YAŞAM 

GÜZ YOLCUSU

Sabah gün ağarırken varıyorum Ankara’ya. Hava ayaza kesmiş, sıcaklık bir ya da iki derece. Kendimi hemen otobüs terminalinde bir kafeye atıyorum. Sıcak bir şeyler içsem iyi olacak diye düşünüyorum. Yaklaşık bir saat oturuyorum kafede. Sıcak ortam iyi geliyor. Sonra kafeden çıkıp metroya biniyorum. Kızılay İstasyonu’nda ineceğim. Gerçi otobüs terminalinden Kızılay istikametine seyreden bu hattın ismi ‘Ankaray’; ama olsun, ben yine de ‘metro’ diyeyim. Şehrin yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başladığı dakikalar… Metro da kalabalıklaşıyor istasyon istasyon. Önce tek tük insanlar, ardından yoğun kalabalık. Kızılay İstasyonu’nda iniyorum. İstasyonun Karanfil Sokak çıkışını ararken Ankara…

Devamını Oku
YAŞAM 

PASLI DÜŞÜNCELER ZİNCİRİ

Ben miyim yiyen kafayı, o mu beni tekrar tekrar parçalara bölmekte olan yoksa? Kafanın azı dişleri arasında ezildin kaldın bunca zaman. Senin yemen için kafayı, ondan daha güçlü olman gerek. Döngü böyle işler. Büyük balık küçük balığı yiyerek koyulur yola. Oysa düşüncelerin senden büyük. Senden güçlü. Senden ağır. Ardında saklanırken demir parmaklıkların buzlu camın yarı saydamlığına olan inancımı yitirmeden hep görmezler sandım. Oysaki yarı saydam. Yarı. Saydam. İnsanlardan kaçamazsınız. Nasıl olur? Yok mu bir çaresi hayalet olmanın? Var, efendim, var. Yeraltında olursunuz, görünmez. Kırkayak yahut bir solucan olursan. Tabii o…

Devamını Oku
YAŞAM 

RUH VE NEFİS ARASINDAKİ KADİM SAVAŞ

“Onurlu kişi eziyet gördüğünde de geniştir dünyası/ baskıdan endişe edenler için orada da vardır sığınağı.” – Sekizinci yüzyılda Mısır’da bir hapishane duvar yazısı Kapadokya gezimizde çok beğendiğim Mustafapaşa’da gezerken gördüğüm bir konak yazısını not etmişim. “Her şey boştur, kader insana ortak şeyler sunar.” Eski okuduğum kitaplardan birinin kapağına not düştüğüm bu yazıyı, yeniden elime alıp İbn-i Haldun hakkında yazılmış iki kitabı okurken hatırladım. “Rütbeler, sürgünler, kaçışlar, savaşlar, zindanlar, inzivalar, zikzaklar, ailevi trajediler, aşklar… Kısaca en yüksek makamlarla en büyük düşüşler arasında yaşanan kahramanca ama bir o kadar da ‘insanca’ bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNSAN BAZI ŞEYLERİ HİSSEDER

Anlatmak istediğim çok şey var. İnsanı var eden yüreğin ve beynin arasında ruhumun sıkıştığının uzun zamandır farkındayım. Kederimi defalarca ifade edebilmek için yazı masasına oturdum. Ancak mantıklı tek cümle yazamadım. Zihnim öylesine yorgun ki kelimeleri bir araya getiremedim. Aklımı yitirmemek için anlatmak zorundayım. Bugün bir ara Ahmet’e uğradım. Beni anlatabilecek tek kalemin o olabileceğini düşündüm. Anlatabilmesi için önce beni dinlemesi gerekiyordu. Yüreğinden, zihninden bir yerlerden sıvışıp ona ulaşmanın yollarını aradım. Hem yüreğinin hem de zihninin kapıları kapalıydı. Zile defalarca bastım. Ahmet açmadı. Uyuyor olmalıydı. Beni hep kabul etmişti bugüne kadar…

Devamını Oku
YAŞAM 

AĞABEYİM, RUHUN ARTIK ‘ÖZGÜR’!

Sizi bilmem de ben yolda yürürken insanların yüz ifadelerine bakarım… İstemsiz değil ama bile isteye… Kafası eğik yürüyen onlarca insanın yanında tebessüm edeni gördüğümde içim açılır. Ben mi? Ben tabelalara bakarım, sonra gökyüzüne… Gökyüzü, trafik… Bu üçlem… Sonra bir bakmışım, iş yerimdeyim. Yürüme mesafesinde işe giden insanların da çoğunun çabucak işe vardığını bilirim. Düşünceleriniz de sizinle beraber sayar kaldırım taşlarını… Beraber beklersiniz ışıklarda. 15-20 dakika yürüseniz bile 2 dakika gibi gelir. Nasıl da doludur beyninizin içi… Herkesin derdi telaşı elbette farklıdır ama çoğu da dünyada bırakılacak tasalardır. Sizi yatırmayan sorunları…

Devamını Oku
YAŞAM 

SİYAH-BEYAZ HAYATLAR

Aldım dolaptan içi fotoğraf dolu kutuyu, koydum masaya. Kapağını açınca kutunun, onlarca siyah-beyaz fotoğraf saçılıverdi etrafa. Belli ki onlar da bunalmışlar karanlıkta kalmaktan. Her biri bir köşeye kaçıverdi. Siyah-beyaz anılar… Siyah-beyaz hayatlar… Siyah-beyaz kadınlar, erkekler ve çocuklar… Kimi gülümsüyor. Kimi hüzünlü. Kimi neşeli. Kimi kederli bakıyor. Kimi deniz kenarında. Kimi bir masada yalnız. Yan yana yürüyoruz şu fotoğrafta annem, teyzem, babam ve ablam, Ankara’da bir sokakta. Babam elimden tutmuş. Bir yaz günü sanırım. Şu fotoğrafta da babam motosikletinin üstünde çok mutlu. Annem mutfakta gülümsüyor kameraya bakarak. Başında beyaz tülbendi, nenem…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNSAN VE DENİZ

“Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;/ deniz aynandır senin, kendini seyredersin.” – Charles Baudelaire Dün gece Paris’in bohem semtlerinden Quartier Latin’de bir meyhanede, Charles’la şaraplarımızı yudumlarken uzun ve hayli derin bir söyleşi yaptık. Tabii ki şiir konuştuk daha çok. Charles Baudelaire, Fransız şiirinin ustalarındandır. Ve çok yakın arkadaşımdır. Çocukluğumuz birlikte geçti. Paris’in arka sokaklarında az serserilik yapmadık. Ama mutsuz bir çocuktu. Disiplinsizlik nedeniyle okuldan atıldı. Zorla hukuk okutulmak istendi; ama o bohem hayatı seçti. İyi ki de öyle yapmış. Okumaktan mutlu olduğum şiirler yazdı. Gece yarısıydı, Charles şarabından bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

ZİYA VE BEN

Bir gün Ziya’yla Seyhan Nehri’nin kıyısındaki konağında oturmuş, rakımlarımızı yudumluyorduk. Ziya’yla, yani Ziya Paşa’yla Adana’ya vali olarak geldiğinde tanışmıştım. Aydın ve sanatçı kişiliği ilgimi çekmişti. O da aydınları severmiş, iyi dost olduk. Derin bir sohbete dalmıştık o gece. “Ne olacak bu Osmanlı’nın hali?” deyip kafa yormuştuk. Tabii daha çok şiirden söz ettik. 1870’te Cenevre’deyken yazdığı ‘Terkib-i Bend’i bizzat kendisinden dinlemek benim için büyük bir mutluluktu. Ziya, o sıralar Büyüksaat’in temelini attırmıştı. Biliyorsunuz, Büyüksaat, 32 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek saat kulesidir. “Neden bu kadar yüksek kule yaptırıyorsun?” diye sormuştum sabah…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

SALGIN YORGUNLUĞU

Yorulduk… Yorulduğumuz kadar da yorduk… Savaştık… Savaştığımız kadar da savaştırdık… Yenik düştük… Yenik düştüğümüz kadar toprağa da yenik düşürdük… Maskeden sıkıldık… Oksijen tüpüne sarıldık… Kurallara uymadık, kimimiz atlattı, kimimizin başıboşluğu yüzünden bazılarımızın sonu oldu. Sarılmalar ertelendi, gönül selamı verildi. Hastası hayata tutunsun diye yazın sıcağında saatlerce koruma tulumu içerisinde koşturdu durdu sağlıkçı. Her zaman yolunda gitmiyor tedaviler. Hastasını kaybeden sağlıkçılar bunun burukluğunu yaşadı, yetmedi, şiddet gördü. İş yoğunluğunun stresi ile pandemi süreci birleşince ruhsal buhran başladı sağlıkçılarda. Virüsle mi mücadele etsinler, beyinlerini kemiren psikolojik çıkmazlar ve hırgür ile mi mücadelelerini…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZDAN SONRA…

“İnsanlık dışı diye bir şey var ama olay hep insanlar arasında geçiyor.” – Hay Huy, Elif Sofya, Epigraf Günlerce ormanlarımız yandı. Manavgat, Akseki, Gündoğmuş, Marmaris, Milas, Köyceğiz, Bozdoğan, Mersin’de Aydıncık, Yeşilovacık… Yeşille mavinin birleştiği, en gözde yerlerimiz… Söndürülemedi… Günlerce havadan müdahale edilmedi, edilemedi. Ağaçlar yandı, ormanlar yok oldu. İçindeki birçok canla birlikte… Orman bir yaşam alanı… Biyolojik çevre… Fauna… Can kaybımız yok dendi önce… Yanan kaplumbağa fotoğrafı, patileri yanan köpekler, ineğini, keçisini kurtarmaya çalışan köylü kadınlar takılınca objektiflere, hatırladı insanlar onlar da ‘can’dı. Bütün canlar eşitti, değerliydi… Birden üsluplar değişti,…

Devamını Oku