EDEBİYAT 

FRANSIZ ÖPÜCÜĞÜ

Kaşlarım çatık. Kitabımın satırları arasında kaybolmuşken başımı sayfalardan kaldırmamı sağlayabilecek tek şey oluyor. Göz hizamdan sallana sallana kutusuna saklanmış bir keman geçiyor. Keman, kırmızı siyah masalar arasında dolaşıyor, bir türlü seçemiyor. İçeri giriyor, tekrar avluya çıkıyor. Minik beyaz taşlar üzerinde birkaç saniye durup şöyle bir göz gezdiriyor. Kendine kırmızı masalardan birini beğeniyor, kararlı adımlarla ilerleyip kendini sandalyeye bırakıyor. Gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Elleri göbeğinde arkasına yaslanan yaşlı adamlar gibi rahat. Bir süre kemanı izledikten sonra, bu sefer de kemanın nereyi izlediğini merak etmeye başlıyorum. Masanın üzerindeki nota kâğıtlarını izliyor,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

CEVHER

Bolly; rutininden oldukça bunalmış, gündüz düşlerine dalmak üzere kendini sonsuz tünelinde uzun bir yürüyüşe bırakmıştı. Minik ayakları kaygan taşlar üzerinde süzülüyor, kayıp düşmemek için bastığı yere tırnaklarını geçiriyordu. Tırnaklarının taşa her çarpışında çıkardığı tıkır tıkır sesleri tünelde şöyle bir yankılanıyor, duvarların pis kokusunda eriyip sessizliğe karışıyordu. Dinlenmek için minik bir su birikintisinin önündeki oval taşı seçti. Ayaklarını suya doğru bıraktı, minik elleri göbeğinin üstünde kavuştu. Su çamur gibi bulanıktı. Sığ olmasına rağmen dünyanın merkezine inen karanlık bir kuyuyu andırıyordu. Bolly biraz öne eğilip iyice yaklaştı. Birden yansımasıyla yüz yüze geldi.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TOZLU ODA

Kollarım koltuğun iki yanında açık, dimdik oturuyorum. Parmaklarımsa simsiyah ahşap kolçakta, yavaş yavaş parlak yüzeyini okşuyor. Başparmaklarımın altındaki cila çoktan aşınmış. Matlaşmış siyahı, ışık yansıdıkça donuk bir griye dönüyor. Parmaklarımın ucunda kıpkırmızı tırnaklarım, birer kan damlası. Arkasında incecik bileklerim, bileklerimi sıkan işlemeli beyaz gömleğimin bulutlar gibi fırfırlı boğumları. Gömlekten yukarı çıkarken bir zamanlar siyah kolçaklarla eşsiz bir kontrast oluşturan beyaz koltuğumun kadifesi başlıyor. Şimdi griye çalan kumaşı erimiş, yumuşamış. Koltuğumun renkleri oyun hamuru gibi karışmış, birbirine bulanmış, bolca dönüşmüş. Hamur, beton harcı gibi donmuş kalmış. Bu yüzden ben ne kadar…

Devamını Oku