YAŞAM 

ÇIRAK OLMAK

Bir odası üstte, bir odası da aşağıdaydı doğduğum evin. Yani iki odalı ve toprak damlıydı. Aşağıdaki oda misafirler için hep kapalı tutulurdu. Giremezdik. Meğer biz “dubleks” bir evde oturuyormuşuz da haberimiz yokmuş. Büyüyünce öğrendim. Yaz geceleri de dama çıktığımızda “tripleks” oluyormuş meğer. Bir yaz sabahı yukardaki küçücük sofayla aşağıdaki küçücük avluyu birleştiren ve bastıkça gıcırdayan tahta merdivenin bir basamağına oturmuş, kollarımı tırabzana dayamış, kapı ağzında annemin babamı yolcu edişini izliyordum. “Baba, ben de gelim mi atölyeye?” dedim. Dediğime ben de şaştım. Şaşırdı önce, sonra gülümsedi. “Hadi, gel bakim” dedi. Atölyeyle…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘SESSİZLİKLE’ YIKIYORUZ İÇİMİZİ; İLKYAZ SÜRGÜNÜ HEP İÇİMİZ…

Gün ışımak üzere. Doğa uyandı uyanacak. Cemreler düşeli çok oldu. Martta kar yağdı toprağımıza, nisanda yağmur fırtınası eksik olmadı. Çok üşüdük. Titredi yalnızlığımız. Hint şair Rabindranath Tagore gibi “sessizlikle” yıkayıp durduk içimizi. İçimiz dışımız bir olamadı bir türlü, hep gizli kaldık. Çığlığımız benliğimizin duvarlarında yankılandı. Erdal Atabek’in dizeleri ne de güzel anlatıyordu duygularımızı: “Tohumdun/ toprağa sürdüler seni. // Akarsuydun/ yüzlerine sürdüler seni/ ışıdı yüzleri/ doğan güneşe karşı. // İnsana sürdüler seni/ ağaçlara sürdüler. // Yeşil dal uçlarında/ bahar sürgünü doğmaların/ bundandır.” Dışımız bahar, içimiz sürgündü. Sürüldük ömür boyu. Hangi takvim…

Devamını Oku
YAŞAM 

RÜZGÂRIN ŞEN FISILTISI

“Avrupa’da öğrencilikle geçirdiğim yedi yılın ardından Nil Nehri’nin kıyısındaki o küçük köyde yaşayan ailemin yanına büyük bir özlemle dönmüştüm. Çok geçmeden “balıkların soğuktan öldüğü” o diyarlarda kaybettiğim ailenin samimi sıcaklığını, sanki içimde bir parça buz eriyormuş gibi, içimin donmuş bir kısmının üzerinde güneş ışıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.” “Rüzgârı dinledim dikkat kesilip: Aslında bu ses de yabancı değildi bana, köyümüzde şen bir fısıltı olan bu ses… Palmiye ağaçlarının arasından geçen rüzgârla mısır tarlalarının arasından süzülen rüzgâr farklıdır.” Doğanın bütün seslerini anlattığı satırlarda, bu seslerin ve köyünün onun güvende hissetmesini sağladığını anlatır…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘SENİ ÖYLESİNE DÜŞLEDİM Kİ YİTİRDİM GERÇEKLİĞİNİ…’

Şair, yıllar önce bir nisan akşamında kentin sokaklarında yürüyordu yalnız başına. Kent hüzünlüydü, nisan hüzünlüydü, şair hüzünlüydü. Rüzgârın çıktığı saatlerde sokaklar bomboştu. Kaldırımlar yalnız, şair yalnız, şairin sevdiği kadın yalnızdı. Şair, notlar düştü defterine; üşüyordu, eli titreye titreye yazdı: “Sonsuz korkular öğretti aslında bu kent sana. Yaşamı da, sevgiyi de, hüznü de… Kalabalık caddeler tir tir titretti seni bir ilkbahar akşamında. Umursamazlığı öğretti bu kent sana. Yirmili yaşlarının coşkusuyla içinde gizlice saklanan bir düşünce, çocuk gözlerindeki yas bulutu ve daha sonra aşkı öğretti.” Şairin dizeleri birikti, düşleri birikti. * *…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘GÖKYÜZÜNE ÇEVİR YÜZÜNÜ; ORADA NE DÜNYALAR VAR…’

Karamsar mısın? Derdi ve kederi bir kenara bırak. Sil gözyaşlarını, kurumasın. Yarının güneşini yakala. Isıt üşümüş umutlarını. Seni hayata bağlayan sözcüklere tutun. Asla bırakma. Unutma o sözcüklerden yeni başlangıçların devşirildiğini. Bazı bazı geçmişin ajandasında gezin, bazı bazı geleceğin işlenecek almanaklarına yazdır adını. Öyle bir işlensin ki adının ünlemi, bir izin kalsın sonranın takviminde. Geçmişin, geleceğinin mükâfatı olsun. Geçmişte biriktirdiğin acı tecrübeler, geleceğinin umut sofrasında bir tat bıraksın. Leziz mi leziz umut sofraları kurulsun yeryüzünün yalnızlık coğrafyasında. Belki o vakit bir şiir dize gelsin, şairin ismi yine bizde saklı kalsın: “Gökyüzüne…

Devamını Oku
YAŞAM 

SEVİYORUM BU ŞEHRİ

Çok seviyorum. Adana, her yeni gün biraz daha fazla sevdiriyor kendini bana. Kazancılar’daki meşhur pazar kahvaltılarını bilmeyen kalmamıştır sanırım. Bu kahvaltıların ne zaman başladığı bilinmiyor ama yüz yıldan daha fazla zamandır devam ettiği artık herkesin malumu. Adanalılar pazar sabahı güneş doğmadan geliyor Kazancılar’a… Bazıları yalnız, bazıları arkadaşlarıyla, bazıları karısıyla, kocasıyla, sevgilisiyle ya da çoluk çocuk, maaile… Ciğer, kaburga, kebap artık o gün ne çekiyorsa canları, “Getir,” diyorlar; ezme salatayı, soğanı yeşilliği de yoldaş edip başlıyorlar kahvaltıların en çılgınına. Bir arkadaşım vesile oldu, bu sabah yine gittim Kazancılar’a… Saat altı buçuk…

Devamını Oku
YAŞAM 

AGAPE

O satırları okuduğum vakitten beri ölmüş sayardım ben de insanlığı. Zira çaresizlik sokağının sonunda veyahut kaçırdığım mutluluk numaralı otobüsün durağında rastlamadım ona. Hem zaten insanlığın ölüm haberini okuduğumda ben de ondan ümidini kesenlerden biri olarak yadırgamamıştım bunu. Sevgi’yi görmemiştim. Umut’u tanımıyordum. Dilhun’la dost, Memati’yle sevgiliydim. Üstelik durağan bir yaşamdan hatırladığım kadarıyla geri gitmezdim, lakin ilerliyor da sayılmazdım. O donuk ve soğuk, o kasvetli ve bir hayli karanlık belleğimin odalarınca tutunacak bir dal kalmıyordu. Tutunamıyordum. Bir hiçlik miydi, yoksa var olanların yitirdiği bir his mi, bilmiyordum. Ama sonra kılı kırk yaran…

Devamını Oku
YAŞAM 

MIRIL MIRIL

Akşam eve dönüşte kapının önünde karşıladı beni. Durgun görünüyordu. Her zaman beni mutlu eden o neşeli hali de yoktu. Sabah ayrılırken farkında olmadan kırıcı bir söz mü söylemiş ya da davranışta mı bulunmuştum acaba? Sesime biraz neşe katarak “Tatlım, günün nasıl geçti?” dedim. Ve yanağını okşamak üzere elimi uzattım. Hiçbir tepki vermeden arkasını dönüp gitti. Elim birkaç saniye havada asılı kaldı. Bütün gün evde yalnızdı, can sıkıntısından böyle davrandığını düşündüm. Kendi haline bıraktım. Uzunca bir süre yanıma gelmedi. Kitap okumaya dalmıştım. Bir kıpırtı duydum. Başımı kaldırınca göz göze geldik. Gözlerindeki…

Devamını Oku
YAŞAM 

KEDİLER ÜZERİNE

17 Şubat, Dünya Kediler Günü’dür… ‘Garfield’, ‘Tırmık’, ‘Tom ve Jerry’, ‘Pembe Panter’ ve daha niceleriyle, okuduğum kedi konulu mangalar vs. ile çocukken girmiş hayatımıza, onu dolduran şirinliklerinden vazgeçilmezlerimiz, günün birinde ortadan kayboluşlarıyla bizi üzen dostlarımız olmuşlar. Öyle ki “Yüzyıllar boyunca kedilere tanrı gibi tapıldı ve kediler bunu hiç unutmadı” denmişti. Yarı tanrı olarak kabul edildiler; Antik Mısır’da kediyi bir firavun gibi yarı tanrı ilan eden Eski Mısırlılar tahıl depolarına dadanan kemirgenlere karşı mahsullerini korumak için yapmışlar bunu. Bir süre açık arazide çalıştım. Burada bir itfaiye istasyonu da vardı ve orada…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘BURALARDAN ÖYLE CEKETSİZ KAÇMAK GELİYOR…’

Gemi denildiğinde benim aklıma yolculuk gelir; yolculuk denildiğinde şairler gelir aklıma. Gizli bir aşk vardır sanki şairlerle gemiler arasında. O aşkı Orhan Veli ne de güzel anlatır. Aşkının ismini söylemez ama biz anlarız; Orhan Veli gemilere vurgundur: “Gün olur, alır başımı giderim,/ denizden yeni çıkmış ağların kokusunda./ Şu ada senin, bu ada benim,/ yelkovan kuşlarının peşi sıra.” Şiirin asi çocuğu Attila İlhan da gemilere vurgundur. Daha derin bir aşk yaşar Attila İlhan. Bir kaptan gibi sever gemileri. Gemilerin içindedir ama gemilerin dışındadır. Bir kaptan gibi. “…bu geminin yelkenlerine herifin biri…

Devamını Oku