EDEBİYAT 

TEHLİKE SINIFI 2.1

Yemek kokusu her tarafı sarmış durumda. Annesinin susturmaya çalıştığı çocuk, kucakta koridorları turluyor durmadan. Yüzünde hınzır bir suskunluk ve ‘Oturtursanız size buraları dar ederim’ bakışı var. Saç ektirenlerin yaralı kafaları, 1980’lerin Rock & Roll bandıyla, cephe gerisi sahra hastanelerinden bir kesit sanki. Dünya dilleri fısıltılar halinde geliyor kulağıma. Farklı dilde horlamalar da… Hem aç hem de parası olan yemek siparişini veriyor. Aç olup parası olmayanla parası olup aç olmayan ilk defa aynı parantezde. Tek fark mide doluluk oranları…

Gökyüzü alabildiğine mavi görünüyor. Yeryüzü de… Demek ki deniz üstüyüz. Görüş açısı dar ama var. Bir yerleşim yeri görünüyor uzaktan. On bir kilometre yukarıdan… Nüfusu kırk altı bin olsun istiyorum. Bu sayı hoşuma gidiyor.

Sen de kazan” yazıyor tavana yakın bir yerde. Talihsizliğim burada da buluyor beni. İçimden, “Sen de kazan, ben de kazanayım; peki, kim kepçe?” diye tekerliyorum.

Kazanamıyorum çünkü. Bütün biriktirdiklerimi, sevdiklerimi, hatta sevmediklerimi bile kaybetmeme neden olan alışkanlığımın sloganı bana bakıyor dolabın üzerinden.

Yine tetikleniyor beyin sapım. Şempanzem cirit atmaya başlıyor. Nöronlarım halaya durmuş vaziyette. Fiziki imkân olmadığı için bahis dürtüm devreye giriyor içimde. Hostes kaç yaşında olabilir? Hızımız kaç kilometre acaba? Yanımdaki harika kadın, oynamaya başladığı oyundan kaç puan alacak? Yabancı olan yardımcı pilot acaba hangi uyruktan?

Bu sorular ve bunların cevaplarının tahmini, kendi kendime oynadığımda çok kazandırıyor. Demek bende sahne korkusu var. Ondan kaybediyorum kumarhanelerde.

Yemek kokusu giderek azalmaya başlıyor. Ben de tuvalete doğru hareketleniyorum. Şimdi büyük bahsi oynayacağım. Tuvalette sigara içebilir miyim, içemez miyim? Arka tarafa doğru yaklaşırken mutfak tarafından gelen kokunun biraz rahatsız edici olduğunu fark ediyorum. Kokuyu tam olarak anlayamadan giriyorum tuvalete. Kilidi çekip çıkarıyorum sigarayı. Yakalanıp yakalanmama bahsime, buraya da sızmış olan o koku eşlik ediyor. Kibriti yakıyorum. O anda içeriye sızan kokunun yakıcı bir gaz olduğunu anlıyorum alevlerden. On bir bin metrede alev almış bir uçakta son bahsimi de kaybediyorum…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar