YAŞAM 

ÖLÜM, BAŞLANGIÇ NOKTASI OLABİLİR Mİ?

Öyle metaforik bir ölümden bahsetmiyorum, gerçek anlamdaki ölümden söz ediyorum.

Olabilir, evet; benim hayatımda öyle oldu.

Babam benim için hayattaki en değerli insandı.

Onu ani bir kalp kriziyle kaybettik. Lise yeni bitmiş ve ben üniversite sınavını aşamamanın hayattaki en büyük trajedi olduğu yanılgısıyla dibe vurmuş durumdaydım. Babam öldüğünde gerçek acıyla tanıştım.

Ölüm, en sevdiğin varlığı sonsuza dek kaybetmekti.

Ne büyük acı! İnsanı birden olgunlaştırıveriyordu.

İki yıl süren travmayı atlattıktan sonra resim sanatıyla uğraşmaya karar verdim.

Çünkü babamı çok özlüyordum ve ona yakın olmanın bir yoluydu bu benim için.

Babam resme yeteneği olan ve hayatın bitmeyen işlerinden emekli olunca bu sanatla uğraşmayı hayal eden bir insandı – hatta bu maksatla biriktirdiği materyalleri bile vardı.

Ve ben onun hayallerini gerçekleştirmek için onun malzemeleriyle resim serüvenime başladım.

Her son bir başlangıçtı, öyle de oldu.

Canım babam! Ölümüyle bile bana bir armağan vermiş oldu.

Onun küçük ahşap yağlı boya kutusu bir hazine sandığıymış meğerse!

Çünkü resim sanatı hayatımı şekillendirmemin de bir yolu oldu.

Yaşama biçimim, bitmeyen hedeflerim, tükenmeyen heyecanlarım oldu hep.

Çünkü sanatta her zaman yaptığımın daha iyisi vardı, yaptığım işlerde hep bir şeyler eksik kalıyordu, her zaman çalışmam, pes etmeden yoluma devam etmem gerekiyordu.

Tıpkı hayat gibi! Hayat da öyle değil miydi? Durduğun anda düşersin…

Ve şunu anladım: Bir sanat dalında yetkinleşmeye çalışırken insan, hayatını daha az sorguluyor, daha doğrusu gereksiz ayrıntılara takılmamak gibi bir lüksü oluyor. Belki de bir nevi aşktır bu!

Bizim eski geleneklerimizde vardır, bir çocuk yetiştirirken bir ustanın yanına çırak verilir bir sanat öğrensin diye – ne kadar doğru bir yöntem. Orada maksat hayatı öğrenmesi, olgunlaşmasıdır.

Mevlana ne demiş? “Hamdım, piştim, yandım.

Sanatla uğraşarak kendi benliğimden eser kalmadı, egolarımdan kurtuldum.

Sahiden, egolarımızdan kurtulmuş olsak çok daha güzel, daha yaşanılası bir yer olmaz mıydı dünya?

İnsanın insana zulmünün bitmesi, biraz da egolarından kurtulmuş insan nesliyle mümkün değil midir?

Söyleyin, egomuz değil midir bize en çok zarar veren?

Durup düşünecek, hayatımızın muhasebesini yapacak, idrak edebilecek yetimiz varsa bunu anlamak mümkün aslında!

Hayatın sırrını çözmek, tıpkı bir simyacı gibi elimizde olanları dönüştürmek istiyorsak; işe kendimizden başlamalıyız!

Öncelikle egolarımızdan kurtularak…

Herhangi bir şekilde bir sanat dalıyla uğraşarak…

Yazmak da buna dâhil!

Sabrederek, dayanarak, ayakta kalarak, yola devam ederek…

Sanatın bir meşale olduğunu unutmayarak…

Sanatsız ve ümitsiz kalmayın.

Sağlıkla, umutla kalın.

Yeni yılınız kutlu olsun.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar