YAŞAM 

ZAMAN KAYBOLMAZ

İyilik; sağırların duyabildiği, körlerin görebildiği lisandır.” – Mark Twain

Gece boyunca yağan yağmur durduğunda, öğle üzeri gülen güneş göründü. Kış mevsiminde uyuyan güneş uyanmış, karşı yakamıza düşen çam ormanının duru güzelliği tel tel görünür olmuştu. Hava, bahardan gün çalmış gibiydi. İzlediğim bilimkurgu dizisi ‘Alice’de duyduğum “Mekân zamanı korur” ifadesi beni çok eski anlatılara, mekâna sıkışmış geçmişlere ve tabii ki kitaplara götürdü. Hangi dönemde olursa olsun yaşananlar; önce evrenin, sonra o neslin ve nihayetinde bize ulaşan kitapların içinden dertlerini ve sevinçlerini bize ulaştırırlar.

Burgu sırmalı kısacık halkasından duvara asılmış, bir baş büyüklüğündeki kaliteli aynanın sağ üst köşesine zeytin yapraklı ufak bir dal işlenmiş, zarif bir görünümü var. Gelinin babası, sırtı kapıya dönük aynanın karşısında tıraş olmaya hazırlıklı. Sarı badanalı evin yerden yüksekliği, yetişkin bir insanın dizine kadar olan kısmı, kumla karılmış harcın içine çimento eklenip boyanmış. Sarı badananın alt sırasına yakışan bir kabartma bant oluşmuş, zihnimdeki görüntüsü çok güzel. Yumuk el biçiminde metalden yapılmış bir kapı tokmağı zil yerine kullanılıyor. Kapının iki yakasında dikdörtgen pencerenin panjurları ferforje. Bu evin bir kilidi yok! Kendileri ferforje demir süslerinin arasından ellerini uzatıp, içerden de çengeli kapalı olmayan buzlu camı itekleyip, kolunu uzattığında içerdeki kilit düğmesini çevirip açıyorlar. Ev sahibi adamın değişik bir yapısı var, kilide ihtiyaç duymayan birisi. İlginç olan ise, hiçbir hırsız ya da uğursuzun bu eve girme girişimi olmaması.

Gelinin abisi Almanya’da işçi olarak çalışıyor. İzmir Şekerciler Çarşısı’nın en iyi şeker ustası olmasına rağmen yurtdışına işçi olarak gitmiş. İnşaatlarda harç dolu kovaları omzunda metrelerce yükseğe taşıması ona güçlü kollarından dolayı Almanlar saygıyla yaklaşıyor. Önceki yaz izne geldiğinde annesine, “Bana hiçbir haber göndermeyin, ister ölüm ister düğün olsun! İzin alamayıp da yurda dönemezsem kahrolurum” dediği için düğüne onu beklemiyor kimse. Gelinin babası dışında…

İsteklerimiz, kaygılarımız, heyecanlarımız! Kendi içimizde sakladığımız tüm duygularımızı sonuna kadar ya da beklediğimiz an’a kadar koruduğumuz umut. O an geldiğinde teslim oluruz sonuca, gerçeğin kabullenişidir bu. Aynadaki aksine, sonra da saatine bakıp, “Şimdiye gelmiş olması gerekirdi” demeler… Aklından geçen olumsuzluklar, bir çuvaldız batırılmış gibiydi yürek sızısı. Elindeki tıraş bıçağıyla yüzünü kestiğinin de, akan kanın da farkında değildi. Çökmüştü adam! Sokak kapısı gürültülü biçimde açılıp da oğlunun yüzünü aynada görünce dişleri kilitlenip bayılıyor. Bazı sevinçler için çok fazla dert yükleriz kalbimize.

Beklediğiniz kişi yanınızda yoksa eğer, düğün dernek mecburi koşulların dayatması gibi gelir size. Hem kızınızı gönderiyorsunuz başka bir eve hem de dayanağınız olacak kişi yanınızda yoksa zor gelir. Sevgiyle beslenir, sevgiye dayanırız.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar