KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

KARLI BİR KENT, ÇILGIN KALABALIKTAN UZAKTA, ‘DÜNYANIN EN KÖTÜ İNSANI’

Nihayet… Karlı bir kentteyim. Karın yeniden oluşturduğu bembeyaz bir kentte. Bütün sesleri yumuşatan, kentin eskimişliğini kuşatıp yepyeni bir dünya yaratan karın başkentinde… Bütün gün yağan yağmurun ıslaklığı üzerine birdenbire lapa lapa yağdı kar, akşamüstü. Araçlar, evimizin önündeki dik yokuşu çıkamaz oldu bir anda… “Beyaz, ipek gibi yağdı kar/ bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde” diyordu şair. Hayaller ve anılar… Çocukluğumun kenti… Dik yokuşu Bolu Lisesinin. (Okulun adı sonradan Bolu Atatürk Lisesi oldu, biz okurken adı Bolu Lisesi. Okul marşında da öyle geçerdi: “Biz Bolu Lisesi öğrencisiyiz/ irfan…

Devamını Oku
YAŞAM 

BENİ ÇOCUKLUĞUMA GÖTÜREN ARUNYA’NIN ANLATILARI

Baharla birlikte uyanan toprağın canlılığı bizim mahalleyi de canlandırıyordu. Dondurma mevsimi geldiğinde, el arabasıyla mahalleye uğrayan dondurmacı amcanın öğretmen oğlu geliyordu mahalleye artık. Genç kızların gizlice verdiği plaklardan çıkan nağmelerdeki sesin mesajının kime gittiğini o bilirdi sanırım. Ben, ilkokulu bitirip ortaokul heyecanı yaşadığım o yıl, dondurmacının oğlunun yanında güzel bir abla da gelmişti dondurma satmaya. Ela gözleri aynı ağabeyine benzeyen, beyaz tenli alımlı ama vakur hali biz çocukları kendine çeken, albenisi olan Arunya! “Adım Arunya, bin yıllık sedir ağacının ruhuyum!” Böyle başlamıştı bize kendini tanıtması, tanışmamız. Zarafetin bir davranış biçimi…

Devamını Oku
YAŞAM 

BEKLİYORUZ SESSİZCE; YAĞMURLAR CEMRELERİ GETİRECEK…

Gülsüm Cengiz’in, şiirinde dediği gibi olacak belki de her şey; bir anda, birden: “Bir bakmışsın bahar gelmiş/ eriklerde bembeyaz çiçekler/ (…) // Bahar gelmiş ansızın/ kış çekip gitmiş sessiz sedasız./ Köşe başlarında menekşeler, laleler/ dost yüzlerde gülücükler.” Çünkü soğuk kış günlerimiz; “bir zincirin halkası gibi ekleniyor birbirine, yarı karanlık gündüzlerde ve yıldızsız gecelerde”… İhtiyacımız var: Artık her sabah aydınlığa uyanmaya… Umutsuzluk çağının sona erdiğini görmeye… Kaygılarımızın közünün küllenmesine… Kaygılarımız dün de vardı, bugün de var ve yarın da var olacak. Ama biz; ne dünkü biziz artık, ne de yarınki biz…

Devamını Oku
YAŞAM 

KALBİNİZ GİBİ BİR SENE OLSUN

Mücadelenin yorgunluğunu atmak ile geçti 2021… Ruhumuz yoruldu, beden ne ki? Stresle baş etmeye çalışırken, 2021 yılı bizi daha da güçlendirdi istemsizce. Tek başına hızlanmaya çalışırsan daha nice 365 günün yok olur. Geriye baktığında çöp olmuş 365 gün, yarım kalan işler, tepetakla olan çözümler kalır miras olarak sana? Yeni yıla, yeni umutlar ile girebilmek için önceki senenin rahatsız edici gölgesi olmaması gerekir. Yoksa sözde umutlar ile gün doldurup olta atarsın. Arşınlaya arşınlaya gezdiğin hayal çıkmazı, olumlu bir sona getiremez seni… Önceki senelerin umursamazlığını bu seneye taşıma. Önceki senelerin tutarsızlığını bu…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘O KIŞ, YALNIZLIĞIMIZA SIĞINDIK; BİZDİK AÇMAYI BEKLEYEN ÇİÇEK…’

Geceler sabahlara, gündüzler akşamlara erişiyor; takvimler kasımlarda aralıklarda, mevsimlerse güzlerde kışlarda derişiyor. Bir kum saati, bir duvar saati hangi zaman dilimini gösteriyor bizlere; bir yürek saati hangi şairin zamansız dizelerini nakşediyor soğuk kış gecelerimizde, hangi dizeler nakşediliyor da ısıtıyor üşüyen ellerimizi? “O kış, yalnızlığımıza sığındık/ çakan fener de bizdik, uğuldayan deniz de/ bizimdi kumsaldaki ayak izleri/ bizdik açmayı bekleyen çiçek, avludaki saksıda/ ve bizdik onaran, aramızdaki yıkık köprüleri o kış uykusunda” diye yüreğini dizeliyor bir şair. İsmi not edilmemiş. Dünyanın “sekiz yüzlü bir yalan olduğunu” haykıran bir başka şair de,…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT YAŞAM 

