YAŞAM 

10 EKİM 1954

Diyorlar ki: Şimdiki teknoloji o zaman olsaydı kesin yaşardı.. “Yaşardı..” İnsanın yüreğine oturan ve orda çöreklenen bir kelime bu.. “Yaşardı..” * Yaşayamadı ama.. Fabrikadan gelip boya işine giderdi babam. Hiçbir mesaisini kaçırmazdı, üç kuruş fazla girsin diye evimize.. Bizi iyi yaşatmak adına yüzümüzü görmediği günler olurdu.. Yaşayamadı.. Bin bir emekle borç harç yaptığı evine oturamadı mesela.. Yeni mobilya alma niyetine giremedi.. O evin eşiğinden geçemedi.. Aldığı ama bir kez bile temizleyemediği arabasına binemedi.. Derdine düşemedi karbüratör su kaynatıyor diye.. Arabanın borcu bile ömründen uzun oldu.. * Boğazımdaki o yumrunun adı…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR GÖKYÜZÜ HİKÂYESİ

“Tek bir çiçeği anlayabilsek kendimizin ve dünyanın ne olduğunu bilebileceğiz..” – Alfred Lord Tennyson Hiç olmayacağımı düşündüğüm bir yerde, bu yaşıma kadar baktığım gökyüzünde dikkatimi çekmişti üç sıra yıldız: Orion’un Kuşağı.. Peş peşe.. Aynı düzlemde.. Ben buradayım dercesine, düzende.. Aylardan ekimdi belki kasım.. Önemli de değildi aslında.. Yıllardır baktığım gökyüzünde karşıma çıkacak zamanı beklemişlerdi belli ki.. Ki o gece yüreğim kapkaraydı.. Gecenin kendinden bile daha kara.. Bir sigara yaktım.. Uzunca baktım o üç sıra yıldıza.. Bir nedenleri vardı onların da.. Boşuna gelmiş olamazlardı, boşuna çıkmadılar karşıma da.. İçim kömürden bile…

Devamını Oku
YAŞAM 

OLDURAMADIKLARIMIZDAN MISINIZ?

2000’li yılların henüz başında, sahne tozu yutma hevesiyle başladığım tiyatroda “eğitilmek” için okuduğumuz Eric Morris’in ‘Rol Yapmayın Lütfen’ kitabındaki bir sözle başladı her şey: “Ol!” ‘Ol’mak… Ne ve nasıl olmak istemek? Diyordu ki: “Hiç kimsenin hiçbir yerde sizin duygularınızı göz ardı etmeye hakkı yoktur. Olduğunuz her şeyin toplamı olmaya hakkınız var.” Hakkım vardı… Olmaya… Hem de nasıl istersem… * Pek mümkün olmadı be Morrisçiğim… O zaman başladı bir türlü olamayışlarım zaten… Belki de olmak mı istemedim, bilemedim… Ama hakkım vardı işte olmak istediğim her şeyin toplamı olmaya… O yıllar üzerinde…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

İNGİLİZ ÇAY KUTUSU

En sevdiği andı yağmurun yağması… Pencereden bakarken biriken sulardaki yağmur halkacıklarını tebessümle izlerdi. Nefesinden buğulanan camı defalarca siler, ara ara da gülen suratlar çizerdi. Her çocuğun olduğu gibi bir oyuncağı olmamıştı onun, içine sevip benimsediği her eşyasını koyduğu ‘İngiliz Çay Kutusu’ sanki bütün hayatıydı… En sevdiği arkadaşıyla kan kardeş olduktan sonra ellerini kesen o cam kırığını; çok erken yaşta kaybettiği babasının kullanılmış mendilini; birinci sınıftayken, sınıflarına bir dönemliğine gelen arkadaşı Ali’nin ona verdiği kurumuş denizatını… Ve ardı sıra gelen hayallerini… Sanki bütün hayatı bunlardan ibaretti. Sokaktaki her çocuk onun tuhaf…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

YOKLUĞUN…

Baba… Söylemek bile çok garip, alışmamış dudak hareketlerim bu kelimenin telaffuz özelliklerine. Söylerken kendi sesimi yadırgıyorum. En son kaç yaşındaydım ki söylediğimde… Duygusalım bu aralar biraz, evet… Melankolik hallerin en’lerini yaşıyorum. Özlemiş olabilirim mesela seni. Yıllar oldu sen gideli… Ve yıllar oldu rüyama bile gelmeyeli… Varlığın nasıl bir şeydi? Sesin nasıldı? Nasıldı annemin gözlerine bakışın? Burnumda kaybolmaya yüz tutan bir tek, kokun kaldı… Tütün ve tenin kokardı siyah kasketinin içi. Kahverengi bir atkın vardı… Kapı eşiğinde dolar boynuna, çıkardın kapıdan. Ne acı, seni hatırlayamamak… Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ HİKÂYESİ BU

Yağmur yağıyor. Arap kızının pencereden bakması kimin umurunda… Hayatı almışım kaleme. Kalem en tükenmez yerde tükeniyor. Hayata mı dayanamıyor kelimelerime mi bilmiyorum. Ama bir sorunumuz var belli. Kırmızı başlıklı kızın başına gelenler kırmızı başlığından mıdır, düşünüyorum. Neden Kurt suçlu mesela? Doğasıydı karnını doyurmak. Ama bilemezdi uzun yıllar sürecek olan bir hikâyede vahşetle anılacağını ve bütün çocukların ondan nefret edeceğini. Evvel zaman içindeyken kalbur da saman içinde ne arıyordu, bir fikrim yok. Anlayamadığım sözlerle başladı dinlediğim bütün hikâyeler. Ve bütün hikâyeler mutlu sonla bitti. Şimdiyse kokoş bir perinin sihirli bir değnekle…

Devamını Oku
ŞİİR 

PEK MUHTEREM BİRİ

Kimseyi ilgilendirmeyen mutsuzluklar yaşıyorum. “ S a r   y a r a m ı ! ” diyebileceğim bir yaram yok diye, kızmadım yara bantlarına. Mutsuzum ancak yok bir bağlacı “ ç ü n k ü ” ile başlayan. Böyle sıradan, kendi halinde düşen suratım, herkesin bildiği gözyaşlarım. Yanından geçerken yüzüme bakmayan simitçi çocuğa da kızabilirim, en son gelen otobüs benimki diye de. Çokça huysuz yanlarımı okşamaktayım, şımartmaktayım hüznümü. İnadım inat mutsuzluğa makyaj yapmaktayım, renklendirmekteyim yüzümü. “Kim o?” diyen kimse olmadı çaldığım kapılarda. Bu kadar alışılmış. Bilindik. Yüreğim açık! Bu yüzden…

Devamını Oku