BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ HİKÂYESİ BU
-ADANA-
Yağmur yağıyor. Arap kızının pencereden bakması kimin umurunda… Hayatı almışım kaleme. Kalem en tükenmez yerde tükeniyor. Hayata mı dayanamıyor kelimelerime mi bilmiyorum. Ama bir sorunumuz var belli.
Kırmızı başlıklı kızın başına gelenler kırmızı başlığından mıdır, düşünüyorum. Neden Kurt suçlu mesela? Doğasıydı karnını doyurmak. Ama bilemezdi uzun yıllar sürecek olan bir hikâyede vahşetle anılacağını ve bütün çocukların ondan nefret edeceğini.
Evvel zaman içindeyken kalbur da saman içinde ne arıyordu, bir fikrim yok. Anlayamadığım sözlerle başladı dinlediğim bütün hikâyeler. Ve bütün hikâyeler mutlu sonla bitti. Şimdiyse kokoş bir perinin sihirli bir değnekle hayatı değiştiremeyeceği aşikâr. Külkedisi belki prensle mutlu oldu; ama bilinçaltında o mutfakta geçirdiği zamanların ezikliğiyle hatırlıyor geçmişini.
Develer tellal iken pireleri deve yapmaya bayılıyorduk. Haberimiz yoktu pirelerin berber olacak kadar kabiliyetli olduklarından… Çocukluğumun hayal balonları tek tek patladı, severken bir sokak köpeğini aslında pirenin zararlı bir parazit olduğunu anlayınca kabarmıştı elim yüzüm kaşıntıdan. Ve çok geçti artık. Büyümüştüm.
Yağmur hâlâ yağıyor. Arap kızı kendini fark edecek birilerini gözlüyor pencereden. Oysa tadını çıkarsa yağmurun. Camları buğulandırsa nefesi ve isimler yazsa… Silse… Yazsa… Silse… Sıkılıp yağmura çıksa… Dışardan kendi penceresine baksa… Fark etse kendi kendini… O da büyüse artık…
Hayat kanalizasyona yuvarlanan madeni para kadar çabuk geçiyor ve tutulamıyor zaman. Zamanla oyun oynamayı seviyoruz; bir ileri, bir geri alıyoruz saatleri. Amacımız, güneşin güzel yüzü. Gerisi faso fiso…
Ben bunları yazarken kendimi pencereden dışarı bakarken hayal ediyorum. Arap kızı olamayacak kadar beyaz tenim ve fark edilmek de umurumda değil. Keyfim yerinde. Tecavüze uğramış Polyanna’nın “Acımadıkiiii acımadıkiii!” gülüşleriyle bakıyorum etrafıma… Ve bütün iyi niyetimle gülümsüyorum bir zamanlar sonuna kadar inandığım hikâye kahramanlarına.