EDEBİYAT 

BÜTÜN ÖBEKLER PORTAKAL ÇİÇEĞİ

Fakülte binasından çıktı. Bahçe de dar geldi. Esasında kendine sığamıyor; içindeki genişleme duygusu yerinde durmasına engel oluyor. Fakültenin bahçesinden de atıyor kendini dışarı. Yüksek duvarsız alanlara çıkması gerek.

OLMAYACAK ŞEYLERİN OLDUĞU ZAMANLAR

Fakültenin önündeki yola çıkacakken önünden bir at arabasına doluşmuş çocuklar şimşek gibi geçiyorlar. Neredeyse onu da alıp götüreceklerdi… Peşlerinden imrenerek bakıyor. Bağır çağır bir coşkuları var ki deme gitsin! Çangıl çungul, rengârenk, irili ufaklı 5-6 çocuk at arabasıyla turlamaya çıkmışlar. Birden, sapa yollara girip kırlara sürüyorlar arabalarını. Aslında hurda demir devşirme bahanesiyle çıkmışlar; ama doğaya firar ediyorlar işte. Coşku büyümüş bir kere, önüne geçemiyorlar.

Birden kanatlanıp uçuyor atları, peşlerinde çektikleri arabayı da alıp götürüyorlar. Eski Baraj’ın üzerinden Seyhan Nehri’nin izini sürüyorlar yukarıdan… Oradan Taşköprü’yü geçip Hadırlı’nın üzerinden Akdeniz’e inecekler. Bu cânım çocuk öbeği içlerine yığışmış enerjiyi ancak öyle aktarabilecekler.

Yola çıktı. Fakültenin yanı başındaki Çamlık’a gitmek istiyor. Başka bir öbek geliyor karşıdan. Fakülteden tanıyor bu kızları [*]. Kızların kahkahalı gülmeli eğlencesi yanından geçtikleri, yolun kıyısındaki ‘teneke-konduların’ üst yamacında kalan çalımsı ağaca sirayet ediyor. Ağaç olduğu yerde titreşip salınmaya başlıyor. Meğer dallarının kuytusunda oynaşan kedilermiş salınmanın nedeni. Cilveli bağırtılarıyla fırlayıp kız öbeğinin önüne atılıyorlar… Aşk sarhoşu olmuşlar. Bu sefer kedilerin sarhoşluğu kızlara sirayet ediyor; yüzlerindeki mevsim renkleriyle kıpırdaşarak, şenlenerek, şakrayarak nasıl da masalsı oluyorlar! Emsalsiz kokularını etraflarına saçıyorlar. Her biri çok güzel, her biri çok baş döndürücü oluyor birden! Neşeleri etrafa, yukarılara konfeti benzeri parlak ışık olup uçuşuyor. Bu neşeli ışıkları türlü renklere bulanıp her bir tarafı cıvıldatan çiçeklere düşüyor, bütün çiçekler şöyle bir şavkıyorlar. Oradan tekrar yansıyan neşeli ışıklar birer hare demeti oluyorlar.

BOYUT GEÇİRGENLİĞİ YÜKSEK SEVİ MEVSİMİ

İşte, yeni bir öbek: Kuşlar kanatlarını çırparak havayı bir girdaba dönüştürüyorlar. Sonra saçmalamaya başlıyorlar. Kendi oluşturdukları girdabın içine dönerek dalış uçuşu yapıyorlar ve gözden kayboluyorlar. Başka bir boyuta geçiyorlar. Nereye gitti bunlar demeye kalmadan tekrar görünür oluyorlar. Bu gerçeküstü akrobatik sürecin sonunda havada durup selam faslına geçiyorlar. Kuşların takdir, alkış, tezahürat beklediklerini düşünüyor; kırmıyor onları, “Bravo!” diye aniden bağırarak alkışa boğuyor.

Yok, bunlar hiç olağan şeyler değil!

Ya şu sokak köpeğine ne demeli? Sanki koca kış boyunca ortalarda dolanan, başını olur olmadık kuytulara daldırıp koklayan, koca bir mevsimi başından sonuna kadar kayıntı aranmakla geçiren uyuz köpek o değilmiş gibi. Duruşuna, yürüyüşüne asalet gelmiş… Tüyleri yenilenmiş, parlamış… Gözüne ışık yürümüş. Papatyaları kokluyor, havada türlü şekiller çizen arının rotasını izliyor, fakültenin hemen yanı başındaki Çamlık’ta gölgelerden aydınlığa zıplayarak ışık kapmaca oynuyor… İçindeki kıpırtıyla oynaşıyor. Ayak uydurması gerekiyormuş gibi köpeğe katılıyor ve birlikte ağaçların arasında, gölgelerin içine sızan günışığını kovalıyorlar. Kendine engel olamıyor, içinde peyda olan enerji kontrolünü ele geçiriyor. Saçma bir oyun kuruyorlar. Çamlık’ın içinde köpeğin peşinde oynayıp zıplaşarak yamaçtaki Eski Baraj Gölü’nü gören taraçaya geliyorlar. İkisini de o güzelim manzara çarpıyor, durup seyre dalıyorlar.

Manzaranın içinden çocukların şenlikli bağırtıları duyuluyor. İkisi de kulaklarını dikip sesi araşıyor. Birden önlerinden atların havada kavisler çizerek çektiği arabadaki çocuklar geçiyor. Hepsi rengâhenk bir öbek halinde şenleniyorlar. O cıvıldaşık renkleri nereden bulmuşlar? O da ne? Az önceki şakraşık kız öbeği ile sarhoş oynaşığı kediler de at arabasına atlamış; etrafa hovardaca saçtıkları renkleri çocuklara apartmışlar. Arabanın peşine akrobat kuşlar takılmış, döneleşiyorlar… Önde atlar, arkadaki arabada çocuklar, kız öbeği, kediler ve peşlerinde akrobat kuşlar bir “Öbek Katarı” olmuşlar, topluca uçuşuyorlar. Muhteşem bir görüntü!

UÇUŞUP RENKLENEBİLECEK HAYAL KURGU GÜNLERİ

Karar veriyor, karşısına çıkacak ilk kıza âşık olacak. İşte, harika bir oyun! Ilgıt ılgıt esen yelin önüne katacak kendini, karşısına bir güzellik çıkarana kadar gidecek. İlerideki oturaklı beton masalara yöneliyor… Salınımlı, etrafına renkli ışıklar saçan güzeli görmesi uzun sürmüyor. Mıknatıs etkisiyle çekiyor kendisine ve ona doğru sürükleniyor. Oysa uçarak gitmeliydi. Dur, önce bir tanışsınlar, sonra birlikte uçarlar. “Ben Uçkun” diyor, adı bu olmadığı halde… Salınımlı güzel, gözlerinin içi gülerek bakıyor ve “Ben de Işkın” diyor adı bu olmadığı halde. Elvan elvan bahar kokuları sarıyor çepeçevre ikisini de… Bu aniden önüne çıkıveren güzelin pürüzsüz esmer yüzündeki muntazam dudaklarına astığı utangaç gülümsemesinin ve yangın gözlerinin büyüsüne kapılıyor. Yeni büründükleri hallerinden ikisi de çok hoşnut kalıyor, el ele tutuşuyorlar. Ellerinden başlıyor renkler yürümeye, tüm bedenlerini kaplıyor. Işıltılı bir renk cümbüşü oluyorlar. Asil köpeği de peşlerine katıp el ele ışık kapmaca oynarlarken ayakları yerden kesiliyor ve bağırtılı çağırtılı “Öbek Katarı” onları da içine alıyor.

Havada kavisler çizip renkli ışınlarını saçarak sevinç yüklü çığlıklarıyla çocuk oluyorlar, kedilerle sarhoşluyorlar, kız öbeği ile şarkılar söylüyorlar, asil köpekle zıplıyorlar… Arkalarındaki akrobat kuşların bir kaybolup bir ortaya çıkan, tempolu kanat çırpışları ile Baraj Gölü’nün üzerinden Balcalı’ya doğru yükseliyorlar. Oradan sağa doğru keskin bir dalış yaparak Yüreğir’in kondularına renklerini saçarak tekrar denize doğru akıyorlar. Yüzlerindeki mevsim esintisiyle içlerindeki coşkun sevinçlerini saçıp dağıtma sabırsızlığı ile doru atların gidişine bırakıyorlar kendilerini.

KURGUNUN HAYATA İSYAN ETTİĞİ ZAMANLAR

Hafiften kendine gelmeye başlıyor: “Bize ne oldu böyle? Biz neden böyle olduk?

Sakin ve dolgun akan Seyhan Nehri’nin yanındaki narenciye bahçelerine doğru bir dalış yapıyor atlar. Hep birlikte çığlığı basıyorlar. Aşağıdaki portakal bahçesini yalayarak inişli çıkışlı ama sakin bir uçuşa dönüyorlar.

Portakal ağaçları çiçek açmış… Kokudan başları dönüyor. Kokuyu içlerine çekiyorlar. Portakal çiçeklerinin kokusuyla beraber içlerine boyut atlatan enerjilerini dolduruyorlar. Hazırlar! Yeniden uçabilirler, yeniden çığlığı basabilirler… Renkli ışıklarını bütün Çukurova’ya salabilirler…

_______________________________

[*] Kadın-kız ayrımına elbette karşıyız; ancak yazı dilinin günlük konuşma ile uyumunun bozulmaması için bu sözcüğün kullanılması tercih edilmiştir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar