YAŞAM 

EYLÜLLE AĞLAŞMAK

Eylülün gözyaşlarına dokunuyor musun, bak yağmur yağıyor.

Dokunuyor musun gözyaşlarına sonbaharın?

Eylülle ağlaşmak” diyoruz biz bu hüzne:

Eylülle konuşmak”, “eylülle göz göze gelmek”, “eylüle aşkı öğretmek”…

Hüzün ve aşk! Hüzün ve sevgi! Hüzün ve susmamak!

Susmayacağımız bir mevsim sonbahar.

Duyguların konuşkanlığıdır bu mevsim.

Eylüle aşkı öğreten, eylülle göz göze gelen, eylülle konuşan bir mevsim…

* * *

Yalnızlığın ve sessizliğin dönemecinde buluşuyoruz biz bu gece yarısı.

Geceleri seviyoruz; gecelerin karamsarlığına, gecelerin katran karası düşlerine âşığız.

Bir tutam hüzünden, bir tutam aşktan alıp ortaya bir eylül fotoğrafı çıkarıyoruz.

Eylülün gözyaşlarıyla sonbaharın yağmurlarını buluşturuyoruz duygu yüklü paragraflarda.

Eylülle ağlaşan sevgililerin gözlerinden akan aşkı kelimeleştiriyoruz tüm çıplaklığıyla.

Eylül limanımız, eylül sığınağımız, eylül barınağımız…

Kaldırıyoruz tüm ambargoları sevgiye ve aşka dair!

Sevgisizliğin, aşksızlığın, özlemsizliğin diyarına kırbaçlar fırlatıyoruz.

Cezalandırıyoruz yüklemsiz ve öznesiz kurulmuş tüm cümleleri.

* * *

Eylülle ağlaşıyoruz, gülüm; eylülle ağlaşıyoruz!

Eylülün ıslaklığını tüm hücrelerimizde hissediyoruz.

Konuşkan yanımız şairlerden geliyor, şairlerin şiirlerinden.

Bir Ataol Behramoğlu’yuz o yüzden; bir Attila İlhan, bir Nâzım Hikmet.

Çok şey öğreniyoruz “yaşadıklarımızdan”, aşka ve sevgiliye “mecburuz”, “Piraye” için çarpıyor yüreğimiz…

Bir Cem Karaca şarkısıyız; bir Barış Manço şarkısı, bir Zülfü Livaneli şarkısı…

Kırkbeşlik plaklarda dönüyor sevdamız, türkümüz melengiç kahvesinin dumanında tütsüleniyor.

Buram buram Anadolu kokuyoruz; buram buram ova, buram buram akarsu!

* * *

Eylülle ağlaşmak” ne demektir, gülüm?

Ne demektir, “eylülün gözyaşı dökmesi”?

Denizkestanelerinin yalnızlığı mıdır, yoksa denizyıldızlarının ışıltısı mı?

Kumdan kaleler midir, yaz sonu yerle bir ettiğimiz; çakıl taşları mıdır, çocuk düşlerimizde çoğalttığımız; yoksa midye kabukları mıdır, kırmızı şarap aşkları yudumladığımız?

Tarif edebilir misin sevgili, üzerimize dört mevsim hüzün yağmurları yağdırtanı?

Bizi bize tutsak edeni?

Nazlı Eray’ın sözcükleriyle Fazıl Say’ın notalarını tenimizde esmerleştireni?

* * *

Ah, ah sevgili!

Belki de tam burada başlıyor, eylülle ağlaşmak.

Ah, ah!” demekte başlıyor…

Gözyaşları kuramadı hâlâ eylülün, dinmedi yağmurları sonbaharın.

O zaman şimdi ağlamak zamanı, sevgili!

Ağlaşarak anlaşmak zamanı!

Ah, ah!

________________________________

NOT: 11 yıl önce yazılmış bir yazı…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar