YAŞAM 

GÖKYÜZÜNDE YANAN BULUT

“Istırap, insan psikolojisine, psikoloji biliminden çok daha derinlemesine nüfuz eder.” – Marcel Proust Gökyüzünde yanan bir bulut gördüm rüyamda! “E, ne demek şimdi bu?” dedim. “İçin için yanan birinin varlığına işaret ediyor! Bazen uzaklar yakın olur, hem maddi hem de manevi âlemde” deyip sustum. Aradan kaç günün geçtiğini bilmiyorum ama sırtını kocaman kayalara dayamış, önünde kocaman bir tespih ağacı olan, iki göz odalı evimize çok genç bir kızın kiracı olarak geldiğini gördük. Alt sokağımızda yaşayan Konyalıların yanında kalan dul erkek kardeşinin kızıymış. Hakkında bildiklerimizin hepsi bu kadardı. Bal rengi dalgalı…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİSİKLETİM VE BEN

Arkadaşlarla konuşuyoruz… Laf, gezdi, döndü, dolaştı kent içi ulaşıma geldi… “Çukurova’daki illerin neredeyse tamamında yokuş yok, her taraf dümdüz. Kent içi ulaşımda neden bisiklet kullanılmıyor, bisiklet kullanımı özendirilmiyor?” dedim. Arkadaşlar koro halinde bağırdılar: “Sen bisikletle işe gidip gelmek istiyorsan, git gel. Seni tutan mı var?” Tamam da… Benim bisikletim yoktu ki! Önce bir bisiklet almam gerekti. Geçen pazar günü, kıydım paraya, gittim aldım bir bisiklet. Pazartesiyi iple çekiyorum! Akşam olsun, sabah olsun, pazartesi olsun ve ben işe bisikletle gideyim. Pazartesi sabahı erkenden kalktım, bisikletimi büyük bir heyecanla çıkardım kapının önüne……

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

HER ŞEY BİR ANIYA DÖNÜŞÜYOR

Her şeyden ve herkesten çok uzağa gitmeyi istiyordum. İnsanlardan, eşyalardan kaçarken onlara daha bağımlı hale geldiğimi de itiraf etmeliyim. Evet, uzaklaşmanın, kendi içime kapanmanın bir kurtuluş olduğuna hem inanmış hem de arkadaşlarım tarafından inandırılmıştım. Onca söz söylenmiş, onca öğüt verilmiş olsa da ben yine mantığımın dediğini değil de yüreğimin sesine kulak vermiştim. Yalnız kalmaya tahammülüm yoktu. İşim olsun olmasın dışarıya atıyordum kendimi. Sokaklarda kalabalıklar arasında yürümek, parkta saatlerce amaçsızca oturup etrafı seyretmek, tanıdık birilerine rastlamak ve akşam olunca da çok sevmesem de, anlaşamasam da sırf yalnız kalmamak adına bir arkadaşı…

Devamını Oku
YAŞAM 

AYNA

Birinin ya da birilerinin ayna tutması gerek biz insanlara! Birinin “Güzelsin” demesi gerek güzel olmamız için illa. Biri ya da birileri “Yeteneklisin” demeden yetenekli olamıyoruz adeta! Birinin seni anlaması gerekiyor önce, kendini anlatabilmen için diğer insanlara. Biz insanları diğer canlılardan ayıran en temel özellik bu sanırım. Mutlaka ayna tutmalı birileri. Sevmeli biri bizi, sevmeyi öğrenmemiz için. İzlemeli birileri ürettiklerimizi, yeteneklerimizi geliştirmemiz için her konuda. Dokunmalı, sarılmalı, birbirimize iyi gelmeliyiz! “Sen bana iyi geliyorsun” diyenimiz ya da dediklerimiz olmalı. Bir anne düşünün mesela; yemeklerini afiyetle yiyip “Nefis olmuş anne, ellerine sağlık”…

Devamını Oku
YAŞAM 

ZAMAN KAYBOLMAZ

“İyilik; sağırların duyabildiği, körlerin görebildiği lisandır.” – Mark Twain Gece boyunca yağan yağmur durduğunda, öğle üzeri gülen güneş göründü. Kış mevsiminde uyuyan güneş uyanmış, karşı yakamıza düşen çam ormanının duru güzelliği tel tel görünür olmuştu. Hava, bahardan gün çalmış gibiydi. İzlediğim bilimkurgu dizisi ‘Alice’de duyduğum “Mekân zamanı korur” ifadesi beni çok eski anlatılara, mekâna sıkışmış geçmişlere ve tabii ki kitaplara götürdü. Hangi dönemde olursa olsun yaşananlar; önce evrenin, sonra o neslin ve nihayetinde bize ulaşan kitapların içinden dertlerini ve sevinçlerini bize ulaştırırlar. Burgu sırmalı kısacık halkasından duvara asılmış, bir baş…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR YAŞ DÖNÜMÜNDE…

Bir yıl daha bitiyor/ işte bu kadar duru, bu kadar yalın/ bu kadar el değmemiş/ sıradan bir gerçeği daha/ kolları bağlı hayatımızın… Bir yıl daha bitiyor. Bütün bitişler gibi hüzünlü, telaşlı… Belki herkesin bitmesini en istediği yıl, insanlık tarihinin de kişisel tarihimizin de tozlu sayfalarına karışıp gidecek. Hiç unutmayacağımızı sandığımız başka başka yıllar, başka başka yaşanmışlıklar gibi bir süre sonra unutulup gidecek… 2020’den akılda en çok korona kalacak sanırım. Önce şaşkın, sonra epey gayretli; eve kapanırsak salgını çabucak önleyebileceğimizi düşündüğümüz bir bahar geçirdik. Evde ekmek yaptık, yufka açtık, kendimize yetebileceğimizi…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÖLÜM, BAŞLANGIÇ NOKTASI OLABİLİR Mİ?

Öyle metaforik bir ölümden bahsetmiyorum, gerçek anlamdaki ölümden söz ediyorum. Olabilir, evet; benim hayatımda öyle oldu. Babam benim için hayattaki en değerli insandı. Onu ani bir kalp kriziyle kaybettik. Lise yeni bitmiş ve ben üniversite sınavını aşamamanın hayattaki en büyük trajedi olduğu yanılgısıyla dibe vurmuş durumdaydım. Babam öldüğünde gerçek acıyla tanıştım. Ölüm, en sevdiğin varlığı sonsuza dek kaybetmekti. Ne büyük acı! İnsanı birden olgunlaştırıveriyordu. İki yıl süren travmayı atlattıktan sonra resim sanatıyla uğraşmaya karar verdim. Çünkü babamı çok özlüyordum ve ona yakın olmanın bir yoluydu bu benim için. Babam resme…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘YAŞAMIN LOŞ ERGUVAN BOŞLUĞUNDA’ İÇİMİZİ KAPLAYAN HÜZÜN

Covid-19 günleri, hafta sonu sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte içine kapana kapana geçip gidiyor, işte… Yalnızlık günleri, sessizlik günleri, ıssızlık günleri; yaşadığımız… Fransız şair Benjamin Péret’in “Artık sessizlik bile senin değil/ değirmen taşlarının dönmez olduğu bir yerde” dizeleri geliyor aklıma. Şair yürekli bir yazar, o gece, bir şeyler karalıyor sürekli: “Bazen gökyüzünde ıslık çalan yıldızlar; bazen yağmur, kar; bazen sessizlik… Derin bir akşamın içinde yalnız bir kadın… Yaşamın loş erguvan boşluğunda yüreğini kaplayan hüzün…” ‘GİT AÇ KAPIYI!’ İçe dönük günlerimizin getirdiği hüzünle Çek şair Miroslav Holub’un bir şiirini mırıldanıyorum, hüznümüz –biraz…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘YAŞAMAK BİZE KALANDIR HÂLÂ’

Macar şair Lajos Kassák’ın “Yaşamak ve güneş belleksiz/ iç içe gökle, uzak hasret artığına sürgün;/ yaşamak bize kalandır hâlâ/ parmaklarımız çoktan buza tutuklu” dizelerini okuyorum bir pazar öğleden sonrasında. Koronavirüs günlerinin elbet bir gün biteceği umudu dört bir yanımızı sarmış olsa da, yine de kaygı duyuyoruz gelecekten. ‘DARMADAĞIN OLMUŞ BİZLER; SABIRSIZ VE SIKINTILI’ ‘Gelmeyen Ziyaretçi’ şiirinde “Akşam geçip gitti ve neredeyse kayboldu ayın yüzü/ Yazık! İkinci akşam da birinciye eklenmek üzere” diyen Iraklı şair Nazik el-Melaike gibi bekliyoruz bugünlerin geçmesini. Nazik el-Melaike, şiirinin devamında şunları söylüyor: “İşte, gözlerinin önünde sona…

Devamını Oku
YAŞAM 

GÜNEŞ VE GÖLGE

“Karmaşık bir yumağı çözmek isteyen, ipleri düşüncesizce çekiştirmemeli.” – Sun Bin Bir kadın, pencerenin önündeki masasında oturmuş elindeki kurşun kalemle bir şeyleri not ediyordu defterine. Kış güneşi gözünü alınca rahat çalışamayacağını düşünüp krem rengi saten güneşliğin bir ucunu tutup az çekti, tümüyle kaçırmak istemiyordu ışığı. Yazmaya, not etmeye devam etmek için defterine eğildi. Pencere camından bir ses geldiğini hissedip cama çevirdi başını. Çıtırtı sesi kelebeğin cama çarpması gibiydi. Yanılmıştı! Kayısı ağacının kuru dallarında kalan iki sararmış yaprağın cama çarpması, ışık gölge oyunu olmuştu. Son yapraklarını döken ağacın vedasıydı bu. Sonra…

Devamını Oku