YAŞAR USTA’NIN PATAKLADIĞI GENÇ İTALYAN

Gittiği ikinci sınıf spor salonunun parasını ödeyemediği için salondan kibarca kovulan, otuzlarının başındaki genç İtalyan bir adam ile evcil hayvanların satıldığı bir petshopta kedilerin, kuşların pisliklerini temizleyen gözlüklü, alımlı ve şapkasının altına gizlediği simsiyah saçları ile utangaç genç bir kadın… Ringde yediği dayağın acısını, kazandığı kırk beş dolardan sonra unutan genç İtalyan; pislik ve sefalet içerisindeki tek göz odasında, çocukken geçirdiği yüz felcinin mirası hepimizin bildiği o tuhaf ses tonuyla, petshoptaki genç kadına yapacağı esprileri düşünür. Her tarafın yılbaşı motifleriyle süslendiği bir şükran gününün akşamında genç İtalyan; gözlüklü, güzel kadını…

Devamını Oku
YAŞAM 

TEPEBAĞ’IN HÜZÜNLÜ EVLERİ

Uzaktan sesler geliyor. Eve doğru yürüyorum. Yaklaşınca çocuk sesleri olduğunu anlıyorum. Gelip bu güzel evin tam karşısında duruyorum. Neşeli çığlıklar atan çocuklar avlunun köşesindeki dut ağacının etrafında koşturup duruyorlar. Diğer köşede evin büyük gelini elindeki güğüme tulumbadan su çekiyor. Büyükbaba, birinci kattaki odasında, elinde tespihi, pencerenin önündeki sedire oturmuş, küçük gelinin yaptığı kahveyi yudumlarken torunlarını izliyor. Yüzünde mutlu bir gülümseme. Akşam çökmek üzere. Mutfakta bir telaş. Analıkızlı yapılıyor. Evde herkes sever. Evin büyük hanımı bunun için dinke gidip ince çekilmiş bulgur ve arastanın oradaki mahzereye uğrayıp tahin de aldı. Kendi…

Devamını Oku
YAŞAM 

KİMSİNİZ?

Göğünde uçsuz bucaksız bulutlara ev sahipliği yapan gökyüzü gibi sayısız sırrı saklar bazı satırlar. Bir matruşka bebeğini açar gibi okudukça içinden farklı anlamlar çıkar. Bir sabah kelimeleri cımbızladığınız rüyanızdan uyanıp puslu, bir o kadar da dingin aynada ağlayan yüzünüzü merak edersiniz mesela. Gözyaşlarınız düşüncelerinizi savurur, mimiklerinizde kaderin yontularını deler geçer. İşte, tam o anda, gölgeniz ile göz göze gelirsiniz. Gözlerinizin kanıksadığı bu hale gölgeniz de eşlik eder. Sadece gölgeniz değil aslında! Suretinize eşlik eder evin her duvarı, mutfağın lavabosu, hatta ve hatta çöp bidonun kapağındaki suretiniz bile. İyice kanıksarsınız bu…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNTİHARI MEKANİZMALAŞTIRMAK YA DA…

Hayatım öyle bir hal almıştı ki her çeşit düzene başkaldırıyordu. Trenlerim sürekli raylardan çıkıyor, yuvarlanıp gidiyordu. Öyle bir düzensizlik hükmediyordu ki evimde dahi eşyalar yerini bilmiyordu. Zihnimin karışıklık ve dağınıklığı olta atıyordu bütün soyutluklara. Onları yakalıyor ve nasıl olsa hisleri yok diye diye yutup geçiyordu. Defalarca köprülerden kendini salmış bir ölü ruhun ölümüne hiç kimse imkân vermiyordu. Çoktandır ölmüştüm. Mezar taşlarım yağmalanmış, küllerim şaraplara türlü aromalar katmıştı. Çoktandır ölmüştüm. Yerlerde bütün şiirlerim en acıklı şarkılarını söylüyordu. Duvarlarımdaki tuğlalar başlarıma yıkılıyordu. Çoktandır ölmüştüm ve hiç kimse şaşırmıyordu hâlâ hayatta oluşuma. Zaman…

Devamını Oku
YAŞAM 

SEVGİLİ KENTİMİN MUTLU EVLERİ

Evin yaydığı mutluluğu ta sokağın başındayken hissediyorum. Gelip önünde duruyorum. Tam fotoğraflarken “Sarayda yaşayanların mutluluğu bu evde yaşayanlarınkinden büyük müdür acaba?” diye sorup “Hiç sanmıyorum” diye yanıtlıyor ve deklanşöre basıyorum. Mini minnacık bir ev. Ve minnacık bir balkon. Ve balkonda bir sandalye. Biraz sonra balkon kapısı açılıyor, mutlu evin mutlu babası bir elinde çay bardağı, diğerinde gazetesi gelip oturuyor. Mutlu anne mutfakta… Akşam için Cemal Efendi’nin çok sevdiği mahlûta çorbasını yapıyor. Cemal Efendi, çayını yudumlarken memleket havadisleri okuyor. Ve her yudumda bir ah çekerek… Ve her yudumda “Ne olacak bu…

Devamını Oku