SIĞINAN SIĞINANA
-MERSİN-
Uzattığın her yardım elin bükülüyorsa neden yeni el tutma derdindesin?
2011 yılından beri “Yardım etmediğimiz millet kalmadı” cümlesiyle övündüğümüz kadar, keşke onların toplumumuza entegrasyonunu sağladığımızla da böbürlenebilseydik…
Ama olmadı.
Böbürlenmek yerine kan damlalarını izledik okul merdivenlerinin.
İçimizdeki yangın ve haklı öfke öğretmenleri greve götürüyor.
Suriye, Irak, Afganistan… Yok mu artıran?
Nereden cesaret alıyorlar?
Çok üremekten mi?
“Nasıl olsa bizi kabullendiler” algısı mı?
Onların kabullenemedikleri şey ise buranın Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu…
Türkiye’de bir öğretmen, Iraklı bir şahıs tarafından canice ve kalleşçe öldürüldü!
Öğretmenler itibardan geçeli çok oldu, bari sığınmacılar tarafından öldürülmesinler…
Sığınmacı deyince de mağdur, mahzun insanlar geliyor gözümüzün önüne.
Hepsi kötü diyemeyiz elbette ama çoğu geldiği ülkenin ilkelliğini, geriliğini, vandallığını getirdiği gibi bırakma yanlısı da değil!
Okul, evlatlarımızın en güvende olması gereken bir kurum iken öğretmenlerinin cenaze törenlerini izlediği yer oldu.
Ziyadesiyle üzgünüz.
Sığınmacıların uyum sürecinin çoktan tamamlanmış olması gerekirken hep en başa dönüyoruz.
Çünkü sürekli yeni bir geliş var.
Bizim kota neden dolamıyor?
Kota dolmuyor, Türk ölüyor.
Kota dolmuyor, öğretmen görevi başında tek el kurşunla ölüyor.
Kota dolmuyor, baronlar kol geziyor.
Kota dolmuyor, güvenlik sorunu dur durak bilmiyor.
Kota dolmuyor, Türk Türk’e hasret yaşıyor.
Yoksa birileri bu kotanın bilerek mi dolmasını istemiyor?
Ufak hesaplar için toplumu inşa eden insanları kurban vermenin pek bir anlamı da ahlakı da yok!
Bakın ne diyor Ulu Önderimiz ve Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk:
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.”
Şu çizgiden gidin de görün nasıl aydınlanıyor yarınlar…
Göz göre göre karanlığa itmek neden?