YAŞAM 

‘GÖKYÜZÜNE ÇEVİR YÜZÜNÜ; ORADA NE DÜNYALAR VAR…’

Karamsar mısın? Derdi ve kederi bir kenara bırak. Sil gözyaşlarını, kurumasın. Yarının güneşini yakala. Isıt üşümüş umutlarını. Seni hayata bağlayan sözcüklere tutun. Asla bırakma. Unutma o sözcüklerden yeni başlangıçların devşirildiğini.

Bazı bazı geçmişin ajandasında gezin, bazı bazı geleceğin işlenecek almanaklarına yazdır adını. Öyle bir işlensin ki adının ünlemi, bir izin kalsın sonranın takviminde. Geçmişin, geleceğinin mükâfatı olsun. Geçmişte biriktirdiğin acı tecrübeler, geleceğinin umut sofrasında bir tat bıraksın. Leziz mi leziz umut sofraları kurulsun yeryüzünün yalnızlık coğrafyasında.

Belki o vakit bir şiir dize gelsin, şairin ismi yine bizde saklı kalsın:

Gökyüzüne çevir yüzünü/ orada ne dünyalar var./ Güneş kadar sıcak,/ buz dağı kadar soğuk ve sessiz…/ Zamansız bir zamanda gibi,/ uçsuz bucaksız sessizlik gibi,/ siyahla beyazın arasında koyu bir gri gibi…/ Siyahın beyaz karşısında suskun kaldığı bir ‘an’ gibi!/ Orada dünyalar var…

* * *

Şairin sözcüklerini yakala. Tut. Tutun sen de o dizelere. Tutun seni iyileştirecek ‘ağaç’ dallarına. Ağaç dalının özü ruhuna karışsın. Sen güzel yürekli şairlerin dizelerine karış. Karış karış arşınla geleceğinin patikalarını. Karış ve nihayetinde umuda eriş. Tekil umutlar yerine çoğul umutlar aşıla yarınlara. Umudun çoğalsın hep, hüzünlerin tekil kalsın. Sen çoğul kal.

Gökyüzüne çevir yüzünü” diyen şair gibi sen de çevir yüreğini gelecek güzel günlere. Yüreğin, geleceğin umut yüklü bulutlarında yarının şarkısını yağmurlasın sana. Yağmur, en güzel ezgileriyle damla damla kokulaştırsın yürek toprağını. Yüreğin yağmur yüklü bir şarkı olsun, toprak kokulu bir şarkı… Unutma ki “orada ne dünyalar var”… Orada!

Şairin dizeleri şöyle devam etsin:

Bir ışık huzmesi sızıyor karanlığın üzerine!/ Önce griye dönüşüyor,/ griden tekrar griye…/ Bir ışık gölgesinde büyüyor…/ ‘Bir’ oluyor…/ Bir ışık!/ Birden doğuyor./ ‘Bir’den doğuyor!

Karanlığın üzerine sızan ışık huzmesinden sen de vazgeçme. Işığı yakala, umudu yakala. O ışığı kaybetme! Kaybetme ışığını yarının!

* * *

Beni yazdıklarım büyüttü” diyen bir şair var gecenin sabaha çalan serinliğinde. Dışarıda cemreler sonrası bahar mevsiminin havası solunuyor. Takvim yaprakları marttan nisana evriliyor. Dışarıda mis kokulu portakal çiçekleri, içeride his dokulu şairin dizeleri…

Şair devam ediyor:

İçimde akan şelalelerim, boydan boya uzanan bahçelerim var benim…/ Bahçemde demet demet çiçeklerim, erguvanlarım, asmalarım var benim…

Haydi, durma! Sen de topla geleceğinin umut erguvanlarını yaşanmışlıklarından. Yarına mis kokulu, his dokulu hayallerin kalsın. Aşklarını bırak yarına, sevdalı bulutlarını bırak. Rahatla.

Şair, sana eşlik etsin:

Kim derdi ki gün gelecek; içim içime sığmayacak, mutluluk güneşi evimi aydınlatacak…/ Kim derdi ki; mavi bulutlara kuşlar cıvıldaşarak kanat çırpacak…

Salkım salkım yere uzanan asma!/ Sen büyü, boylan, ben seni bekleyeceğim!/ Sen dik dur, soylan, ben bizi maviliklere ekeceğim!/ Güneşi seninle maviliklere götüreceğim…

* * *

Güneşi maviliklere götürenlerin türküsünü hiçbir zaman unutma. Seni olgunlaştıran güneşlerdeki maviden gökkuşağı renkleri yarat. Yarat yüreğindeki şair kalemi. Acılarından bir tatlı öykü çıkar; şiir öyküsü, öykü şiiri…

Şair gibi sen de yaz! Sen de yaz umut gibi, sen de yaz sevda gibi, aşk gibi; dize dize, sözcük sözcük:

O gün geldiğinde, dilinin ucunda bıraktığın her şey, kalemin ucunu delip geçecek!/ Öyleyse yaz!/ Bir kalpten bir kalbe bir yol olabilmek için yaz!/ Durma yaz!/ En derine yaz!

Sözcükler yoksa yaşamak çok zor zanaat!/ Tutkuluyum!/ Acılarıma da, sevinçlerime de, havada uçan kuşlara da, geçmişime de, geleceğime de!/ Tutkuyla yazıyorum!/ Yazarken ben, hiç olmadığım kadar kendim oluyorum…/ Kendi yoluma kalemimi koyuyorum…/ Orada, tam da hissettiğim o yerde…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar