EDEBİYAT 

KELEBEK CİNAYETİ

“Anlaşılmayacaksın, ey kanatsızlık!” E.  Â. Tembelliğin sınırını zorlayan “Yapacak bir yığın işin var” demeyip en azından sözde de olsa “Yapılacak bir yığın iş var yarın” diyor. “Zıbar, erken kalk ve konforum için senin sonsuz ‘Hayır’ diyememeni kullanmama izin vermeye devam et” demiyor da. “Aptal mıyım?” Öyle sanıyor. Ellerimi dizlerime vurup isyansız bir “Evet”le kalktım. Odamın kapısı, elbise, kitap, terlik, yerdeki ıvır zıvırdan zor açılıyor. Eşyalar dağınıklık karşısında ayaklanmış da içerden kapıyı kapatarak protesto çekiyor sanki! Hiç uğraşmadan yatabileceğim kadar yer açtım kendime yatakta. Kolumun altında bir sertlik… Dergiyi de okuyamadım…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇIRA

Bilinmeyen bir gezegende yeni bir yaşamı keşfeder gibi taşları incitmekten çekinerek basıyordu nehir kıyısında yürürken. Bu rakımda denizyıldızı bulunmuş. Kaçıncı jeolojik zamana denk geliyor, denizin buralardan geçişi? Etrafa bırakılmış çöpler olmasa bu ıssızlıkta kendini tanrısız kalmış bile sayabilirdi. Hiç bu kadar büyük kayalar görmüş değildi. Düz ovada doğmuş olmak ne fena, kayalarla geç tanışmak. Denize özlem duymaya utanıyor insan. Dağlardan niye korkuturlar, anlamam. Annem dağ deyince eşkıyayı ardı sıra getirirdi. Belki bundandır. Köye giderken camdan dağ görünse geçene kadar kapardım gözlerimi. Ne kadar görmezden gelinebilir ki bir dağ… Geleli bir…

Devamını Oku