YAZACAK BİR ŞEYLER MUTLAKA OLMALI
-ADANA-
Gökyüzü bulut yüklü, bulutlar yağmur yüklü, sen hüzün yüklüsün; kaldırımlarda sarı gazeller var, savruluyor rüzgârda sağa sola, parklarda güz âşıkları sarmaş dolaş. Ama sen yazamıyorsun.
Bir kafeye oturuyorsun, kahve söylüyorsun kendine. “Yazacak bir şeyler mutlaka olmalı” diyorsun. Ama yazamıyorsun.
Dirseklerini masaya koyup başını ellerinin arasına alıyor, yoldan geçen yalnız insanları izliyorsun. Kalabalığı görüyorsun, kalabalıklar içindeki yalnızlığı görüyorsun. “Yalnızlığı yazayım” diyorsun; kalemin başka şeyler yazmak ister gibi harflerini oynatmıyor. Yazamamış oluyorsun.
“Ülkem çalkalanıyor” diyorsun. Başka başka şeyler yazmak istiyorsun. Ama yazamıyorsun.
Ülkende insanlar ellerinde bayraklarla terörü protesto ediyor. Sen onları yazmak istiyorsun. Ülkende deprem oluyor. Herkesin gözü bir anda ülkenin doğusuna çevriliyor. Yazmak istiyorsun. Yazamıyorsun.
Ülkende deprem üzerinden siyaset yapanlara tanık oluyorsun, seni daha da hırslandırıyor bu. Ama yine yazamıyorsun. Hep bir şeyler eksik kalıyor.
Terörün patlak verdiği bir günde adaletle oynandığını ve birilerinin cezaevinden salıverildiğini okuyorsun gazetelerde. Aynı adaletin olduğu ülkende kimilerinin de yıllardır tutuklu olduğunu hatırlıyorsun. Tutuklulukları cezaya dönüşüyor. Daha da öfkeleniyor, çılgına dönüyorsun. “Bari bunu yazayım” diyorsun. Yazamıyorsun.
Gündem öyle hızla değişiyor ki, değişen gündem seni öyle bir savuruyor ki sağa sola, rüzgârda savrulan gazellere dönüyorsun; kendine geldiğinde bugünle yarının, yarınla dünün birbirine karışmış olduğunu ayrımsıyorsun. Allak bullak oluyorsun. Ve yine yazamıyorsun.
“Yazacak bir şeyler mutlaka olmalı” diyorsun sürekli. Kendine yeni yeni serüvenler arıyorsun. Bir filme gidiyorsun. Filmdeki sahneler seni çok etkiliyor, sahnelerdeki melankoliyi kendinle özdeşleştiriyorsun. Aynı filme defalarca gidiyorsun. Tek başına gidiyorsun, sevgilinle gidiyorsun, ailenle gidiyorsun. “Filmdeki yalnızlaşan ve yabancılaşan insanları yazayım” diyorsun. Bekliyorsun, bekliyorsun. Başkaları yazıyor senin yazacaklarını. Ve sen yine yazamamış oluyorsun.
Kendine kızmaya başlıyorsun bu defa. Kızgınlığını yazmak istiyorsun. Hatlar karışıyor ve başkalarına kızgınlığını yazıyor buluyorsun kendini. Sürekli kavga ediyorsun. Kendini anlatmaya çalışıyorsun, anlamıyorlar seni; dönüp dönüp başa geliyorsun. Ve vazgeçiyorsun. Kendini kimseye bir daha anlatmama kararı alıyorsun. Rahatlıyorsun.
Yazacak bir şeyler mutlaka olmalı, bunu biliyorsun. Gökyüzüne bakıyorsun, yağmur yüklü bulutlar geçiyor gözlerinin önünden. Kirpiklerin ıslanıyor. Sen sırılsıklam oluyorsun.
Biliyorsun, yazacak bir şeyler mutlaka olmalı. Ve sen mutlaka bir şeyler yazmalısın.
Mutlaka!
Yazacaksın da…
________________________________
NOT: 9 yıl önce yazılmış bir yazı…