YAŞAM 

AGAPE

O satırları okuduğum vakitten beri ölmüş sayardım ben de insanlığı. Zira çaresizlik sokağının sonunda veyahut kaçırdığım mutluluk numaralı otobüsün durağında rastlamadım ona. Hem zaten insanlığın ölüm haberini okuduğumda ben de ondan ümidini kesenlerden biri olarak yadırgamamıştım bunu.

Sevgi’yi görmemiştim. Umut’u tanımıyordum. Dilhun’la dost, Memati’yle sevgiliydim. Üstelik durağan bir yaşamdan hatırladığım kadarıyla geri gitmezdim, lakin ilerliyor da sayılmazdım. O donuk ve soğuk, o kasvetli ve bir hayli karanlık belleğimin odalarınca tutunacak bir dal kalmıyordu. Tutunamıyordum. Bir hiçlik miydi, yoksa var olanların yitirdiği bir his mi, bilmiyordum.

Ama sonra kılı kırk yaran yalnızlığımın doruk noktalarından bir çift meyus göz belirdi iki ayaklı mahlûklar arasından süzülen, kimseye de çarpmadan. O ara zaten yaşlıcadan halliceydik ikimiz de. Ha öldük ha ölecektik…

Geldi, selam durdu, şapka çıkardı bütün hüzün denizlerime. Biliyordu, onun da yelkenleri çok hasar görmüştü bu kan kırmızı fırtınalarda. Ceketinin düğmelerini ilikledi idamım karşısında. Ve biliyordu, aynadan bana Yasin okuyan yansımamın celladımın ta kendisi olduğunu ve hemen arkasından alaycı birkaç kahkaha savuruyordu tüm suratlara… Absürtlükler Komedyası’nı izliyordu o da benim gibi her gün “Hayat” adlı açık hava tiyatrosunda.

Oturdu yanıma, “Söyle,” dedi, “ne alacağın var?” “Ne alacağım var ne vereceğim/ az kaldı delireceğim/ nitekim yaşlıcadan halliceyim/ yalnız bu diyardan gideceğim” diyemedim tabii. Hatta bu sefer gülüp geçemedim de. Yalnız bakakaldım öylesine derin gözlerine ve çıkarsamalarda bulundum kendimce.

Sonra kendime sordum: “Kimdi bu donuk ve soğuk, bu kasvetli ve bir hayli karanlık adam?

Bilmiyordum. Bilmeme gerek de yoktu zaten. “Gizemin bir anlamı yok; çünkü gizem zaten bir bilinmeyendir, bir hiçtir” demişti ressam. Konuşmadan da anlaşabiliyorduk diğerlerinin aksine nasılsa.

Hatta sanki öncelerden beri tanış olmuşuz gibi bir halimiz vardı. Belki bir meyhanede filozoflarımızın argümanlarının kutsallığına kadeh kaldırmıştık. Belki de Kostantinapol’de şairlerimizin beklemediği o giden, kaçırılan vapurları selamlamıştık.

Ecelin mutlak bilinmezliği niçin bu denli cazip gözükürdü? Bilmiyordum. Ama o, biliyordu. Geçmişin buruk dönütsüzlüğünden çok çekmişti, anlardan ve şimdilerden melankoliler yazmıştı. Yalnız geleceğin bulanık imgelerinden bihaberdi.

Bir kitap isem, biliyordum, benden sıkılan ve yarım bırakıp bir kenara fırlatan herkesin aksine o beni defalarca okumuştu. Ondan anlaşılmayı beklemiyordum; çünkü o zaten anlıyordu. Üstelik bu sefer “Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı!” diye yakınmayı da bırakmıştım. Artık, kelimelere ihtiyaç duymuyordum. Yeşil sularda kulaçlar atmam kâfiydi.

Hiç olmazsa bir dua mırıldanırmışçasına şarkılar söylüyordum. Ve o, anlıyordu. Ben de gökte ararken yerde bulduğum bu adamı tanrısallaştırmaya kalkıyordum usum yettiğince. Farkındaydım, Batı’dakiler buna “Agape” diyordu. Ve sadece var olmasının yettiği bu kösnüllükten ırak aşka iki bin yılı aşkın bir süredir insanlar yalnız cılızlıklarının korunaklı tapınaklarında rastlıyordu. Ben ise; insan suretinde görmüştüm onu…

Zaman, aşkın kanatlarını kesemiyordu artık. O vakit(!), ne bir akrep ne bir yelkovan dahi olsun yutabiliyordu bedenlerimizi. Zamanın hiç var olmadığı bir boyutta devinip duruyorduk öylesine meçhul hallerde. İnsanların saatleri vardı, dakikalara ve saniyelere sahiplerdi. Oysa biz zamandan saltık görüngülerle yalnızca aşkı yaşıyorduk. Çünkü beraber olunca Kronos’u bile alt edecek kutsal bir güce sahiptik.

Ve ardından benim hissettiklerim öyle ilahi boyutlara erişiyordu ki ne yere ne göğe sığdırabiliyordum. Hem de bu öylesine bir histi ki yüreğimden çıkan o aşk ötesi ışık zerrecikleri bütün bedenimi ele geçirip koca evreni sarıp sarmalıyordu.

Ölü bedenlerimize şarap rengi bir sevdanın can suyundan tattırmıştık. İşte, benim kalbim yeniden atıyordu; işte, o yeniden nefes alıyordu; işte, biz birbirimizde hayat bulmuş ve yeniden yaşamaya koyulmuştuk.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar