YAŞAM 

EYLÜL’Ü 23 GEÇE

Efsunlu bir gecenin ilerlemiş saatleri… Deniz kabuklarını düşünüyorum.

Şüphesiz, şu an ıssız bir sahilde, soğumuş kumların üstünde ayla yıkanmanın keyfini sürüyordur. Dalga sesleri eşlik ediyordur onlara.

Onlar da benim gibi istemiyordur gecenin bitmesini. Zaman dursun, gecenin efsunu dağılmasın, o harikulade duyguyu her daim hissedelim düşüncesindedir. Onlar da ayrımsıyordur benim gibi serin gecenin sıcacık siluetini.

* * *

Fakat gece bitecek az sonra. Efsunlu gece, gündüz ile eşitlenmenin mutluluğunu yaşayacak. Her ne kadar o mutluluk bir gün sürecek olsa da…

Eylül; “24”, “25” demeye başladığında, gecenin uzunluğu arşınlanmaya başlanacak takvimlerde. Ta ki “Aralık’ı 21 geçe”ne kadar…

* * *

Bugün mevsimlerin değişim günü…

Güz, kuzey yarımkürede “kasvetle” karşılanacakken; bahar, güneyde “coşkuyla” selamlanacak.

Bizim yarımküre için artık dolaplardan naftalin kokulu kışlıkların çıkma vakti geldi, yazlıkçıların eve dönüş telaşı başlamıştır bile.

* * *

Bugün başlıyor yeni bir “yıl” çoğu insan için… Tıpkı benimki gibi…

O yüzden, her 23 Eylül yılbaşıdır benim takvimimde. Yeni bir seneye girişin mütevazı kutlamasıdır. Bir araya gelinecek ortamların ön provasıdır. “Özlemek” fiilini işteş çatıda çekimleyen insanların birbirine kavuşmasıdır.

* * *

Kim bilir belki de 23 Eylül, “en çıplak” günüdür bir yılın. Tıpkı Buket Uzuner’in ‘Ayın En Çıplak Günü’ öyküsünde olduğu gibi…

Ne yazıyordu Buket Uzuner’in kitabının arka yüzünde:

Herkesin yaşamında çıplak günleri vardır; savunmasız, iddiasız, direnmesiz, gösterişsiz, öylece… Yalın ve kendi halinde… İçine kimsenin kabul edilmediği, alınmadığı, hani o en yakınların bile…

* * *

Anlamıyorum. Nedir bu eylül aşkı bendeki? Nedir güz ekinoksundaki altüst oluşlarım?

Ancak farkındayım ben. Bu aşk platonik olmasa gerek. Bu altüst oluşlarımın bir anlamı olmalı. Yoksa eylül, her sene fırlatır mıydı bana o romantik bakışlarını? Hiç bu kadar içten yağdırır mıydı yağmurlarını?

Belki de mevsimlerin en maskesizi olduğu için hayranımdır ona. Belki de her ıslanışım, ayrı bir müptelalık aşılıyordur tinselliğime. Ya da “kendimden geçmişlik” diz boyudur da, o yüzden içimin itaatkâr kâtibi yazmıştır bu kelimeleri.

Yoksa 23 Eylül de bahanedir bu yazıya, ketum deniz kabukları da…

________________________________

NOT: 13 yıl önce yazılmış bir yazı…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar