EDEBİYAT 

ERİT’OPİA

Hiç istemediği halde, zorunluluktan bu saate kadar işte kaldı Cansu. Karanlıkta eve gitmek en korktuğu şeydi muhtemelen. Hele işten gidiyorsa, iki araç değiştiriyor ve yaklaşık 15 dakika da, kendi lambalarının bile ihanet ettiği bir sokakta yürümek zorunda kalıyordu.

Sokak köpekleriyle ilgili korkularını yenmeyi başarmıştı. Yanında taşıdığı yiyecek artıkları, aralarında mesafeli de olsa bir arkadaşlığı başlatmıştı. Yemeğin sunumundan sonra, herkes kendi yoluna çekiliyordu. Asıl korkusu insanlardı. Daha doğrusu tür olarak insan sınıfına giren yaratıklardı. Bunların sarkıntılıklarından ve saldırganlıklarından kaçabilmek için büyük mücadele vermek zorunda kalıyordu. Yanında taşıdığı küçük biber gazı kutusunu kullanmak zorunda kalmıştı birkaç kere.

Medyada okuduğu kadın cinayetleri ve saldırılar korkularını giderek artırıyordu. Üstelik bunu yapanların neredeyse cezasız kalması ya da caydırıcı olmayan cezalar, saldırıları belki de teşvik ediyordu.

Zaten kötü geçen bir iş gününün akşamında ofisten çıktı. Durakta bekleyen birkaç kişiyle birlikte ilk gelen otobüse bindiler. Her zamanki gibi kalabalıktı ve yer bulmak imkânsızdı. Cama yakın bir köşeye çekilip ayakta müzik dinleyerek düşünceler denizinde yüzmeye başladı.

İkinci otobüste de durum ilkinden farklı değildi. Yine kapıya hücum ve kalabalıkla omuz omuza yolculuk… Boşuna yerçekimsiz ortam demiyorlar bu duruma. Etrafına bakınırken ilk durakta bindiği insanlardan birisinin bu otobüste de olduğunu fark etti. Boğazlı kazağını, ağzını kapatacak şekilde çekmesinden hatırlamıştı.

Bakışları çakıştı bir an. Nedense hoşuna gitmeyen bir şeyler hissetti bu bakışlardan. Kısa sürede kaçırsa da, gözlerinde izi kaldı bir süre. Bir daha o tarafa bakmamaya dikkat ederek devam etti yolculuğa.

Kendisiyle birlikte iki kişi daha indi aynı durakta. İki adamın önden gitmesi için bir süre bekledi. Arkalarından devam etti o da. Kısa bir süre sonra, daha yaşlı görüneni dar bir yan yola saptı. Diğeri önde gidiyordu ama adımlarının yavaşlamaya başladığını fark etti. Giderek yaklaşıyordu adama çünkü.

Öndeki, bir an durup ayakkabısını bağlamaya başlayınca mecburen geçmek zorunda kaldı. Geçerken de göz ucuyla siyah boğazlı kazağı gördü. İçini çok kötü bir his kapladı. Adımlarını hızlandırarak yürümeye devam etti.

Arkasından yaklaşan adım seslerine, sokağın ıssızlığına ve onlara eşlik eden karanlığın yarattığı gerilime dayanması güçleşiyordu. Bu gece diğerlerinden farklı olarak korku duvarını aşamıyordu içine yaptığı telkinlerde.

Adımların sesi yerine artık nefes seslerini duymaya başlamıştı. Ensesinde hissettiği, sigaraya bulanmış saldırganlık, acizlik ve hastalık dolu soluklar boğmaya başladı iyice. Dönüp bir şeyler yapmak istiyordu ama kilitlenmiş gibiydi bu sefer. Sadece yürümeyi becerebiliyordu. Onu da daha fazla devam ettirebileceğinden emin değildi.

Yanaklarından süzülen ve korkunun ısıttığı gözyaşları, izlerini sokağa bırakıyordu. İnanılmaz bir hızla çarpan kalbi ve saçlarına dokunan o iğrenç el, olduğu yerde patlattı Cansu’yu. Bir anda müthiş bir isyan hali oluştu zihninde. Neden yaptığını anlamadan, olduğu yerde durdu. Belki kendisini öldürmek, belki amaçsızca ya da çocukça bir içgüdüyle, nefesini tutup şişirdi yanaklarını. İçine doğru müthiş bir basınçla kendini sıkmaya başladı.

Aynı anda, göz yuvalarının içe doğru döndüğünü hissetti. Sanki beyniyle görsel temas kurdu gözleri. Bir anda vücudunu elektrik akımına benzer bir duygu ve titreme sardı. Beynine dönmüş gözlerinde, “Bütün kadınlar, kötülüğü boğacak enerjiyi birleştiriyor” yazısı belirdi. Milyonlarca beyin dalgasının yarattığı enerjinin kendi zihniyle birleştiğini, oradan da arkasında duran adama doğru bir ışın demeti halinde yönlendiğini görebildi anlık olarak.

Kendine gelip tekrar uzaklaşmak için hareketlendiğinde, ağzını kazağıyla kapatmış adamın ağlayarak ve ayaklarını göstererek “Ne olur, bana yardım et” diye yalvardığını fark etti. Gördüğü manzara inanılmazdı; adamın her iki ayağı da, sanki aside sokulmuş gibi erimiş ve kemikleri görünüyor, şok içerisinde etrafına bakıyor ve adım atamıyordu.

Yaşadığı korkunun bittiğini hissetti Cansu. Kuş gibi hafiflemişti. Adımlarını mutluluk hızına alıp gülerek uzaklaşmaya başladı oradan. Kendisini koruyan enerjinin, Kadın Zihin Ağı’ndan geldiğini anlamıştı. O da artık her gece, bir kadın için bir dalga gönderecekti karanlığa…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar