YAŞAM 

OLAĞANDIŞI BİR BULUŞMA

Asma çardağından etekleri yarı kurumuş düşen ilk asma yaprağının sesi, yaralı bir kuşun yere düştüğünde çıkardığı sese benzer. Küçük yeni yapraklar çıkarması boşuna bir çabadır. Filiz vermeden yeşeren yaprak eski tazeliğini bulamaz çünkü. Doğanın ilk yaralı sesidir o ilk yaprağın düşerken çıkardığı ses, öleceğini biliyordur. Doğanın yeniden yeniden hayat bulması ise her şeyin mümkün olabileceğini hatırlatmaktadır. O, mucizevi güne hazırlandığının ayrımında olmadan özenle giyindi gideceği yere. Dizleri yırtık bir kot pantolon üzerine göbek hizasında, ara sıra tenini gösteren kemik renginde askılı ve dar bir penye giymişti. Kulaklarına yeşim rengi taşın…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘ÜÇ KIRMIZI GÜVERCİN, ALIN YAZIMIZI ÇİZİYORLAR IŞIKTA…’

Ağustos geldi geçti, eylül geldi geçiyor; ekim de, kasım da gelip geçecek ömrümüzden. Ve bizim; zamanı ay ay, mevsim mevsim yakalamaya çalışma gayretimiz bıkmadan usanmadan devam edecek. Aylarla özdeşleştirdiğimiz şiirler de, yazılar da mevsimlerle birlikte değişecek; sözcüklerle buluşurken kâh baharda neşelenecek, kâh güzde hüzünleneceğiz. Belki de pastırma yazı zamanında; Yunan şair Yorgo Seferis’in dizelerini okuyacak, içimizdeki zorbayı biraz olsun uzaklaştıracağız: “Battı artık akrep burcunun parlak yıldızı/ insanın içindeki zorba uzaklaştı./ Artık sevecektir bu ışıkta/ daha önce hiç sevmemiş olan./ Ve sen sayısız pencereleri açık/ koca bir evde bulursun kendini/ önce…

Devamını Oku
YAŞAM 

KORKAK RUHUMUZ AÇ KALBİMİZİ DOYURAMIYOR

Paracelsus, “Zehri zehir yapan dozudur” diyor. Paracelsus yaklaşık 500 yıl önce Avrupa’da bu sözü söylerken, bizim topraklarımızda da adı kayıtlara geçmeyen kendi halinde bir ata, “Çok muhabbet, tez ayrılık getirir” demiş. Birbirleri ile çok ilgisiz gibi görünse de, her iki söz de aynı şeyi söylüyor aslında: “Ne kadar hoşunuza giderse gitsin, sizi ne kadar mutlu ederse etsin, ne kadar muhteşem olursa olsun; her şeyin kararını bilin” diyor, “Kararını bilmeyip aşırıya kaçarsanız zehir olur o size” diyor. Uyarıyor açık açık, “Öldürür!” diyor. Her iki söz de ne kadar doğru, değil mi?…

Devamını Oku
YAŞAM 

EYLÜL’Ü 23 GEÇE

Efsunlu bir gecenin ilerlemiş saatleri… Deniz kabuklarını düşünüyorum. Şüphesiz, şu an ıssız bir sahilde, soğumuş kumların üstünde ayla yıkanmanın keyfini sürüyordur. Dalga sesleri eşlik ediyordur onlara. Onlar da benim gibi istemiyordur gecenin bitmesini. Zaman dursun, gecenin efsunu dağılmasın, o harikulade duyguyu her daim hissedelim düşüncesindedir. Onlar da ayrımsıyordur benim gibi serin gecenin sıcacık siluetini. * * * Fakat gece bitecek az sonra. Efsunlu gece, gündüz ile eşitlenmenin mutluluğunu yaşayacak. Her ne kadar o mutluluk bir gün sürecek olsa da… Eylül; “24”, “25” demeye başladığında, gecenin uzunluğu arşınlanmaya başlanacak takvimlerde. Ta…

Devamını Oku
YAŞAM 

GİTMEK ZAMANI

Evet… Tam zamanı! Gitmenin, uzaklaşmanın… Nereye? Önemi yok… Yahut var. Susanna Tamaro gibi “yüreğinin götürdüğü yere”… Denize! Özlediğin denize! Balıklara, yakamozlara, Ernest Hemingway’ın ‘Yaşlı Adam ve Deniz’ine! İçinde “deniz” geçen her bir şeye ya da her bir yere! * * * Benim yolculuğum iyot kokuyor biraz. Bazen, balık pullarından koleksiyon yapan çocukların mutluluk sesleri duyuluyor uzaktan. Yakamoza aşkını söyleyen yelpazeler serinletiyor bunaltıcı geceyi. Aşk, özlem, deniz, meltem ve daha birçok şey, daha birçok his uyandıran sözcük yetiyor tetiklemesine bu “gitmek” isteğini. Gidip kaybolmak isteğini! * * * Bavuluma koyduğum bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

KARAKIZ’IN ‘DELİ DUMRUL’ KABADAYILIĞI

Işık şehrinde yıldızlar kaybolur! Kimi zamanlar kısacık anlara sığdırdığımız, içimizde yeşeren sıcak duyguların farkındalığını yaşarız. Evimizin karşısında bulunan boş arsanın kimsesizliğini değiştirip benim her gün, bilmem kaç kere oraya bakmamı sağlayan ilginin sebebi kara bir köpek oldu. Ona ‘Karakız’ adını verdim. Boş arsanın diğer yanında bulunan evin bahçe duvarına yaslanıp hayat bulan böğürtlen koruluğunu bir tünel gibi oyup yuva haline getirmişti. Her sabah kalktığımda o tünelin bana dönük açık oyuğuna bakmadan edemez oldum. Boş arsanın yola bakan kaldırımına uzanıp tehlikenin kokusunu anladığı an da kıyameti koparıyordu. Hele bir köpek, kedi…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

BIRAK VE GİT

Herkes ruhumu bırakıp gitmemi söyledi. Soğuk ve anlamsız yüz ifadeleriyle bana bakıyorlardı. Bir ruh nasıl bırakılırdı, bilmiyordum. Ne demek istemişlerdi, onu da anlamamıştım. Çok şey anlamamı istiyorlardı. Oysa onların anlamadığı benim bozkır gibi çorak gönlümün ve aklımın sınırlarıydı. Hiç sürülmemiş, sulanmamış, tohum serpilmemiş, taş yığınına dönmüş topraktan sulu elmalar beklemelerini aklım almıyordu. “Ruhunu bırak ve git.” Bana söylendiğinden beridir aklımda bu söz. Yatarken, yürürken, yemek yerken… Bu kadar çok düşündüğüm bir sözü anlayamamanın yarattığı sıkıntı kalbimi kaplıyor, nefes alamıyorum. Son moda virüslere ihtiyacı yok benim nefes alamayışlarımın. Anlamlandıramamak kahrediyor beni.…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘AÇIN KAPILARI, EYLÜL GELDİ; BULUTLARLA KUŞLARLA…’

Iraklı şair Abdülvahap El-Beyati, Nâzım Hikmet’e ağıt yaktığı bir şiirinde şunları söylüyor: “Nâzım geldi! Kim çalıyor kapıyı?/ Sürgünden döndü Nâzım, bulutlarla kuşlarla/ Ve deniz beklerken onu/ Ağaçları taşları devirdi coşkuyla/ Açın kapıları, Nâzım geldi Anadolu’ya!/ Asma kütükleri suluyor/ Zeytin fidanları dikiyor tepelere dağlara/ Ve teriyle ıslanıyor kirpikleri/ Açın kapıları, açın, Nâzım geldi!” Eylül sözcükleri topluyorum yüzyılları aşan şiirlerde, yaşanmışlıklarda. Abdülvahap El-Beyati’nin dizeleri, Nâzım’a olan ağıtı, çocukluğu, gençliği ve Paris akşamüzerleri: “Gülüm, nasıl da yaşlandı Paris/ Oysa ben çocukluğumu yaşıyorum hâlâ/ Uğraşım gezginlik ve türküler yakmak/ Yeryüzünde, tüm yalnızların akşamında.” Ve…

Devamını Oku
YAŞAM 

EYLÜLLE AĞLAŞMAK

Eylülün gözyaşlarına dokunuyor musun, bak yağmur yağıyor. Dokunuyor musun gözyaşlarına sonbaharın? “Eylülle ağlaşmak” diyoruz biz bu hüzne: “Eylülle konuşmak”, “eylülle göz göze gelmek”, “eylüle aşkı öğretmek”… Hüzün ve aşk! Hüzün ve sevgi! Hüzün ve susmamak! Susmayacağımız bir mevsim sonbahar. Duyguların konuşkanlığıdır bu mevsim. Eylüle aşkı öğreten, eylülle göz göze gelen, eylülle konuşan bir mevsim… * * * Yalnızlığın ve sessizliğin dönemecinde buluşuyoruz biz bu gece yarısı. Geceleri seviyoruz; gecelerin karamsarlığına, gecelerin katran karası düşlerine âşığız. Bir tutam hüzünden, bir tutam aşktan alıp ortaya bir eylül fotoğrafı çıkarıyoruz. Eylülün gözyaşlarıyla sonbaharın…

Devamını Oku
YAŞAM 

İÇİM ANLATTI, BEN DİNLEDİM

O’nun 52 yılının çok kısa hikâyesi… “İsis, adını ‘sen’ koyardı, geleceğini bilebilseydi eğer…” Haziran ayının son günleriydi. Adana sıcağının içe işlemeye başladığı zamanlar… Buğdayın hasadı bitmiş çoktan. Yüzlerde bereketin verdiği huzur var. Gözlerde ise hasretle beklenen hayatın başlangıç ateşi… Çukurova’nın artık daha güzel olacağını herkes biliyor. Herkes bekliyor. Genlerinin başköşesine kurulmuş elmacık kemikleri, köklerinin izi. Gözlerinin hafif çekikliği de… Yüzün ise güzelliklerin toplamı. En seçkin organlardan kurulmuş özel birlik. Zapt edemeyeceği hiçbir kale yok gibi. Herkes hissettiriyor bu öznelliği, sen de hissediyorsun. Prenses geçer, bütün çiçekler açar. Keyifli zamanlar, Ceyhan sokaklarında…

Devamını Oku