ŞİİR 

HAYDARPAŞA GARI

Haydarpaşa Garı görünüyordu iskeleye vuran Boğaz’ın mavi sularından, bir yanda yapayalnız deniz feneri, diğer yanda Kadıköy İskelesi ve telaşla vapura yetişmeye çalışan insanlar. Masmavi bir gökyüzü, ölgün bir deniz, hüzünlü bir hava, yaşlı solgun benizli bir adam, etrafı yılgın gözlerle süzüyordu, hırpani yırtık ceketli bir dilenci. Üşüyen bir çocuk bir yanda, elinde tablasıyla bir simitçi, diğer yanda falcı bir çingene, yıllar sonra aynı yerde, bir banka oturmuş müşteri arıyordu yine. Aralık’ın 5’iydi, sonbahardan kalma bir esinti ürpertiyordu. Kış kapıda, hava serin, dalgaları rıhtıma vuruyordu iskeleye yanaşan teknelerin. Bir çınar altı…

Devamını Oku
POLİTİKA 

MEKTUP

Çok sık kaybolurum. Yönümü kaybeder, gideceğim yere gidemem. İlk kaybolduğumda 6 yaşındaydım. İstanbul’a göçüyorduk, benim yüzümden neredeyse ailece otobüsü kaçırıyorduk. Sonraki yıllarda çok kereler uçak kaçırmamın geleneksel hale gelmiş olmasının nedeni de bu olsa gerek. Başka şekilde ve uzun süreli kaybolduğum da oldu. İlk kayboluşumdan sonra yolumu bulup tekrar eve her dönüşümde, babamın beni bulduğu zamanki o tarifsiz, yüreğinden gözlerine yansıyan o sonsuz sevgisini, sevincini gördüm. Son kaybolduğum zamanda ise oğlum Ali dört yaşındaydı. Zifiri karanlık bir odadaydım. Dışarıyla tek bağlantım gün ışığını hiçbir şekilde yansıtmayan, soba borusu kadar bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZACAK BİR ŞEYLER MUTLAKA OLMALI

Gökyüzü bulut yüklü, bulutlar yağmur yüklü, sen hüzün yüklüsün; kaldırımlarda sarı gazeller var, savruluyor rüzgârda sağa sola, parklarda güz âşıkları sarmaş dolaş. Ama sen yazamıyorsun. Bir kafeye oturuyorsun, kahve söylüyorsun kendine. “Yazacak bir şeyler mutlaka olmalı” diyorsun. Ama yazamıyorsun. Dirseklerini masaya koyup başını ellerinin arasına alıyor, yoldan geçen yalnız insanları izliyorsun. Kalabalığı görüyorsun, kalabalıklar içindeki yalnızlığı görüyorsun. “Yalnızlığı yazayım” diyorsun; kalemin başka şeyler yazmak ister gibi harflerini oynatmıyor. Yazamamış oluyorsun. “Ülkem çalkalanıyor” diyorsun. Başka başka şeyler yazmak istiyorsun. Ama yazamıyorsun. Ülkende insanlar ellerinde bayraklarla terörü protesto ediyor. Sen onları yazmak…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNSAN

İnsan, doğarken ağlar. Bilmediği bir hayata merhaba derken ağlar. Seçme şansı olmadığı annesine, babasına ağlar belki de. Yıllarca omzunda koca bir yük olarak taşıyacağı, seçemediği, kopamayacağı ailesine ağlar. Başına bin bir türlü bela açacak kardeşinin abisi, ablası olduğuna ağlar. “Yine hayata gelsem, aynı aileye sahip olmak isterdim, ailem en büyük şansım” diyecek olan bir insan da doğduğunda ağlar. İnsan, doğarken ağlar. İnsan, çocukluğunu gizler. Okuldayken saç kontrolünde üç boğum örgü olmayan saçları yüzünden okul müdürünün “Saçını kestirmeden gelme” diyerek eve geri gönderdiği günde arkadaşlarının önünde mahcup olmasını gizler; annesinden yediği…

Devamını Oku
GEZİ 

AVDAN’DA SONBAHARIN AYAK SESLERİ

“Yol uzun, atım eşkin/ kimse kınamasın.” – Ali Püsküllüoğlu Homeros destanlarını lir eşliğinde özgürce okuyan gezgin şarkıcılar kıvrıla kıvrıla akan derenin kenarında yürüyorlar. Güneşin ışıkları altın bir tül gibi ağaç dallarından sarkıyor. Ağaçlar, çalılar umut dolu bir sessizlik içindeler. Akşam rüzgârını bekliyorlar. Ezgiler birbirinin ardı sıra tuhaf geçişlerle ağır ve hüzünlü melodilere dönüşüyor. Gölün kıyısındaki kayaya oturuyorum. Ahengi usumda, majör gamı ruhumda gizliyorum. Kayada otururken pastoral neşeyi duyumsuyorum. Kendimi tatlı hayallere kaptırmışken bir korna sesi çıkarıyor beni rüyadan. Şehirde kısırlaştırdığım zamanı doğanın kollarına atmaya gidiyorum. Ankara’nın ilçesi Çamlıdere’nin Avdan köyüne…

