EDEBİYAT POLİTİKA 

GÖKYÜZÜ NÖBETİ

“Mayıs, 50 yıldır kalp ağrısıdır bu ülkede…” Gözümü alan parlak ışığın yarattığı kamaşma giderek azalıyor. Görüntü netleşmeye başladı. Uçsuz bucaksız bir yeşillik uzanıyor karşımda. Pırıl pırıl bir güneş… Nerede olduğumu tam anlayamadım. Hava ne terletecek kadar sıcak ne de üşütecek serinlikte. Vücudunda hissettiğin ısı neyse o kadar… Çok hafif bir meltem, sadece çevrenin varlığını hissettirmek için esiyor. Az ilerde, neşesi buradan hissedilen bir dere akıyor. Bu coşkuya, koca kulaklı bir köpeği kovalayan iki yavru kedi eşlik ediyor. Çimen kokusu, biraz ötede görünen tek katlı evden gelen taze ekmek kokusuna karışıyor.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

YILDIZLARDAN SELAM GETİREN KARANFİL KOKUSU

Genç Yuka bitkisinin güzelleşmek için harcadığı çabayı gördüğümde baharın gelişine yormuştum önceleri. Karantina günlerinden on gün önce başladıkları, bir aydan fazla yağmur ve rüzgâr yemiş, bir traktör dolusu toprak yığınını bahçeye yaymak bir hayli uğraştırdı oğullarımı. Bahçenin güneye bakan tarafına envaiçeşit çiçekler ve kokulu karanfiller diktiler. Aslında bahçenin çiçeklerle bezenmesinin iki gün sonrası idi Yuka bitkisini fark edişim. Alt yapraklardan birini karşılıklı olarak içe doğru kıvırıyor, ertesi gün salıyordu. Böylece alt yapraklar kabarık salınıyordu toprağa. Bahar sevincine yorduğum işin aslının, yukarı doğru büyümek ve uç yapraklarını uzatmak için yaptıkları bünyesel…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KORONA GÜNLERİNDE JAPONYA’DAN BİR ROMAN: ‘KASİYER’

“Her şey başka, bambaşka olacak” diyor herkes, koronadan sonra. Hiçbir şey aynı kalmayacak. Normale dönemeyeceğiz ya da yepyeni bir normalimiz olacak. İyi mi bu, kötü mü? Normal neydi, sahi? Koronadan önceki hayatımız… “İlkel çağlardan beri bu değişmez. Köyün en genç ve hoş kızları, güçlü ve avda usta erkeklerin olur. Güçlü genler kalır, diğerleri içinse kendileri gibi geriye kalanlarla birbirlerini teselli etmekten başka yol kalmaz. Modern toplum lafı bir hayalden ibaret… Biz ilkel çağlardan farksız bir dünyada yaşıyoruz.” (s. 58) Böyle diyor Şiraha. Okumaya devam… Yapabildiğim ya da yapmaktan zevk aldığım……

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BATTANİYE

Hasan, elli sekiz yaşındaydı, uzun boylu ve omuzluydu. Çok erken yaşlarda gelen yaşam yükü bu omuzlara anca sığardı. Bu yüzden en çok omuzlarına atarken ceketi, biraz mağrurlanırdı. Güleç yüzünde yaşanmışlıkların izini, gözlerinin çakırında solmuş bahçelerde tek kalan ve yaşama tutunan ağaçları taşırdı. Çocukluk, abilik, babalık hepsi bir arada, iç içe tutunuyordu kendinde. Kendi kendisiyle baş başa kalmayı sevmezdi Hasan, bilmezdi de! Altmışına dayanana kadar hiç bilmedi de. Bilmediği için mi sevmedi, sevmediği için mi bilmedi, bu da bilinmez! Korkar mıydı kendisiyle baş başa kalmaktan, bu da fark edilmezdi. Çevresi kalabalıkların,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

EVDE KALIRKEN EDEBİYAT, FAZLASIYLA DA ÖZLEM

Yazmak öylesine zor ki… Bir yazıya nasıl başlanır ona bile karar veremiyorum. Eskiden kelimeler, cümleler daha kolay dökülürdü dilimden. Kendimi kolaylıkla ifade edebilir, hatta ifade etmenin ötesinde edebiyat dediğimiz denizin sahillerinde dolaşırdım. Şimdiyse kafamda kocaman bir boşluk olduğunu hissediyorum. Kalbim ve zihnim fazlasıyla yorgun. Kurduğum cümleler yavan geliyor, tat alamıyorum, heyecanlı bile değilim. Galiba böyle hissetmemin nedeni, dünyanın içine düştüğü zor durum ve bu zor durumun neticesinde bizim ilkbaharı yaşayamıyor olmamız. Oysa şimdi her yer yemyeşildir. Başlarda “Evde kal” sloganı eğlenceli bile geliyordu. Şimdiyse “Evde kal” sözünü duyduğumda sinirlendiğimi fark…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

NÂZIM HİKMET’İN ŞİİRE İHANETİ

Güneş doğsa bile bazısı karanlıkta kalır, gözleri aydınlıktır da zihin zifiri karanlıktır. Sevgili dostum Utku Özbay aracılığı ile bir yazı okudum ve anladım ki biz toplum olarak hâlâ bilim ve kalem namusunu edinememişiz. Bir şeyi ele alırken şoven ve dinsel duygularımızla hareket ediyoruz. Tarafsız ve salt olarak ele alma yetisini edinememişiz. Bu adını bile anmaktan ar ettiğim yazı, ‘Türkiye Yazarlar Birliği’ diye bir yerde yayınlanmış, ilk kez duydum ve duymamaktan da yeis duymadım. Yazının ismi “Nâzım’ı Moskova’da Anmak”… Nâzım’ın mezarı başında anılması zatı rahatsız etmiş. Bu durum üzerine Nâzım’ın şiire…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

YALNIZLAŞAN KENTLER VE ŞAKIYAN SERÇELER

“Bir kentte hayran kaldığın şey, onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil; senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır. Ya da onun sana sorduğu ve ille de yanıtlamanı beklediği sorudur.” – Italo Calvino / ‘Görünmez Kentler’ İnsanlık âlemi, koronavirüs salgınıyla bilimsel çareler ışığında çabalamayı sürdürürken evde kalmanın önemine vurgu yapılıyor. Kentlerin caddeleri ve sokakları insansızlaşmaya başlayınca ışıltılar azaldı, büyü kayboldu. Yeni ışıltılar, yeni sesler, salınan güzellikler sergileyen ağaçlar ve kuşlar ruhumuzun kapısını çalıyor. Yeni yeni ötmeyi ve uçmayı öğrenmeye başlamış yavru bir serçenin sesini duyunca izlemeye başladım. Benim onu…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇİÇEKLİ DİZELERİN ÜTÜSÜZ VE BURUŞUK RUHLU KADINI

Seni biriktirdiğim bir defterim var, sanki tanıdığımdan beri azalmadan korkarcasına istifliyorum oraya. Bazen aynı cümlelerini yazıp bile bile, bilmiyormuş gibi kalbime göz kırpıyorum. Korkun nereden kaplan kesilirse oradan biriktirmeye başlarsın. Bazılarımız mercimek bazılarımız şiir istifler savaş zamanlarında, hayatın savaşında ben, ‘Didem Madak’lar biriktirdim. Beyin sapı, tehlike anında “Kaç ya da savaş!” der; ama aynı beyin sapı hangi orta ve üst beyne hizmet ediyorsa savaşma ve kaçma şeklini ona göre belirler. “Korona günlerinde aşk” dedim başından beri buna, “Kolera Günlerinde Aşk”tan ilham alarak. Ya sevgili ya düşman olarak bağra basılmak… Bugünleri…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KORONA GÜNLERİNDEN ‘KÖPEKLİ ÇOCUKLAR GECESİ’NE DOĞRU MU?

Köpekli Çocuklar Efsanesi… “Bir yanıyla bakarsan yoksul, kimsesiz, yersiz yurtsuz, zavallı çocuklarla başıboş sokak köpekleri, öte yandan bakarsan bir masal, bir efsane…” (s. 55) diyor Adam… Bir masal… Belki efsane… Belki kâbus… Üç haftadır pandemi ile yatıp kalkıyoruz. Alıştığımız, alıştığımız için de “normal” diye nitelediğimiz hayatlarımızın akışı tamamen değişti. Önceden de bu hızda okuyordum; ama sanki bu süreç okumak eylemini daha görünür kıldı. Bu hafta okuduğum son kitap, arka kapak yazısında “edebiyatımızın ilk ekolojik distopyası” ibaresiyle küresel iklim krizinin anlatıldığı ‘Köpekli Çocuklar Gecesi’ oldu. ‘Köpekli Çocuklar Gecesi’, Oya Baydar’ın son…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BÜTÜN ÖBEKLER PORTAKAL ÇİÇEĞİ

Fakülte binasından çıktı. Bahçe de dar geldi. Esasında kendine sığamıyor; içindeki genişleme duygusu yerinde durmasına engel oluyor. Fakültenin bahçesinden de atıyor kendini dışarı. Yüksek duvarsız alanlara çıkması gerek. OLMAYACAK ŞEYLERİN OLDUĞU ZAMANLAR Fakültenin önündeki yola çıkacakken önünden bir at arabasına doluşmuş çocuklar şimşek gibi geçiyorlar. Neredeyse onu da alıp götüreceklerdi… Peşlerinden imrenerek bakıyor. Bağır çağır bir coşkuları var ki deme gitsin! Çangıl çungul, rengârenk, irili ufaklı 5-6 çocuk at arabasıyla turlamaya çıkmışlar. Birden, sapa yollara girip kırlara sürüyorlar arabalarını. Aslında hurda demir devşirme bahanesiyle çıkmışlar; ama doğaya firar ediyorlar işte.…

Devamını Oku