YAŞAM 

PAPATYALARLA, FAYTONLARLA, HATIRALARLA ÇOCUKLUĞUMUN ADANA’SI!

Ben Adana’nın Kurtuluş Mahallesi’nde doğdum. Orada çocuk oldum, orada gençliğimi sürdüm, orada yaş aldım. Hâlâ da orada yaşıyorum ve hâlâ orayı çok seviyorum. Ziyapaşa Bulvarı hâlâ Adana’nın en sevdiğim caddesi. Ben en çok çocukluğumu sevdim orada, o mahallede en çok çocukluğumu yaşadım. Ve sanırım bu nedenle hâlâ içimde yaşatıyorum çocukluğumu! Ne çok istop oynadım, ne çok yakan top, ne çok yedi kule… Ve ne çok bindim bisiklete arkadaşlarımla beraber… Mahallelerinde oynayamadıkları için mi şimdiki çocuklar pek bir büyük, sanki içlerine büyük büyük adamlar kaçmış gibiler? Büyümüş de küçülmüşler adeta! Oysa…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KALEM

Dolma kalem zariftir. En güzel el yazmaları çıkar elinden. Süslüdür. Estetiktir. İnatçıdır da aynı zamanda. Mürekkebini bir tutkal gibi yapıştırır kâğıdın üstüne. Kalır yıllarca, sonsuz ve son güne dek. Kibirlidir de aynı zamanda; “Türümün en iyisiyim” diye gezer yazma âleminde. Gölgesi ile savrulur tüm harfler, kelimeleri perileştirip klasik müzik eşliğinde dansa kaldırır; fakat hiç ihmal etmez boşlukları da. Zordur yönetmesi de, ne de olsa kibirli! Tükenmez kalem vasat olduğu kadar mütevazıdır da. Çoğu zaman bir kâğıdın üstünde; bazen bir marangozun kulağının arkasında; bazen de gelişigüzel saçlarını toplayan gür saçlı bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

YAN ODADAKİ ARKADAŞ

Kapı aralığından duyduğu hıçkırık sesine yöneldi. Sokak lambasının vuran ışığından duvar dibinde dizleri üzerine başını yaslamış birinin oturduğunu fark etti. Adımları odaya yönelmeye çalıştı, ayakları bu cesareti gösteremedi. Yavaşça çıkardığı anahtarı çok dikkatli ve olabildiğince sessiz, tek hamleyle açıp kapısını kapattı. Sıkan kravatını gevşetip havasız kalan odayı buz kesici bir ayazla doldurdu. Sararmış bardağının içini sıcak suyla doldurup üzerine kahve ekledi. Pencereye yanaştı, şehir perdelerini çekmiş, tüm zarafetiyle ona bakıyordu. Boğazından geçen son damla sıcak kahveyi de yudumladıktan sonra buz kesen burnunu çekti, sert bir hamleyle pencereyi kapattı. Ceketini çıkarıp…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KIŞ, ANILAR, BİR ÖYKÜ, BAŞKA PENCEREDEN…

Kasım da bitti… Kış başladı işte. Günlerin kısaldığını, erken kararan havadan anlıyorum. Sitenin çocukları bile artık oyun alanına çıkmıyorlar. İçe, daha içe dönme zamanı şimdi… Geçenlerde pencere ile ilgili bir yazı okudum, sevdiğim bir kalemden, Feyza Hepçilingirler’den. Pencerenin dışa açılan yanımız olmasından, evdeyken bile dış dünyaya karışmayı sağlamasından söz ediyordu yazar; yoldan geçenleri seyrederken onlarla ilgili hikâyeler kurduğundan sonra… Bu duygudaşlığı ben yıllar yıllar önce Pınar Kür’ün ‘Taksim-Maçka’ öyküsünü okurken yaşamıştım en son. Öyküde, birbirine âşık yeni evli bir çiftin her sabah işe giderken kestirme olsun diye geçtikleri parkta karşılaştıkları…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

“HÂNA ZAHABI!”

“Gitme uzak, yollarına kurban olurum/  Zemheride ben üstüne yorgan olurum” Göz çeperlerini çapak sarmış. Sanırsın ki ağlamış da zor sakinlemiş; öyle hüzünlü bakıyor. Gözünün tamamı neredeyse gözbebeğinden ibaret ve gözakı kıyılarda ince bir çizgi gibi kalmış. Kirpikleri çapakların kırıntılarına bulanmış, düzensiz, dağınık. Olsun, gözünün ışığı kusurları kapatıyor. Kulaklarını, etrafında dolanan sinekleri kovmak için durmadan ileriye-geriye, sağa-sola oynatıyor; kuyruğu da zaman zaman eşlik ediyor. Üzüm mevsiminde haşerat nüfusunda bir artış oluyor tabii ve ne hikmetse başka gidecek yerleri yokmuş gibi gelip bu hayvancığa musallat oluyorlar. Yılgın, yorgun ama yüksünmüyor, görev belletilen…

Devamını Oku
YAŞAM 

ARALIK YAĞMURLARDA GÜZEL

Akşamdan beri kesilmedi yağmur. Nasıl da yağıyor bardaktan boşalırcasına… Elimde bir kitap, bir kafenin penceresinden dışarıyı seyrediyorum. Çalan müzik eşliğinde kendi düşlerimleyim. Sessizliğin sesi çoğaltıyor hüzünlerimi. Saatime bakmıyor, zamanın kaç olduğunu önemsemiyorum. Sadece kalemimle bir şeyler karalıyor, sözcüklerimle bir şeyler hesaplıyorum. * * * Akşamdan beri ne tuhaf dökülüyor deniz deniz ağlayışlar… Ne tuhaf birbirine karışıyor yaşadıklarımızla yaşamadıklarımız… Gürlüyor gökyüzü bir vakit, kesilmiyor gözyaşı! Alev alev yıldırım, şimşek şimşek yıldızlar! Çakıyor ve bırakıyor yüreğimize, sahiplenebildiğimiz her bir şeyi. Ne biz yağmursuz, ne yağmur bizsiz ve ne aşk insansız, ne insan…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘SESSİZLİK YİYOR, SESSİZLİK İÇİYORUZ; SESSİZLİKTE ÖLÜYORUZ’

Ne Şilili şair Pablo Neruda’nın Nâzım Hikmet’e sunduğu “güz çelenkleri”, ne İspanyol şair Miguel Hernández’in çığlık çığlığa dökülen sözcükleri dindirebiliyor içimdeki hüznü. Kasım bitiyor ve “aralık aralık” aralıyoruz kış mevsiminin yüreğimizi ısıtacak perdelerini; kış güneşini evimize alıyoruz, uzun tutmak istiyoruz bir müddet daha yüreğimizdeki “sıcak” iklimi. Neruda, Nâzım için, “Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum/ ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan” diyor. Hernández ise, şu dizeleri yazıyor, bakışlarında mevsimin gözyaşları: “Bugün yeni baştan yeşeriyor kupkuru diken/ bugün ağıt yakma günü benim krallığımda/ bugün çöker yüreğime umutsuzluk/ kurşun…

Devamını Oku
POLİTİKA 

REFORM MU, YAPISAL DÖNÜŞÜM MÜ?

AKP iktidarının 19’uncu yılındayız. 18 yılın sonunda, ekonomi başta olmak üzere eğitim, adalet, tarım, çevrenin korunması, işçi hakları, dış politika ve başka alanlarda eleştiriler ve tartışmalar bitmiyor. Eleştiriler; aşırı yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanının tek karar verici olması, yasama erki TBMM’nin büyük oranda işlevsiz kalması, yürütmeyi oluşturan bakanların yüksek bürokrat düzeyine indirgenip çalışma özerkliği ve karar yetkilerinin kısıtlanması ve yargının hiyerarşik olarak siyasi otoriteye bağlı kalması konularında yoğunlaşmaktadır. Yani yapılan eleştirilerde ortak bir nedensellik vardır: Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi! Kısa süre önce, Türk lirasının yabancı paralar karşısında yaşadığı hızlı değer kaybını, ekonomi…

Devamını Oku
EDEBİYAT ŞİİR 

AYGÜL – BİR MANZUM HİKÂYE

  Sonra oturdum o gece kaderime ağladım. Sessizce içime döktüm gözyaşlarımı. Aygül, ağladığımı duymamalıydı.    Bir gün buralardan gidersem diye düşündüm sonra. Bir evim olursa paşa kılıcı alacaktım salona. Balkona da sardunyalar. Belki zeytin belki nar. Aklımda sıcak iklimler vardı.   Hüznün şiddeti dağılıyordu Hayal kurmak en etkili depresandı Son gözyaşım akarken yanağımdan Aygül, geldi. Gözlerimdeki buğuyu yok etmek istercesine hızlıca ovuşturdum gözlerimi. – Ağlıyor muydun sen? – Hiç mutfakta ağlanır mı, anne? – Türk kahvesi içelim. Daha sabaha çok var.   Kahve sıcaktı. Soğumadan içemezdim. Beklemeyi çok uzun zaman…

Devamını Oku
TOPLUM 

ÖLÜM VE CİNAYETİN KUTSANMASI

1978 yılının bir sonbahar sabahı, dünya, şok edici bir toplu intihar/cinayet olayı haberiyle uyandı. 900 ila 950 arasında olduğu sanılan kişinin ölümü ile sonuçlanan toplu bir intihar olduğu ya da cinayet olabileceği şüphesi de uyandıran haberle sarsıldı. Tek bir radyo ve TV yayın organı olan TRT dehşet verici bu olayı gün boyu tekrarladı. Kaliforniya’da etkinlik gösteren ‘Halkın Tapınağı’ isimli tarikat, bir Güney Amerika ülkesi olan Guyana’ya göç etmişti, varlığını burada sürdürme çabası içindeydi. Amaçları tarikat lideri Rahip Jim Jones önderliğinde ‘Jonestown’ adını verdikleri ırklararası bir cemaat oluşturmaktı. Kasım 1978’de Kaliforniya…

Devamını Oku