Devamını Oku
FELSEFE TOPLUM 

GÜNAHLARIN KEFARETİNİ MODERN YAŞAMA YIKMAK

“Mükemmel sanat, doğanın bittiği yerde başlar.” – Marc Chagall Derler ki uzun yola çıkanın nefesi de derin olmalıymış. Yol, insanı terbiye eder. Varmak için yola çıkılmazmış. Olmak için yola çıkılırmış. Yola anca düşülür, revan olunur. Çıkmak başka bir şeydir. Çıkmak mertebedir, evredir. Yol yolcuya, yolcu yola minnet ede ede yolculuğu tamamlarlarmış. Gönül ile gidilen yolda hakikate erme, hakikati arama beklenir. Bitmesin istersin, biterse “sen” olmazsın. Bitimsiz olmalı ki içindeki o kayboluş seni bulma umuduyla yanıp kavrulsun. Kendini kaybede ede bul ki beklediğin anlam ile bulduğun anlam arasındaki mesafe azalabilsin. Yol…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

BEKİR COŞKUN VE AYDIN OLMAK

Örnek bir insan, hayvansever yaşamıyla canlımerkezci etik sahibi, usta bir gazeteci, ahlaklı bir aydın, iyi bir aile babası, sempatik bir kişilik, yardımsever bir şahsiyet olarak bilinen Bekir Coşkun’un ölüm haberini aldığımda, elimde Eric Hoffer’in ‘Kesin İnançlılar’ kitabı vardı ve kitabın son saylarını okumakla meşguldüm. Bekir Coşkun, bazıları için korkulacak bir muhalif, bazıları için kıskanılacak bir gazeteci, bazıları için örnek bir çalışma arkadaşıydı. Ülkemizdeki demokrasi ve laik cumhuriyet sevdalısı milyonlarca insan için Bekir Coşkun; aile üyelerinden birisiydi. Onu, bazılarımız babası gibi, bazılarımız kardeşi gibi, bazılarımız ise çocuğu gibi sevmişti. Bekir Coşkun’un…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

BEKİR COŞKUN’UN ARDINDAN

Seçimlerle iktidarın belirlendiği bir ülkede yöneticiler o ülkenin aynasıdır. Halkın kültürünü, yaşam kalitesini, dünyaya bakışını yansıtır. Bu sadece ülke yönetimine özgü de değildir. Aynı zamanda kurumların yönetimi, özel sektörün yöneticileri için de geçerlidir. Bu, birbirini tetikleyen reaksiyon gibidir. Daha önceki yazılarımda yazdığım gibi bugünün iktidarı, 12 Eylül 1980 askeri yönetimince ülkede oluşturulan yaşam kültürünün yansımasıdır. Ülkede gelir dağılımının bozuk olması, hukukun adaletli işlememesi, medyanın yandaşlaşması, yalakalığın artması, ordunun cemaatleşmesi, çalışan insanların güvencelerden yoksun kalması, ekonominin istihdam yaratmayan yapıya dönüşmesi, üretim ekonomisinin rant ekonomisine dönüşmesi, eğitim sisteminin kişiliksiz, bilgisiz, düşünmeyen nesil…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

HÜZZAM MEVSİMİNDE “ON BİRİNCİ KÖY”E TAŞINDI

Tratalar geçiyordu evinin önünden. Uzun bir kayık, tam ortasına oturmuş balıkçı… Hem gidiyor hem düğüm atıyordu ağlara. Arkasında beyaz köpükler kalıyordu. Yazlıkçılar dönmüştü. Kırlangıçlar kasabadan gitmişti. “Bu aylarda renk çiçekten ayrılır; güneş kumdan, menekşe kırmızıdan, bahçeler şarkılardan, salkım asmadan, yaprak dalından” diyordu. Bir boş salıncak, rüzgârla terasta sallanıyordu. HÜZÜN GÜNLERİ “Ayrılık mevsimidir bu aylar” diyordu. “Her sene bu aylarda ben ‘ayrılık’ yazımı yazarım” diyordu. Hüzün günleriydi, yaş gözden ayrılıyordu. Küçük köpek kaç gündür arkadaşını arıyordu kumsalda. Arada bir koşuyordu kendi kendine. Koşunca arkadaşı gelecek sanıyordu. Nereden bilsin ki bu mevsim…

Devamını Oku
YAŞAM 

MADAM DESPİNA

“Kur masayı Madam Despina/ Kirli beyaz muşamba örtüleri ser/ Çek sediri asmanın altına/ Yanında bir ince Müzeyyen Abla.” Sözlerini Meral Okay’ın yazdığı “Yine mi çiçek?” böyle başlıyor ve “Yine mi güzeliz, yine mi çiçek/ Hamdolsun” diye devam ediyor. Sezen Aksu’nun bu şarkısını çoğumuz biliriz; ama muhtemeldir ki Madam Despina’yı bilenimiz o kadar yoktur. Ben de ilk kez, doktor arkadaşım Tansel Turan’dan duymuştum. Tansel, doktorluğunun yanında iyi bir gurme ve de iyi bir gezgindir. İstanbul’un en eski meyhanelerinden Madam Despina Meyhanesi’ni anlatırken, Despina’nın öyküsünü de anlatmıştı. İstanbul gibi kurtlar sofrası bir…

Devamını Oku