EDEBİYAT 

KALEM

Dolma kalem zariftir. En güzel el yazmaları çıkar elinden. Süslüdür. Estetiktir. İnatçıdır da aynı zamanda. Mürekkebini bir tutkal gibi yapıştırır kâğıdın üstüne. Kalır yıllarca, sonsuz ve son güne dek. Kibirlidir de aynı zamanda; “Türümün en iyisiyim” diye gezer yazma âleminde. Gölgesi ile savrulur tüm harfler, kelimeleri perileştirip klasik müzik eşliğinde dansa kaldırır; fakat hiç ihmal etmez boşlukları da. Zordur yönetmesi de, ne de olsa kibirli!

Tükenmez kalem vasat olduğu kadar mütevazıdır da. Çoğu zaman bir kâğıdın üstünde; bazen bir marangozun kulağının arkasında; bazen de gelişigüzel saçlarını toplayan gür saçlı bir kadının kafasında. Manzarada görünen iki ada varsa, tükenmez kalem uzaktaki adadır. Fludur; net de değil, silik de. Ortada kalmış, kendini ne oralı ne buralı hisseden insanlar gibi; ne öyle ne de böyle.

Kurşun kalem çocukluktur, saflıktır. İnsanın gizlemeye çalıştığı çocukluğundan getirdiği eşsiz bir hatıra. Kâğıda değip harfe şekil vermeye başladığı anda çıkan “o ses”, zaman tünelinde bir yolculuğun başlama düdüğü gibidir: Kurşun kalem sesi. Ona mahsus, ona ait. Mis gibi kokan “arı maya” silgisi yanı başında bitiriverir; asker resimli harita metot defteri hemen hazır ola geçiverir; sobanın üstünde nar gibi kızarmış kestaneler, büzüşe büzüşe daha da güzel kokan mandalina kabukları da görevlerine hazırdır. Kolayca silinebilen, her şekilde yönetilebilen, ne ekilirse biçilebilen masumiyettir kurşun kalem. Bastonlu yürekleri bile çocukluğa götürebilecek kadar da maharetli.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar