KUŞLARIN YOLCULUĞU VE SİMURG
-İZMİR-
“Açıkta aradığın zaman gizlidir, gizlide aradığın zaman meydanda!” – Feridü’d-din Attar
İzmir’in Basmane semti, en eski mahalleleri, esnafları, çarşıları, otelleri, tarihi yaşatan tren garı, sabahçı kahveleri ve meşhur karakolu Kantar ile anılan içli ve hüzünlü semtlerinden biridir. En berduşundan en güngörmüşüne kadar hepsini bağrında saklar, hanımeli sarmaşıkları ile beyaz mavi yaseminleri kucak kucağa salınır, limon ağacının dallarına dokunurlar arada bir. İşte, burada Namazgâh Mahallesi’nde yaşayan masalcı ninenin avlusunda, bir limon ağacına kol uzatmış kokulu beyaz yaseminlerin altında, kurulmuş bir masanın etrafında ve ellerimizde limonlu bitki çaylarımızı yudumlayarak mistik Doğu masallarından birini dinlemekteyiz.
Feridü’d-din Attar isimli şairin anlattığına göre; eski zamanların bir vaktinde, hüdhüd kuşunun önderliğinde karada denizde havada uçabilen bütün kuşlar toplanıp hallerinden şikâyetçi olurlar. Ortak kanı, başlarında bir krallarının olmayışıdır. Önderleri onlara, “Gam çekmeyiniz, kardeşlerim! Bizim de simurg adında bir kralımız var ki ışığıyla dünyayı aydınlatır” der. Kuşlar da coşkuyla, “Bizim neden haberimiz yok bundan, acaba?” diye sorarlar hep bir ağızdan. “Onun mekânı hem çok yakındır hem de çok uzaktadır” diye yanıtlar onları hüdhüd huşu. “Yanına varıp sıkıntılarımızı anlatalım” derler yine hep bir ağızdan. Kuşlar heyecanlanıp hemen yanına uçmak isterler kralları simurgun. “Yedi vadi, yedi ülke, yedi dağ uçup da dar geçitlerden uçurumlu kayalıklardan aşarak gidilecek yerdir” diye anlatır kılavuz hüdhüd kuşu. Hallerinden memnun olmayıp şikâyet eden kuşlar ise, “O kadar uzağa nasıl gideriz? Gitmeye kalksak bile yollarda telef oluruz. En iyisi bugüne şükredip hayatımıza devam edelim” deyip vazgeçerler krallarını tanımaktan.
Kimler yoktur ki aralarında; bülbül, papağan, keklik, kaz, hüma ve diğerleri. Hüdhüd kuşu onları ikna etmek için her birinin sefilliğini, korkaklığını, bağımlı kaldıkları mekânların onlara nasıl hor baktıklarını tek tek sıralayıp onları kınar ve “Varın, kalın, sıkıntılarınıza ağlayıp dırdırlarınızla, ödlekler!” deyip kuşlar meclisini terk etmek için yerinden kalkar. Meclisin üyeleri, hüdhüd kuşunun anlattığı gerçek karşısında utançları cesarete dönerek yola çıkmaya karar verirler.
Yol çetin, hava sert, rüzgârlar ciğer delen, fırtınalar yol kesen… Yola dayanamayıp geri dönenlerle, yolda ölenlerle uzak yolculuk sürüp gider. Kaç vadi, kaç ülke, kaç dağ geçip simurgun mekânına varanların sayısı 30 kuş olmuştur. Aşk, merak ve heyecanla dolu gecen zamandan sonra, sırasıyla simurg tahtının kapısı açılıp 30 kuşun her biri önce teker teker, sonra da hep birlikte simurgun makamına girip onu görürler. Her bir kuş halden hale girip kimsenin birbiriyle konuşacak cesareti olmadan adeta hayret denizine düşerler.
Şair Attar, şöyle söyler:
Simurgun yüzünü gören kendini görür ve simurg olur. Toplu halde görüp yine simurg olur. “Kral da sensin, padişah da sensin” demek anlamına gelen bu yolculuktan sonra kuşlar özgürce uçabileceklerini, kendi kaderlerinin başkalarının ağzıyla anlatılamayacağını fark ederler.