YAŞAM 

ADANA’DA SALÇA MEVSİMİ

Babam bazen kızardı anneme, “Ne bu yemeğin hali? Hasta yemeği gibi bembeyaz!” diye söylenirdi. Annem de gayet sakin cevap verirdi babama: – Biber salçası bitmiş. Nermin Hanım’dan istedim bir kaşık; ama onunki de geçen hafta bitmiş. Bu sene salçayı biraz fazla yapalım. Yetmiyor. Daha bibere iki ay var. Bari iki kilo alalım Melekgirmez’den filan… Böyle olmuyor. İnsanın yemeği yiyesi gelmiyor valla! Ne pişenden zevk alıyorum ne sofraya gelenden! – Yarın unutturma da alayım. İstersen, beş kilo alalım. Nasıl olsa yeniyor… – Yok yok… İki kilo yeter. Çarşının salçası çok tuzlu…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR DAMLA, KIRK NEFES

Dünya beni içine almayan bir deniz! Ülkemizin en güzel bölgelerinden birinde, denize kıyısı olan bir köyde, adı İsmail olan bir çocuk yaşardı. Babası, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’den yola çıkarak korunmuş anlamını kattığı bu ismi oğluna koymuştu. İsmail, 9 yaşındaydı bu köye geldiklerinde. Davar çobanlığı yapan Ali’nin iki yıllığına anlaştığı bu köye gelmişlerdi şimdilerde. Yüzünde çıkan çıbanların yara izleri yüzünü kaplamış, ona cehennemi yaşatan bu izler zamanla alacalı hareler ve çukurlar oluşturmuştu çocuk yüreğinde İsmail’in. Dünya bir cennet olsa da içine karanlık çökmüş yüreklerin bu güzellikten haberi yoktur. Hayatın olağan akan…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

GÜN BATIMININ FISILTISI

“İnsanlar ilk ve son kez analarının karnından çıktıkları gün doğmazlar, yaşam kendilerini defalarca yeniden doğurmaya mecbur kılacaktır onları.” – Gabriel Garcia Márguez Her zaman olduğu gibi şafak sökerken uyanmıştı. Dağlara ovalara giderken giydiği uzun basma elbisesini geçirdi üzerine. Büyük cepli önlüğünü beline bağlayıp ot sökme çakısını cebine koydu. Evden çıkmadan aynaya baktı. Aklına düşen muzip düşünceyle bir göz kırptı suretine. Saçlarına düşen gri tellerin güzelliği kendini de güzel göstermişti. Daima başına bağladığı renkli yazmasını bu kez boynuna dolayıp kara kıvırcık saçlarını serbest bıraktı. “Güzelim” dedi aynaya bakarken. Kapıyı açıp beton…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘NEDİR ÂŞIĞIN İŞİ, BAL SÖZLER DÖKMEDİKTEN SONRA?’

73 yaşındaki Nijeryalı şair Niyi Osundare, bir şiirinde siyah tenli güzel sevgilisine şöyle sesleniyor. Diyor ki: “Sokul bana/ erişmek için varlığımın onuruna.” Ve sorular yöneltiyor doğaya, insana; böceğe, yengece, kuşa. Diyor ki: “Nedir işi dokumacı kuşlarının, kusursuz yuvalar örmedikten sonra?/ Nedir yengeçlerin işi, oyuklar açmadıktan sonra bataklıklarda?/ Nedir işi gübre böceğinin, dağların şarkılarını söylemedikten sonra?/ Nedir âşığın işi, bal sözler dökmedikten sonra sevgilinin kulaklarına?” SEVMEMİŞLERİN ZULMÜ Oysa günümüzde âşık olmamışların, bir kadını sevmemişlerin, “varlığının onuruna erişmemişlerin” zulmü altında eziliyor “sevgililer”. Gazete sütunlarında okuyoruz adlarını; ‘Özgecan Aslan’ları, ‘Şule Çet’leri, ‘Pınar Gültekin’leri……

Devamını Oku
YAŞAM 

SANDIK LEKESİ VE AY SALINCAĞI

“Muhakkak ki bütün insanların bir ruhu vardı; ama birçoğu bunun farkında değildi.” – Sabahattin ALİ Bir geçmiş zaman kadını olan annemin yaşamının her anını şekillendiren ablasının bilge kişiliğinden öğrendiği, ince hayat bakışı olmuştur. Çok katı bir hafız olan babasının yumuşacık, büyük kızına yön verdiği dini öğretinin ablasında imbikten süzülüp İslam aydınlanma araştırmalarıyla derinleşmiş bir hümanizma aktarmasının şekillenmiş halidir annem. Benim kafamın içindeki fotoğrafı ise, annesinden yadigâr yuvarlak camlı tel gözlüğün kıvrık uçlarını kulağına dolayıp dantel ördüğü görüntüsüdür. Ne zaman bir sarıçiçek görsem annemi hatırlarım. Anadolu’yu elindeki asa ile dolaşan Yunus;…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR TURUNCU YALNIZLIK

Günler geçip gidiyor. Haftalar, aylar kovalıyor birbirini. Mevsimler yaş döküyor, gökyüzü ağlıyor. Bir eylül ikindisi hüznü yaşıyor belki kır çiçekleri, belki tabiatın yeşil gözlerinden anlamlılık akıyor. Manidar bakışlı sevgilinin dudağından dökülecek birkaç tatlı söz için nice cümleler, nice paragraflar davet ediliyor geceye. Gece yarısı yalnızlığına, gece yarısı suskunluğuna… Belki bir kitap, belki beyaz bir kâğıt, belki de yalnızca bir kalem… * * * Günler, haftalar, aylar derken tercihler de, seçimler de ve beraberinde vazgeçişler de kovalıyor birbirini sanki. Nice umut dolu yarınları bekleyişler de, nice güneşli sabahlara uyanışlar da… Heyheylenişler,…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

YAKAMOZLAR, MADIMAK, DOSTLUK

Evrenin kuantum matematiğini çözmek, anlamak ve bildiklerini aktarmak bilim insanlarının işidir. Biz insanlar ise gelişimini tüm canlılar içerisinde en karmaşık hale getirenleriz diye düşünüyorum. Eğer insan, tüm canlıların en üstün varlığı gibi görüyor ise kendini, o vakit müthiş bir gelişim sergilemeli ki dünyaya örnek bir yaratık olduğunu kanıtlasın. Oysa insan, her gelişimiyle evrene bir çizik daha zarar vermeye devam ediyor. Ne doğa ne de hayvan âlemi insanlar gibi birbirlerine zarar veriyor. Ne kendi doğasına ne de kendisi dışındaki canlıların doğasına saygısı sevgisi hayranlığı olan, sözde “Düşünen varlığım” diye övünen ilginç…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÇİÇEKÇİ KADIN, KAKTÜS VE AŞK

İğde ağacı almam gerekiyordu. Sevgi dolu bilge bir kadın vardı. Yirmi yaşındayken kaybettiği oğlunun, yüreğinde onulmaz derin yaralar açtığı kadın, sonunda oğluna kavuşacağı umuduyla aramızdan ayrılmıştı. Son isteğini yerine getirme görevini bana vermiş, öldüğünde mezarına iğde ağacı dikmemi istemişti. O da âşık bir kadındı. İğde ağacı sembolü, aşkları tüm sevdikleriydi. Sağlığıma tamamen kavuştuğum 16 Haziran günü ilk defa sokağa çıktım. Daha önce gördüğüm, yakınlardaki bir seraya iğde ağacı almak üzere gittim. En zor şartlarda yaşamayı bilen, direnç sembolü ve aynı zamanda “aşk gibi dikenli, dokununca insanın eline dikenlerini batıran ama…

Devamını Oku
YAŞAM 

HAZİRAN MAVİSİ DÜŞLER

Haziran dalgalı bu akşam, haziran köpürmüş. Bir kıyı kasabasında, ay ışığı altında bekliyorsun, biliyorum. Deniz sen, mehtap sen, midye kabukları sen… * * * Yıllanmış yakamozlar ışıldıyor parmak uçlarında. Denizyıldızları göz kırpıyor duygusallığına. Duygusallığın yudumlatıyor kendinden kadeh kadeh. Kırmızı şarap sen, siyah üzüm sen, elma dilimleri sen… * * * Biliyorum, seviyorsun şu cümlelerimi: “Ahtapotlar keman çalıyor bu akşam, balıklar şarkı söylüyor.” Biliyorum, seviyorsun düşler âleminde gezinmeyi. Biliyorum, seviyorsun denizin mavi sularıyla sevişmeyi, deniz kokusu gözlerinle aşkı süzmeyi, pul pul pırlantalar halinde tabiatın gerdanına dizilmeyi. Mavi bir şarkıya dönüşmeyi bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

HİÇ

Deniz manzaralı, bahçesinde güzel bir yüzme havuzunun, güneşte pırıl pırıl parlayan bir çimenliğin bulunduğu, mermer merdivenli, mermer salonlu, kocaman kapılı, kocaman avizelerle süslü, şöyle on beş – yirmi odalı bir evimizin olması fena olmazdı hani, yaşardık içinde mutlu mesut. * * * Öyle bir evin görkemli bahçe kapısının önüne şöyle siyah ya da beyaz, tekerleğinden camına kadar her yerinin ışıl ışıl olduğu lüks bir otomobil yakışmaz mıydı? Otomobil uçar giderdi, biz de içinde keyif yapardık, ne güzel. * * * Öyle bir otomobil, herkesin kolay kolay giremediği, girenin de neredeyse…

Devamını Oku