklarının önemine inanıyorum! Yemek ve içmek kadar gerekli olduklarını düşünüyorum. Sanat hâlâ vazgeçilmezim. Her şeye rağmen elimden geldiğince icra etmeyi sürdürüyorum sanatımı. Ama sanatı besleyen yine sanattır! İşin o tarafından eksik kaldık. İzleyici kısmından mahrum kaldık maalesef uzun zamandır. Spor hâlâ en güzel alışkanlığım; yine elimden geldiğince sürdürüyorum. Ama o da aksak maalesef.…

Devamını Oku
YAŞAM 

MAVİ ŞİİR, MAVİ GÜVERCİN, MAVİ MEKTUP

Sabah uyandığımda bir şiir kulaklarımda çınlıyordu. Sabah uyandığımda… Saate baktım: 7.05… Takvime baktım: 1 Eylül… Şiire baktım: “Mavi konuşalım, mavi yazalım/ mektuplar zarfa girer girmez mavi/ söz mavi olsun ağızdan çıkar çıkmaz/ iki ayrılık arasındaki yol mavi/ göz göze gelince mavi olsun yakınlığı kızla oğlanın/ mavi bir anı gibi ışıklar içinde zaman/ maviyi unutmayalım, siyahı çıkaralım aradan/ mavi en uzun şiiri olsun unutmamanın.” Ve şaire baktım: Haydar Ergülen… * * * Sabah uyandığımda mavi güvercinler uçuşuyordu penceremin önünde. Gökyüzüne baktım: Gökyüzü mavi… Güvercinlerin kanat çırpışlarına baktım: Güvercinlerin kanat çırpışları mavi……

Devamını Oku
YAŞAM 

‘BİR YAZ GEÇTİ’; SEVDASI İYİ Kİ BİZE KALDI

Ağustosun eylül kapısında beklediği bir gece yarısında, sona ermekte olan bir yaz mevsimi için şiirler okuyor, şarkılar mırıldanıyorduk sessizce. İçimizde hüzün hiç eksik olmuyordu. Hüznü seviyorduk. Dört mevsime bölüştüreceğimiz kadar hüzün biriktirmiştik içimizde. Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan şiirler okuduk sabaha değin. “Bir yaz geçti/ tozu dumana katarak/ kavun karpuz yüklü/ bir yaz geçti” diyen şair gibi uğurlamaya çalıştık içimizdeki mevsimi. Dedik ki: “Bütün iştahlar tetikteydi/ ağaçlar, kolum kanadım kadar benim/ deniz, anam babam kadar iyiydi. // Bir yaz geçti yanı başımızdan/ dişimizden tırnağımızdan/ alı al, moru mor/ nefes nefese bir yaz…

Devamını Oku
YAŞAM 

GEÇMİŞE DÖNMEK

Paris’e indiğimde akşam olmak üzereydi. Şehir yavaş yavaş ışıklarını yakmaya başlamıştı. Bir taksiye atladığım gibi Montorgueil Sokağı’ndaki eve gittim. Beş katlı, Eyfel’i tam karşıdan gören eskice bir evin çatı katında kalıyordum. Bu sokağı çok severim. Adana’da çocukluğumu geçirdiğim mahalleyi hatırlatır bana. Kasabı, manavı ve bakkalıyla tipik bir mahalle özelliklerini taşır. Geceleri fıkır fıkırdır. Ama pazar günleri öğleden sonra oldukça sakindir. Ev beni özlemle karşıladı. Masanın üzerinde iki kadeh ve yarım şişe şarap öylece duruyordu. Pencereyi açtım, şehrin gürültüsü odayı dolduruverdi. Eyfel tam karşımda, ışıl ışıldı. Bu şehir beni tuhaf şekilde…

Devamını Oku
YAŞAM 

PAZAR İKİNDİSİ NOTDÜŞÜMLERİ

Belki de izdüşümleridir; ama ben “notdüşümleri” ifadesini kullanıyorum. Belirli bir takvim yaprağının belirli bir zaman dilimine dair notlar düşmek için yazı masamın başındayım. Günlerden pazar, vakitlerden ikindi. Ağustosun son dönemecinde ilerliyoruz. Eylül kapıda, bizi bekliyor. Hüznüyle, toprak kokusuyla, rüzgârda savrulup yüreğimize karışan gazelleriyle göz kırpıyor kapı aralığından. Dün akşamüzeri sicim gibi yağan, biraz da fırtınalı o yağmuru düşünüyorum. Mis gibi eylül kokuyor. Bense sevdiğim kadının ellerinden tutmuşum, ona sarılmışım yahut onu öpüyorum; şemsiye altında aşkın, tutkunun, özlemin “şemsiyesizliğinde” sırılsıklamım, sırılsıklamız. Saatime bakıyorum o vakit, saatin bir önemi yok; takvime bakıyorum…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

GORKİ’Yİ ÖZLEMEK

Saint Petersburg Sokağı’nda 24 no’lu binanın çatı katındaki evimin kitaplarla dolu küçük odasının penceresi önünde, elimde votka kadehi Kremlin Sarayı’nın altın kaplamalı ve ışıl ışıl parlayan kubbelerini dalgınca izlerken sevgili dostum Gorki’yle tanışmamız aklıma geldi. Sahi, nerelerdeydi? İtalya’da Capri Adası’ndaki villasında dinlendiğini, sonra Moskova’ya döndüğünü duymuştum. Lenin’in yakın arkadaşıydı ve Bolşevikler için yaptığı çalışmalar nedeniyle ‘Kızıl Yıldız Nişanı’ verilmişti. Ceple son konuşmamızda ‘Ana’ romanını bitirmek üzere olduğunu söylemişti. Onu çok özlediğimi fark ettim. Oldukça soğuk ve karlı bir Moskova akşamıydı. Soğuktan büzüşmüş ve başım eğik, Kızıl Meydan’ı geçerek eve gidiyordum.…

Devamını Oku
YAŞAM 

HAYATIN ANLAM VE ANLAMSIZLIĞI ÜZERİNE

Kaldırım taşlarına uzanıyorum, halkım. Yerlere sarılıp elektrik telleri arasından yıldızları seyrediyorum. Her bir ışık zerreciğine dalıp hayatın anlam ve anlamsızlığını varoluşsal sancılarım eşliğinde düşünüyorum. Her şey nasıl başladı? Çıplaktan bir Âdem yaratıldı, sonra Âdem çok sıkıldı, hayatın anlam ve anlamsızlığı hakkında kafa yormaya başlamasın diye çıplaktan Havva yaratıldı, ardından ikisi beraber sıkıldılar ve işlerine koyuldular! Hayatın anlam ve anlamsızlığını düşünenler cennetten sürgün edilirmiş, cehennemde de yer edinemez, yeryüzünde acılar içinde kıvranırmış. İşte, ben de bu suretle cennetten sürgün edilmiş ve cehennemde yer edinememiş zayıf benliğimle yeryüzünde, kaldırım taşlarına uzanıp acılar…

Devamını Oku
YAŞAM 

LİRİK BİR ZAMANIN YAZISI

Bir zamanın dışından, o zamana bakıyorum şimdi. Kaç yılda oluştuğunu bilmediğim, iç içe girmiş duygularla, birbirini çürütebilen düşüncelerle ve kendi etkisini yaratan olaylarla hâsıl olduğu için sınırlarını hiçbir zaman ele vermeyen bir zaman dilimi, bütün şiirsel, müziksel etkisiyle içimde dönüp duran; bir şehri tanımaya, bir dünyayı bilmeye yetmeyen, bitirme duygusuna, tamamlama sırrına erdirmeyen bir zaman dilimi… İçinde birbirinden farklı muhitin lirik şarkılarını dinlediğim, kendimi kaybettiğim, sonra yeniden bulduğum bir zaman dilimi… Elimde hiç söz olmadan, tarihini yitirmeye yüz tutmuş bir şekilde ve şehir boyunca çıktım yola. Dağıldım, toplandım, dağıldım ve…

Devamını Oku