YAŞAM 

RÜYA ÜZERİNE

“Rüya dediğin şey de bizlerden olur işte/ ve minicik ömrümüzü yine bir uyku noktalar.” – W. Shakespeare, ‘Fırtına’ Rüya… Var olmakla olmamak arasında, kendi cennetini bulup orada yaşamak gibi bir şey. Rüyalar görüyoruz, sonu genelde “Çok garip bir rüya gördüm, hatırlamıyorum” olan. Gördükten sonra rüyamızı bir başkasına anlatmak istiyoruz, ilgimizi çekiyor; fakat kısa sürüyor bu. Unutuyoruz. Ne zaman uykuma karışsa bir rüya, onu hatırlamak için çabaladıkça akıntıya kapılmış gibi daha da bilincimin derinliklerine gömülüyor gördüklerim. Neden düşünüyorum ki bunu? Soyut olması belki de onu bu kadar merak etmemize sebep oluyor.…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZACAK BİR ŞEYLER MUTLAKA OLMALI

Gökyüzü bulut yüklü, bulutlar yağmur yüklü, sen hüzün yüklüsün; kaldırımlarda sarı gazeller var, savruluyor rüzgârda sağa sola, parklarda güz âşıkları sarmaş dolaş. Ama sen yazamıyorsun. Bir kafeye oturuyorsun, kahve söylüyorsun kendine. “Yazacak bir şeyler mutlaka olmalı” diyorsun. Ama yazamıyorsun. Dirseklerini masaya koyup başını ellerinin arasına alıyor, yoldan geçen yalnız insanları izliyorsun. Kalabalığı görüyorsun, kalabalıklar içindeki yalnızlığı görüyorsun. “Yalnızlığı yazayım” diyorsun; kalemin başka şeyler yazmak ister gibi harflerini oynatmıyor. Yazamamış oluyorsun. “Ülkem çalkalanıyor” diyorsun. Başka başka şeyler yazmak istiyorsun. Ama yazamıyorsun. Ülkende insanlar ellerinde bayraklarla terörü protesto ediyor. Sen onları yazmak…

Devamını Oku
YAŞAM 

İNSAN

İnsan, doğarken ağlar. Bilmediği bir hayata merhaba derken ağlar. Seçme şansı olmadığı annesine, babasına ağlar belki de. Yıllarca omzunda koca bir yük olarak taşıyacağı, seçemediği, kopamayacağı ailesine ağlar. Başına bin bir türlü bela açacak kardeşinin abisi, ablası olduğuna ağlar. “Yine hayata gelsem, aynı aileye sahip olmak isterdim, ailem en büyük şansım” diyecek olan bir insan da doğduğunda ağlar. İnsan, doğarken ağlar. İnsan, çocukluğunu gizler. Okuldayken saç kontrolünde üç boğum örgü olmayan saçları yüzünden okul müdürünün “Saçını kestirmeden gelme” diyerek eve geri gönderdiği günde arkadaşlarının önünde mahcup olmasını gizler; annesinden yediği…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

HÜZZAM MEVSİMİNDE “ON BİRİNCİ KÖY”E TAŞINDI

Tratalar geçiyordu evinin önünden. Uzun bir kayık, tam ortasına oturmuş balıkçı… Hem gidiyor hem düğüm atıyordu ağlara. Arkasında beyaz köpükler kalıyordu. Yazlıkçılar dönmüştü. Kırlangıçlar kasabadan gitmişti. “Bu aylarda renk çiçekten ayrılır; güneş kumdan, menekşe kırmızıdan, bahçeler şarkılardan, salkım asmadan, yaprak dalından” diyordu. Bir boş salıncak, rüzgârla terasta sallanıyordu. HÜZÜN GÜNLERİ “Ayrılık mevsimidir bu aylar” diyordu. “Her sene bu aylarda ben ‘ayrılık’ yazımı yazarım” diyordu. Hüzün günleriydi, yaş gözden ayrılıyordu. Küçük köpek kaç gündür arkadaşını arıyordu kumsalda. Arada bir koşuyordu kendi kendine. Koşunca arkadaşı gelecek sanıyordu. Nereden bilsin ki bu mevsim…

Devamını Oku
YAŞAM 

MADAM DESPİNA

“Kur masayı Madam Despina/ Kirli beyaz muşamba örtüleri ser/ Çek sediri asmanın altına/ Yanında bir ince Müzeyyen Abla.” Sözlerini Meral Okay’ın yazdığı “Yine mi çiçek?” böyle başlıyor ve “Yine mi güzeliz, yine mi çiçek/ Hamdolsun” diye devam ediyor. Sezen Aksu’nun bu şarkısını çoğumuz biliriz; ama muhtemeldir ki Madam Despina’yı bilenimiz o kadar yoktur. Ben de ilk kez, doktor arkadaşım Tansel Turan’dan duymuştum. Tansel, doktorluğunun yanında iyi bir gurme ve de iyi bir gezgindir. İstanbul’un en eski meyhanelerinden Madam Despina Meyhanesi’ni anlatırken, Despina’nın öyküsünü de anlatmıştı. İstanbul gibi kurtlar sofrası bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

HAYATIN KADİFE DOKUNUŞLARI

“Bütün dünya bir sahnedir.” – William Shakespeare Güz yağmurları durduğunda güneşi örten bulutlar kaplar gökyüzünü. Bulutları yırtarak yüzünü göstermeye başlayan güneş, ışığını dağıtıp bulut parçalarının içinden çıkarken gökyüzü renk cümbüşüyle adeta adacıklara bölünmüş olur. İnsanları kendine hayran bırakan bu görüntünün ödülü hem bulutların hem de güneşindir. “Herkes kendi hikâyesini yaşar” diye bir söz vardır ya… İnsanlar ve evren, görünmez bağlarla bağlıdır birbirlerine aslında. Bir yazar kitaplarından dolayı, bir ressam yaptığı resimlerinden ötürü sevilir ve o kişiler yüzlerini görmedikleri insanların ilgi alanları içinde olduklarını hissederler. Ve sevgi… Koruma çemberidir hayatımızın. Hayatın…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

NARLI YILAN

Uçsuz bucaksız bir nar bahçesindeyim. Boş plastik kasalara tek tek ağaçtan narları koparıp atıyorum. Çıkan ses değişiyor. Boş iken gürültülü bir ses, biraz dolmaya başladıktan sonra daha tok, yumuşak bir ses. Muhteşem bir doğa… Biz kadınlar türküsüz narları topluyoruz. Sessizlik ve kasalara atılan narların değişken sesleri arasında, bir kadın “Yılan!” diye sesleniyor. Bağırmıyor, çığlık atmıyor. Dinliyorum. Erkekler gidiyor yılan olan ağacın yanına. Kürek soruyorlar, yok. Kalın bir sopa buluyorlar, duyduklarımdan. Ben hariç diğer kadınlar nar toplamaya devam ediyor. Yılanın akıbetini bekleyen ben dinliyorum sesleri. “Öldü mü?” diye soruyor başka bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

PARKTA BİR SONBAHAR GÜNÜ

Parkların yanından geçerken, banklarda oturmuş gazete okuyan, sohbet eden, sigara içen ya da öylece oturup boşluğa bakan insanları görürüm. Nasıl imrenirim onlara. Ben bir işe, bir toplantıya, bir randevuya yetişmek için koştururken onlar, öylece oturmaktadırlar. Sakin, kaygısız, telaşsız. Sanki o parkın içinde, o bankların üzerinde zaman yavaşlamaktadır. Nasıl isterim parkın içine girip o banklardan birinin üzerine oturuvermek… Zamanın yavaş aktığı o dünyada biraz vakit geçirmek… Harika bir şey olmalı. Ama… Yapılacak dünya kadar iş vardır. Sadece hayranlıkla bakmakla yetinir, yoluma devam ederim. Ve hep… Bir gün, bir şekilde bu parklardan…

Devamını Oku
YAŞAM 

FOTOĞRAF

Fotoğraf; “çizmek”, “kazımak”, “resim yapmak”, “yazmak” kelimeleri birleştirilerek türetilmiş bir isimdir. Her ne kadar kelime anlamı, “ışık yardımı ile iz bırakmak” olsa da fotoğrafın ne olduğunu anlatmak, tam manası ile birebir sözlük tanımı yapmak oldukça zor olsa gerek. Düşünüldüğünde içerisinde “anı yakalamak” da vardır, “zamanı dondurmak” da, hatta “klasik bir dijital resim” de ihtiva eder. Zıpladığı anda insanı havada yakalayabilen ve orada asılı bırakan bir güçtür fotoğraf; bir yunusun sudan atlama anını yakalayıp havada uçuyor gibi gösterendir de; nesneler hakkında düşünüleni, imgeleri tamamen değiştirebilir. O kadar kuvvetlidir. Kuvvetlidir, ne ki…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

MAVİLER, PORTAKALLAR, YILDIZLAR…

O akşam bir kadın yaşamı sorguluyor. Bir adam umutları çoğaltmaya çalışıyor. Mevsimlerden yine sonbahar; aylardan eylül, ekim, kasım… Kadın gökyüzüne bakıyor bir süre. Ve haykırıyor: “Ey yıldız! Parlak yıldız! Senin kadar dik durabilir miyim?” Mevsimlerden sonbahar; kadın yaşamı sorguluyor, adam susuyor. * * * Kadın o akşam içinden geçen tüm hisleri, tüm düşünceleri önce yıldızlarla paylaşıyor; ardından adama duyumsatıyor. Adam, kadına bakıyor; kadın, adama bakıyor. Kadın bir kâğıt alıyor eline ve şunları yazıyor: “Son zamanlarda çevremde olan biten birçok şeyden uzaklaşmaya başladım. Benimle yaşıt insanlar çok yalın, anlamsızdı. Caddede yürürken…

Devamını Oku