YAŞAM 

AĞABEYİM, RUHUN ARTIK ‘ÖZGÜR’!

Sizi bilmem de ben yolda yürürken insanların yüz ifadelerine bakarım…

İstemsiz değil ama bile isteye…

Kafası eğik yürüyen onlarca insanın yanında tebessüm edeni gördüğümde içim açılır.

Ben mi?

Ben tabelalara bakarım, sonra gökyüzüne… Gökyüzü, trafik… Bu üçlem… Sonra bir bakmışım, iş yerimdeyim.

Yürüme mesafesinde işe giden insanların da çoğunun çabucak işe vardığını bilirim.

Düşünceleriniz de sizinle beraber sayar kaldırım taşlarını… Beraber beklersiniz ışıklarda. 15-20 dakika yürüseniz bile 2 dakika gibi gelir.

Nasıl da doludur beyninizin içi…

Herkesin derdi telaşı elbette farklıdır ama çoğu da dünyada bırakılacak tasalardır.

Sizi yatırmayan sorunları yanınızda götüremezsiniz son durakta… Ama o sizin sonunuza imza atabilir!

Ensenizde duran kaoslar, sorunlar, musalla taşındaki soğukluğu terk etmiştir artık. Yeni bir beden, yeni bir yaşama dâhil olmaya hazırdır bile.

Son…

Üç harften oluşan ama asla geri dönüşü olmayan ve genelde acı veren bir kelime…

Hele ki sevdiklerinizin yaşamının sona erdiğini duyduğunuzda hiçbir başlangıç cazip gelmez size o an.

Ve sanki hiç yeniden başlamayacakmış gibi olur. Hayatının sona erdiğini acı ile öğrendim perşembe günü meslek üstadım gazeteci Mustafa Özgür Ağabey’imin…

Mersin ve Adana basınının en önemli kilometre taşı, çoğu gazetecinin hocası, abisi bize hoşça kal dedi. Yıllarca memlekete hizmet etti.

Çoğu gazeteci gibi şakşakçı olmadı!

Dürüst duruşundan dolayı bazı kesimler burun kıvırdı da o milim başını eğmedi!

Hakikatli gazeteciydin, Mustafa Ağabey’im…

Uzun zamandır duymamıştım sesini, aradığımda da “Sevgili Melodiciğim” diye hitap ederdin ya o yüreğinin naifliğiyle…

Bir ‘keşke’m oldu sana dair, ağabeyim. Sanki hissetmişim gibi vefat haberini almadan iki gün önce birden aklıma düşmüştün “Mustafa Ağabey’imi arayayım” diye.

Sonra erteledim, başka işleri halledeyim, yazarım, ararım diye öteledim!

Keşke o an arasaydım da sen belki de son kez bile olsa “Nasılsın, Sevgili Melodiciğim?” deseydin…

Hiç yakıştıramayacağım sana. Diğer arkadaşlarımın seninle çok daha fazla vakti oldu, biliyorum; ama sen hiçbirimizi kırmazdın ki.

Sektörün tüm acımasızlıklarını yaşadın, kırıldın da, asla meslekteki ilkeli tutumundan ödün vermedin.

Kaleminin keskinliği ve doğruluğu bize bıraktığın emanetindir, ağabeyim…

Seni kaybettikten sonra, hayatın hesap yapılamayacak kadar kısa olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleştik.

Gelip geçici dünya hevesleri ve işleri için yıllarca süren küslükleriniz varsa bitirin artık.

Asla” diye kestirip attığınız ne varsa affedin…

Kavuşmaları, kucaklaşmaları ertelemeyin…

Çekindiğiniz tüm cümleleri tamamlayıp söyleyin…

Ölüm var” gerçeği kapınızdan içeri girdiğinde “Dönüş yok” gerçeği de terk edip yüzleştirir sizi hayatla…

Giderken iyi anılabilmek ne güzel bir miras… Bu bölgede bir Mustafa Özgür, onlarca özgür ve cesur kalemler yetiştirdi.

Bu kentten Mustafa Özgür gibi devrim rüzgârları estiren bir kalem geçti…

Ağabeyim, ruhun artık ‘özgür’… Nur içinde uyu.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar