YAŞAM 

HAYATIN SESSİZLİĞİNDE

Günlerin, haftaların getirdiği yahut götürdüğü şeylerle pek ilgili olmadan, kendi ruh ikliminin özgür doğasıyla hareket etmek, öyle davranmak; yürümek isteniyorsa yürümek, koşmak isteniyorsa koşmak; gülmek isteniyorsa gülmek, ağlamak isteniyorsa ağlamak… En çok da mevsim yağmurları yağarken, elinde şemsiyeyle kentin kalabalık caddelerini kaldırım kaldırım arşınlamak… Evet, işte, ben de aynen böyle yapıyorum. Günün koşuşturmasının ardından bir-iki saat kentin kalabalık caddelerinde yürüyorum. Hele hava da yağmurluysa eğer, daha bir mutluluk duyuyorum bu “sessizlikten”. Pardösüme daha bir gömülüp kentin ışıltılı kaldırımlarında ilerliyorum. Şemsiyeme vuran yağmur damlaları iç “sessizliğimi” daha bir ezgileştiriyor. Kentin dört…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KIŞ GÜNLÜKLERİ, ÇSG YAZARLAREVİ, HAYAT UZAKTAN…

Bugün soğuk, kapalı, nemli bir pazar… Günün güzelliği kız kardeşimin doğduğu gün olması… Daha… Onu düşünüyorum ben de: Daha? Hafta sonu ev kısıtlamaları var yine… Yakın çevreden hastalık haberleri geliyor. Dil nasıl değişti son dokuz ayda. Hasta demiyoruz artık, testi pozitif diyoruz. Pozitif sözcüğü bu dile girdiğinden beri hiç bu kadar negatif bir çağrışım yapmamıştır herhalde. Geçen şubatta yapılması planlanan ‘Behçet Çelik Öyküleri Üzerine’ başlıklı Yazarlarevi etkinliğimiz; önce İdlib şehitlerinden, sonra da 11 Mart’ta ilk Covid-19 vakasının açıklanmasından dolayı her şey “bir daha eskisi gibi olmamak üzere değişirken” ileriki bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

HÜZÜNLE YÜRÜYORUM ŞİMDİ ADANA SOKAKLARINI!

Eski Adana’mızda sinema sefalarımız çok olurdu; bu, yaz aylarıyla da sınırlı kalmazdı üstelik. Televizyon henüz bizi esiri yapmamıştı ve annemle babamın da tek eğlence kaynağı sinemaydı. Sun Sineması ve Sun Sineması Sokağı… Efsaneydi o zamanlar. Harika bir konumu, muhteşem bir salonu vardı. Ya da benim çocukluk düşlerimde öyleydi. Şehrin en müstesna semtinde, dünya sinemalarından en yeni filmlerle bize kollarını açardı. Her cumartesi öğleden sonra saat 2’de çocuk matinesi olurdu. Ve babam bizi cumartesi günleri götürürdü. Benim için ne büyük mutluluktu ki hem babamla beraberdim hem de en güzel çocuk filmlerini…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘HÜZÜN Kİ EN ÇOK YAKIŞANDIR BİZE’

Hilmi Yavuz’un “Hüzün ki en çok yakışandır bize/ belki de en çok anladığımız” dizelerine belki bugünlerde daha çok tutunuyoruz. “Tutkulu”, “sevecen” ve bir o kadar da “yalnızız”. “Acının teleğinden” yahut “gecelerin lacivert gergefinde” şiiri bir “kuş gibi örerek” bugünlerin geçmesini bekliyoruz. Ve diyoruz ki: “Biz ki sessiz ve yağız/ bir yazın yumağını çözerek/ ve ölümü bir kepenk gibi örterek üstümüze/ ovayı köpürte köpürte akan küheylân/ ve günleri hoyrat bir mahmuz/ ya da atlastan bir çarkıfelek/ gibi döndüre döndüre/ bir mahpustan bir mahpusa yollandığımız.” ‘KAHKAHA KUŞLARI’ BİZİ TERK ETTİLER Dışarıda ölüm…

Devamını Oku
YAŞAM 

KUŞLARIN YOLCULUĞU VE SİMURG

“Açıkta aradığın zaman gizlidir, gizlide aradığın zaman meydanda!” – Feridü’d-din Attar İzmir’in Basmane semti, en eski mahalleleri, esnafları, çarşıları, otelleri, tarihi yaşatan tren garı, sabahçı kahveleri ve meşhur karakolu Kantar ile anılan içli ve hüzünlü semtlerinden biridir. En berduşundan en güngörmüşüne kadar hepsini bağrında saklar, hanımeli sarmaşıkları ile beyaz mavi yaseminleri kucak kucağa salınır, limon ağacının dallarına dokunurlar arada bir. İşte, burada Namazgâh Mahallesi’nde yaşayan masalcı ninenin avlusunda, bir limon ağacına kol uzatmış kokulu beyaz yaseminlerin altında, kurulmuş bir masanın etrafında ve ellerimizde limonlu bitki çaylarımızı yudumlayarak mistik Doğu masallarından…

Devamını Oku
YAŞAM 

PAPATYALARLA, FAYTONLARLA, HATIRALARLA ÇOCUKLUĞUMUN ADANA’SI!

Ben Adana’nın Kurtuluş Mahallesi’nde doğdum. Orada çocuk oldum, orada gençliğimi sürdüm, orada yaş aldım. Hâlâ da orada yaşıyorum ve hâlâ orayı çok seviyorum. Ziyapaşa Bulvarı hâlâ Adana’nın en sevdiğim caddesi. Ben en çok çocukluğumu sevdim orada, o mahallede en çok çocukluğumu yaşadım. Ve sanırım bu nedenle hâlâ içimde yaşatıyorum çocukluğumu! Ne çok istop oynadım, ne çok yakan top, ne çok yedi kule… Ve ne çok bindim bisiklete arkadaşlarımla beraber… Mahallelerinde oynayamadıkları için mi şimdiki çocuklar pek bir büyük, sanki içlerine büyük büyük adamlar kaçmış gibiler? Büyümüş de küçülmüşler adeta! Oysa…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KIŞ, ANILAR, BİR ÖYKÜ, BAŞKA PENCEREDEN…

Kasım da bitti… Kış başladı işte. Günlerin kısaldığını, erken kararan havadan anlıyorum. Sitenin çocukları bile artık oyun alanına çıkmıyorlar. İçe, daha içe dönme zamanı şimdi… Geçenlerde pencere ile ilgili bir yazı okudum, sevdiğim bir kalemden, Feyza Hepçilingirler’den. Pencerenin dışa açılan yanımız olmasından, evdeyken bile dış dünyaya karışmayı sağlamasından söz ediyordu yazar; yoldan geçenleri seyrederken onlarla ilgili hikâyeler kurduğundan sonra… Bu duygudaşlığı ben yıllar yıllar önce Pınar Kür’ün ‘Taksim-Maçka’ öyküsünü okurken yaşamıştım en son. Öyküde, birbirine âşık yeni evli bir çiftin her sabah işe giderken kestirme olsun diye geçtikleri parkta karşılaştıkları…

Devamını Oku
YAŞAM 

ARALIK YAĞMURLARDA GÜZEL

Akşamdan beri kesilmedi yağmur. Nasıl da yağıyor bardaktan boşalırcasına… Elimde bir kitap, bir kafenin penceresinden dışarıyı seyrediyorum. Çalan müzik eşliğinde kendi düşlerimleyim. Sessizliğin sesi çoğaltıyor hüzünlerimi. Saatime bakmıyor, zamanın kaç olduğunu önemsemiyorum. Sadece kalemimle bir şeyler karalıyor, sözcüklerimle bir şeyler hesaplıyorum. * * * Akşamdan beri ne tuhaf dökülüyor deniz deniz ağlayışlar… Ne tuhaf birbirine karışıyor yaşadıklarımızla yaşamadıklarımız… Gürlüyor gökyüzü bir vakit, kesilmiyor gözyaşı! Alev alev yıldırım, şimşek şimşek yıldızlar! Çakıyor ve bırakıyor yüreğimize, sahiplenebildiğimiz her bir şeyi. Ne biz yağmursuz, ne yağmur bizsiz ve ne aşk insansız, ne insan…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘SESSİZLİK YİYOR, SESSİZLİK İÇİYORUZ; SESSİZLİKTE ÖLÜYORUZ’

Ne Şilili şair Pablo Neruda’nın Nâzım Hikmet’e sunduğu “güz çelenkleri”, ne İspanyol şair Miguel Hernández’in çığlık çığlığa dökülen sözcükleri dindirebiliyor içimdeki hüznü. Kasım bitiyor ve “aralık aralık” aralıyoruz kış mevsiminin yüreğimizi ısıtacak perdelerini; kış güneşini evimize alıyoruz, uzun tutmak istiyoruz bir müddet daha yüreğimizdeki “sıcak” iklimi. Neruda, Nâzım için, “Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum/ ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan” diyor. Hernández ise, şu dizeleri yazıyor, bakışlarında mevsimin gözyaşları: “Bugün yeni baştan yeşeriyor kupkuru diken/ bugün ağıt yakma günü benim krallığımda/ bugün çöker yüreğime umutsuzluk/ kurşun…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÇINAR AĞACININ FISILTISI

Eski yoldan giderken gözüme çarpan ilk şey, tepelerden yola bakan kiraz bahçesi olmuştu. Arabadan indiğimizde ise yolun diğer tarafında biraz da yüksekçe bir yerde küçük çay ocağının sevimli ahşap yapısına çarpılmıştım. Hemen koşup bir sandalyeye oturdum. Hayatımda gördüğüm en güzel göl manzarasıyla karşılaştım. Sapanca Gölü’nün üzerinde oturuyormuş hissi uyandıran bu tahta tabanlı çay bahçesi göl boyunca uzanıyordu. Yemyeşil durgun suyun etrafında çınarlar ile o koca ağaçların arasından görünmeye çalışan rengârenk çiçekler baş gösteriyor. ‘İzmir İzmir’ dergisinde yayımlanan ilk öykümün ilhamını aldığım yerdir burası ve çok değerlidir benim için. O tepedeki…

Devamını Oku