YAŞAM 

GÖKYÜZÜNDE YANAN BULUT

Istırap, insan psikolojisine, psikoloji biliminden çok daha derinlemesine nüfuz eder.” – Marcel Proust

Gökyüzünde yanan bir bulut gördüm rüyamda! “E, ne demek şimdi bu?” dedim. “İçin için yanan birinin varlığına işaret ediyor! Bazen uzaklar yakın olur, hem maddi hem de manevi âlemde” deyip sustum. Aradan kaç günün geçtiğini bilmiyorum ama sırtını kocaman kayalara dayamış, önünde kocaman bir tespih ağacı olan, iki göz odalı evimize çok genç bir kızın kiracı olarak geldiğini gördük. Alt sokağımızda yaşayan Konyalıların yanında kalan dul erkek kardeşinin kızıymış. Hakkında bildiklerimizin hepsi bu kadardı.

Bal rengi dalgalı saçlarına gece mavisi ipek bir eşarbı bant gibi bağlamıştı. Solgun yüzü ifadesiz, kendini her şeyden soyutlamış bir duruşu vardı. Elinde, içinde giyeceklerinin olduğu ufak bir valiz tutuyordu. Babası evi bile görmeden kızını bırakıp gitti. İlerleyen birkaç gün içerisinde bizim bahçe çocuk yuvasına dönmüştü. Mahallenin bütün çocukları Zeliha Abla’larının arkadaşı olmuşlardı. Sokağımızın tek bakkalından istedikleri atıştırmalıkları alıp çocuklarla paylaşıyor, yerden bir basamak yüksekliğindeki küçük beton balkonu birlikte yıkıyorlardı çocuklarla. Kendi saçlarına benzeyen bir peruka asıyordu her gün çamaşır ipine. Biraz delişmen çokça güzel olan bu kız, kendi özerk hayatını başlatmıştı. Benim dışımda hiç kimseyle iletişim kurmadı.

Bana anlattığı hikâyesini 12 yaşımda dinlediğimde neler düşünmüştüm bilmiyorum ama ona acımış, onun adına üzülmüştüm. Anne tarafından patronlar katında yer aldıklarını anlamıştım. Geçen yaz çalışmaya başladığı tasarım atölyesinde hocam dediği desinatöre gönlünü kaptırmış, annesi kızını defalarca uyarmasına rağmen ikna edememiş. Adamın kıza ilgisi olmasa da etkilenmiş olduğunu düşünüyorum. Belki de annesine inat adamın da anlamasını sağladı ki adamın evli olduğunu öğrendi. Onun dağılmasının bir sebebi belki de en önemlisi, annesinin de adamın evli olduğunu bilmesi ve kızına söylememesiydi! Neden? Olanlar olmuş işte. Kızgınlığını ve öfkesini annesine yükleyip intihar ediyor!

Bir tüp fare ilacını ekmeğe sürüp yedim” demişti bana. Hastane, tedavi derken ölümden dönse de saçları tamamen dökülüyor. Elini saçlarına götürüp gözlerime dikmiş olduğu bakışlarındaki acıyı hiç unutmuyorum, bir hamlede çıkardığı perukası elinde, başını eğmişti. Yeni doğmuş bebeğin tüysüz deri kaplı kafatası parlıyordu. Hastaneden çıkınca babasının yanında kalmak istediğini söylemiş, annesi de kabul etmiş. Her şeye ve herkese olan kızgınlığı ve utancı onu intikam hırsına kaptırmış, kendi canına kıymakla onu üzen herkesi üzmeyi düşünmüştü! Hikâyesini dinleyen küçük kız onun içini okumasını bilmese de acı çektiğini görüp anlamıştı. İnsan ne yaparsa kendine yapar derler ya…

Zeliha, nasıl aniden girmişse hayatımıza öyle çıkıp gitmişti. Gitmişti de ardında üç delikanlının yüreğini de karıştırmıştı. Komşu kadınlarla gittiğimiz cambazhane gösterisinde cambazlık yapan genç delikanlı, bir akşam gittiğimiz yazlık sinemada gördüğü bir başka genç ve onun bize komşu olmadan önce bizim evin badana boya işlerine başlamış olan ve bir türlü bitiremediği işini yapan genç boyacı.

Onu tanıdığımızdan beş yıl sonra, okuldan çıktığım bir gündü, otobüs durağına yürürken karşımda bana doğru yürüyen genç ve güzel kadına gözüm takıldı. Zeliha mı diye düşündüm bir an ama tam olarak emin değildim. Birbirimizi geçtiğimizde birden durdum, arkama dönüp baktım, o da durmuş bana bakıyordu. “Tanımadın mı daha?” diye sorunca onun olduğunu anladım. Yüzü gülüyor, mutlu görünüyordu. “İyi misin?” diye sordum, “İyiyim” dedi. Birbirimize bakıp sessizce gülümsedik bir an. İkimiz de yolumuza devam ettik sonra.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar