EDEBİYAT 

BİR MARTININ İADE-İ ZİYARETİ

Son anda yetişebildim vapura. Üst kata çıktım bir koşu. Hava çok soğuk olduğu için dışarıda oturan kimse yok. Tek başıma, içime işleyen rüzgâra inat oturdum banka. Üstelik iyice kenara yanaştım. Vapur düdük çala çala ayrıldı iskeleden. Şimdi Haydarpaşa Garı’nı geçecek. Martılarda da sessizlik hâkim. Normalde ciyak ciyak öterlerdi tepemde. Artık aç martı kalmadı diye düşündüm. Hepsi birer obeze dönüştü. Bu esnada bir tanesi uçmaya başladı vapurun üstünde. Gözlerinin doğrudan bana baktığını hissediyorum. O kadar dikkatli bakıyor ki ürküyorum tek başıma. Aklıma ‘Kuşlar’ filmi geliyor. Martı iyice yaklaşıyor. Gagasının kımıldayışından benimle…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇUKUR’UN KOCA ÇINARI: YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANINDA YAPI VE İZLEK – 2

İnce Memed 1, Toros dağlarının eteklerinin, kıyılarının, tuzunun, ağaçlarının, Akçasaz köyünün, Anavarza ve Dikenlikdüzü’nün tasvirleriyle başlar. Mekân ve şey tasvirleri, okuru yapıta hazırlar. İnce Memed, bir çocuk olarak 2’nci bölümde ortaya çıkacaktır. Bu çocuk, bir şeylerden kaçmakta ve kovalandığından korkmamaktadır. Abdi Ağa’nın ırgatı olan ve tarla süren, hayvanlara bakan Memed’in yerleşik düzene ilk başkaldırışı bu bölümdedir aslında. Okur, ilerledikçe bunu anlayacaktır. Memed’in sığındığı, Koca Süleyman’ın evidir. “‘Ben,’ dedi, ‘çoban olurum sana dayı. ‘Ben,’ dedi, ‘çift de sürerim. Her bir iş yaparım size dayı.’ Sakallı adam karartıyı kolundan tuttu, içeri çekti:…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ACILAR PATİKASI

Yorgunluktan kollarımı kaldıramayacak haldeyim. Ne kadar zamandır yüzdüğümü hatırlamıyorum bile. Hâlâ hayatta olmam, ucuz bir can yeleğinden. Zaman kavramı kayboldu. Yön duygum kayboldu. Aslında çok daha fazlasını yitirmiş durumdayım bu acımasız denizin ortasında. Keşke ismi kadar güzel ve durgun olsaydı Ege. Oysa içine girdikten sonra ne kadar da saldırganlaştı. Ucuz malzemeden yapılmış bir botun içinde 20 kişiyle bata çıka gitmeye çalışırken, yaşamak ancak ve ancak bir mucize olabilirdi. Ama bir mucizenin anlamlı olabilmesi için sevdiklerinle birlikte gerçekleşmesi şartmış. Oysa ben kaybettim sevdiklerimi, canlarımı, anlamlarımı. Nasıl kaydı ellerimden, varlığımı varlığına adadığım…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇIRA

Bilinmeyen bir gezegende yeni bir yaşamı keşfeder gibi taşları incitmekten çekinerek basıyordu nehir kıyısında yürürken. Bu rakımda denizyıldızı bulunmuş. Kaçıncı jeolojik zamana denk geliyor, denizin buralardan geçişi? Etrafa bırakılmış çöpler olmasa bu ıssızlıkta kendini tanrısız kalmış bile sayabilirdi. Hiç bu kadar büyük kayalar görmüş değildi. Düz ovada doğmuş olmak ne fena, kayalarla geç tanışmak. Denize özlem duymaya utanıyor insan. Dağlardan niye korkuturlar, anlamam. Annem dağ deyince eşkıyayı ardı sıra getirirdi. Belki bundandır. Köye giderken camdan dağ görünse geçene kadar kapardım gözlerimi. Ne kadar görmezden gelinebilir ki bir dağ… Geleli bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KENDİMİ ONARMAYA ÇALIŞIYORUM

Yazmak zorundayım. Ruhumun kırılmış parçalarını yeniden birleştirip onarmak için bir şeyler karalamak mecburiyetindeyim. Restorasyon gerekli. Mecburen sanata sığınıyorum. Kendim için yazıyorum. Ruhumun tedavisine uygun kelime, kelimelere uygun anlam arayışındayım. Yazdıklarımın başkaları tarafından anlaşılması kaygısı içinde değilim. Kendimi onarmaya çalışırken başkalarının ne düşüneceğini aklıma getirerek yazamam ki. Kalemimin dizginlerini boşalttım, ilerleyişini izlemeye koyuluyorum. Bakalım neler anlatacak delinin dili. Zaten sıkboğaz olmuşum, cümleleri de sıkboğaz edemem ki. Düşüncelerim saçma sapan olabilir. Olsun. Özgür bırakılmış duygularım, aradığım kayıp gerçeğe rast gelebilir belki. Kimler parçalar ruhumu? Neden parçalanır durup dururken? Saçma sapan düşüncelerim derin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

GÖZYAŞI YASTIĞI

Bir gün sokakta yürürken, kendiliğinden ve birdenbire içimde bir tel koptu. Ben öyle hissettim. Tüm vücudumu dolaşan elektrik akımı saç diplerimden uçtu, gitti. Neden oldu, ne tetikledi, bilmiyorum; ama o günden sonra benim için çok şey değişti. Bir kere hayata bakışım değişti. Hayata değil, boşluğa bakışa döndü benim için. Maddi ve manevi tüm yüklerimi de o boşluğa gönderdim. Hiçbir şey yapmama evresine geçtim. Tek odalı, beni dönüştürün diye yalvaran ve kendisine ev denme beklentisi içinde olan bir yerde açlığımla yaşamaya çalışıyorum. Memleketten gelen erzak bitene kadar tokum. Sonrasında ise dayanabildiğim…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TEHLİKE SINIFI 2.1

Yemek kokusu her tarafı sarmış durumda. Annesinin susturmaya çalıştığı çocuk, kucakta koridorları turluyor durmadan. Yüzünde hınzır bir suskunluk ve ‘Oturtursanız size buraları dar ederim’ bakışı var. Saç ektirenlerin yaralı kafaları, 1980’lerin Rock & Roll bandıyla, cephe gerisi sahra hastanelerinden bir kesit sanki. Dünya dilleri fısıltılar halinde geliyor kulağıma. Farklı dilde horlamalar da… Hem aç hem de parası olan yemek siparişini veriyor. Aç olup parası olmayanla parası olup aç olmayan ilk defa aynı parantezde. Tek fark mide doluluk oranları… Gökyüzü alabildiğine mavi görünüyor. Yeryüzü de… Demek ki deniz üstüyüz. Görüş açısı…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ HİKÂYESİ BU

Yağmur yağıyor. Arap kızının pencereden bakması kimin umurunda… Hayatı almışım kaleme. Kalem en tükenmez yerde tükeniyor. Hayata mı dayanamıyor kelimelerime mi bilmiyorum. Ama bir sorunumuz var belli. Kırmızı başlıklı kızın başına gelenler kırmızı başlığından mıdır, düşünüyorum. Neden Kurt suçlu mesela? Doğasıydı karnını doyurmak. Ama bilemezdi uzun yıllar sürecek olan bir hikâyede vahşetle anılacağını ve bütün çocukların ondan nefret edeceğini. Evvel zaman içindeyken kalbur da saman içinde ne arıyordu, bir fikrim yok. Anlayamadığım sözlerle başladı dinlediğim bütün hikâyeler. Ve bütün hikâyeler mutlu sonla bitti. Şimdiyse kokoş bir perinin sihirli bir değnekle…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇUKUR’UN KOCA ÇINARI: YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANINDA YAPI VE İZLEK – 1

“Zulme karşı koymamak kâfirliktir, diyordu. Çocuğunun rızkını, baba yurdunu korumamak, bırakıp gurbet ellere düşmek kâfirliktir. Zulme karşı koymamak zalime ortak olmaktır. Korkmak, korkudan dolayı yılmak kâfirliktir.” (İnce Memed 2, s. 181) Gerçekçiliğin yahut toplumcu/köy gerçekçiliğinin üzerinde, kendi gerçekliğini yaratan, gerçekliği dönüştürerek değiştiren, Güney Anadolu’yu doğasıyla, insanıyla, tüm ayrıntısıyla yaşayan ve anlatan YAŞAR KEMAL, Berna Moran’ın deyişiyle “abartılarak işlendiği için simgeleşen ve arketipleşen kişiler ve olaylarla (…) kurmaca yönü ağır basan destan havalı metinler üreten” (Moran 2002: 101) bir yazardır. Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2’de, İnce Memed’i “Eşkıya Öyküsü”…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KAN TUTMASI

Kan tutar beni. Çocukluğumdan beri dayanamam. Elimde ufak bir çizik olsa bayılacak gibi olurdum küçüklüğümde. Annem hemen gelir, başımı diğer tarafa çevirip bir güzel sarardı yaralarımı. Annem… Ne kadar özlediğimi anlatamam. Şu an yanımda olabilse, sımsıkı sarılabilsem ve kollarında ufalıp gitsem çocukluğuma doğru. Ama mümkün değil. Artık hareket edemiyor kendi başına. Bir yardımcı olmadan yemek de yiyemiyor. Ve ben yaralı bir halde, yarısı yıkılmış bir evin içerisine saklanmış bunları düşünüyorum. Kanayan yerime bakamıyorum; ama elim yaramın üstünde mecburen. Kurşun yarası ne kadar da çok acıyormuş. Diğer yaralara benzemiyor hiç. Sanki…

Devamını Oku