YAŞAM 

HER ŞEY YOLUNDA MI?

– Yangınlardan önce yazılmış bir yazı… Ne çok sorarız bu soruyu sevdiklerimize… Bir nevi “Nasılsın?” sorusu şeklidir. Her şey yolunda gitmelidir çünkü. İyi olabilmemiz için… Yoldan çıkmamak gerekir belki, neme lazım; bildiğin yoldan şaşma, arkadaş. Başına bir iş gelmesin. Bildiğin yol, en iyi yoldur. Oysa bazen de yoldan çıkmak, bünyeyi şaşırtmak gerekir; dünyayı başka gözle görebilmek için. Yoldan çıkmak, yola çıkmak gerekir; at gözlüklerinden kurtulabilmek için. Bu da ancak başka şehirlerde, başka mekânlarda yeni insanlarla tanışarak mümkün. Bakış açını değiştirmelisin; yeni şeyler söyleyebilmek, yeni ufuklara yelken açabilmek için. Mevlana’nın dediği…

Devamını Oku
YAŞAM 

HÜCREDE YAŞAMAK

Yirminci kattaki hücrenizden çıkıyorsunuz, asansör sizi yıldırım hızıyla aşağı indiriyor. Şifreli, devasa cam kapıdan çıkıyorsunuz. Ne sizin “Merhaba” diyeceğiniz ne de başkasının “Günaydın” diyeceği biriyle karşılaşıyorsunuz. Kapının önünde başınızı geriye atıp yaşadığınız kuleye bakıyorsunuz. Ve her defasında olduğu gibi kendinize şu soruyu soruyorsunuz: “Bu hapishanede sadece ben mi yaşıyorum?” * Sokağa girince sıcacık günaydınlar, sevgi dolu merhabalar karşılardı sizi. Bakkalın önünden geçerdiniz. “Merhaba, Hüseyin Amca!” Manavın önünden geçerdiniz. “Kamil Abi, saygılar!” Kasabın önünden geçerdiniz. “Celal Abi, hayırlı işler!” Hal hatır sorarak… Sevgiler, saygılar sunarak… Selamlar söyleyerek… Çocuklar haber götürürdü komşuya:…

Devamını Oku
YAŞAM 

KİMSENİN ‘DOĞACAK GÜNEŞLERİ ARTIK SATIN ALAMAYACAĞI’ BİR YASA İSTİYORUM!

Farklı durum ve olguları anlatsalar da, bu yazıma bir Edip Cansever, bir Attila İlhan ya da bir Ataol Behramoğlu şiiriyle başlayabilirdim oysa. “Bir oyun başka olamaz oyundan gibi/ bir söz başka olamaz sözden gibi/ bir şey başka olamaz bir şeyden gibi/ tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa/ ne gelir elimizden insan olmaktan başka/ ne gelir elimizden insan olmaktan başka/ ne çıkar siz bizi anlamasanız da/ evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar/ eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da” diyebilirdim Cansever gibi. “Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR BAŞKA YAZ

“Akdeniz akşamları bir başka oluyor/ hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka/ işte ben böyle bir akşamda âşık oldum.” – Söz-Müzik: Serhan Kelleözü Bir yaz ikindisi. Adana sarı bir sıcakla yanıp kavruluyor. Bu sıcakta evden çıkanın aklı yok, diye söyleniyor babaannem, pencere önünde istasyona gidip gelen yolcuları izlerken. Aklımız hâlâ yerinde, diyorum, öyleyse, çünkü biz her gün evdeyiz. Memur ailelerin anlaşmalı fiyatlar üzerinden deniz tatili yapabildiği kamplarda, babamın izne ayrılmaya niyet ettiği tarihlerde her seferinde geri çevrilmesi yüzünden ne zaman yer bulabildik ki zaten! İyi insan lafının üstüne, babamın nöbeti…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİZ NELER BAŞARMADIK Kİ?

Nasıl oluyor da aklımız hatırlamak için bu kadar güçlüyken unutmaya çalıştığımızda böylesine çelimsiz kalıyor? Aklımız da her seferinde “İşime gelirse”ler mi oynuyor yoksa? Ve bizler; düşünen, hisseden, acı çeken (en büyüklerinden) insancıklar olarak böylesine zeki iken nasıl oluyor da hep en büyük akılsızlıklardan kendimize pay çıkarıyoruz? Belki düşünmek istemiyoruzdur ya da belki de “aptalı oynamak” oyununda kazanmak istiyoruzdur. Her oyunu kaybettik (bkz. hayat ve ölüm), bari aptalların kazananı olalım, değil mi? Bizim gibilere (hayatta ve ölümde kaybedenlere) kimse çıkıp da “Aşkta kazanırsın” da diyemiyor. Onlar da biliyor çünkü hayatlarını da…

Devamını Oku
YAŞAM 

DOLUNAY, TEMMUZ VE ESİNTİLER

Bu esinti başka esintilere benzemiyor. Bu esinti tenime hoş bir tat bırakmıyor. Bu esinti yakıyor, kavuruyor, ağrısını iliklerime kadar hissettiriyor. Nedir, nedendir bilinmez bir ağrı, bir sızı dört bir yanımda kol geziyor. Bir şiir arıyorum ağrılarımı dindirsin diye, bir romanın beni alıp götürmesini istediğim cümlelerinde gezinmeye başlıyorum. Saat gece yarısını çoktan geçti. Elimde kalemim ve kâğıdımla bir başıma, öylece bekliyorum. Bir de gökyüzünde o aydınlık yüzüyle bana bakan dolunay var. Nereden geldiğini bilmediğim bir su sesi kulağımda bir ezgi tutturmuş gidiyor, sanki denizin hışırtılı dalgası ıssızlığın rüzgârıyla birbirine sürtünüyor. Hayallerin…

Devamını Oku
YAŞAM 

“GADASINI ALDIĞIM, NERELERDESİN?”

Geçenlerde anam aradı. “Gadasını aldığım, nerelerdesin?” diye biraz dertlendi. “Bugün sevdiğin yemekleri yapacağım, akşama bekliyorum” dedi. Bir süredir Amerika’dan ziyaretime gelen arkadaşım Meg Ryan’a Adana’yı gezdirmekle meşguldüm. Bu nedenle anamları biraz ihmal etmiştim. Bu davete çok sevindim. “Abovvv! Anacığım, gelmez olur muyum? Şöyle bol eşgili dulavrat çorbası da yapacak mısın?” deyip gönlünü alacak hoş sözleri arka arkaya sıralamaya başlayınca “Hoşşikliği bırak, akşama erkence gel” deyip telefonu kapattı. Akşama doğru Siptilli’deki pide fırınından anneme sevdiği tırnak ekmeğinden, babama da bol deneli, biraz acılı şalgam aldım. Karasoku’daki Tahtacılar Sokağı’ndan geçip Büyüksaat’e çıktım.…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR BAYRAMLIK YAZI

Bu bayram bayramlıklarını giydin mi, bilmiyorum. Evet, soruyorum; çünkü ben giymedim. Önceleri hep giyerdim. Ve kırmızı pabuçlarımla, ayrı bir heves içinde, mahallede komşulara şeker toplamaya giderdim. Hepsini yiyeceğimden değil belki ama “Ne kadar çok toplayacağım?”ın heyecanı içerisinde ağızlarına kadar doldurmaya çalışırdım şeker torbalarını. Sokak araları daha şenlikli olurdu o zamanlar. Çocuk sesleri oyuncakçı amcanın korna sesine karışırdı. E, tabii, teknolojiyle tanışıksız geçmişti bizim çocukluğumuz. Renk renk bilyelerimiz, topaçlarımızla; neşeli saklambaçlarımızla daha bir mutluyduk sanki. Toprak sahada karşı mahallenin çocuklarıyla kıyasıya maçlar yapardık. Dizlerimiz kanar, dirseklerimiz “parçalanırdı”. Çeşmelerinden terli terli su…

Devamını Oku
YAŞAM 

DAM YAŞAMI, ‘DAMDAN DÜŞME İSTATİSTİKLERİ’NDEN İBARET DEĞİLDİR

Sıcaklar tüm şiddeti ile sürmekte! Yine gazetelerde okuyoruz… Damdan düşerek ölenler, yaralananlar oluyor; bunlara hemen her gün yenileri ekleniyor. Hayatında damda hiç yatmamış, damda yatan bile görmemiş olanlar, bu “damdan düşme” haberlerini hayretle, gülerek ve hatta anlam veremeyerek okuyorlar. Oysa damda yatmak apayrı bir kültür, alışkanlık, belki de zorunluluk! Güney ve Güneydoğu’daki yapıların hemen hemen tamamında çatı yoktur. Sabahtan akşama kadar beton, güneşin tüm sıcağını emer; akşamdan sabaha kadar da emdiği bu sıcağı içeri verir! Bu durum ertesi gün de devam eder… Ertesi gün de… Ertesi gün de! Evler adeta…

Devamını Oku
YAŞAM 

MAZI’NIN SAHİLLERİNDE BİR FİRARİ

Üç yıl önce gittiğim, Muğla’nın Bodrum’unda bir köy, Mazı… Unutamadığım, tekrar gitmek aşkıyla yanıp tutuştuğum, özlem duyduğum bir köy… Üç yıllık hasretin sonunda yine aynı köyde, yine aynı mekânlardayım. Güzel gönüllü, güzel insanların pansiyonu, bir aile işletmesi ‘İnceyalı’ burası… Sanki ailemle birlikte dedeevinde tatilde gibiyim. Kapitalizm canavarının ağına henüz düşüremediği, insanlığın sağ kalabildiği, denizin, tabiatın yaşamını sürdürebildiği bir kurtarılmış cennet, Mazı. Kaygılarla gelmiştim buraya, korkarak, elim yüreğimde… “Orayı da kaybettik mi acaba?” endişesiyle, yüreğim ağzımda… Çok şükür! Her şey yolunda, her şey aynı düzeninde, hayat devam ediyor. Deniz aynı ritminde…

Devamını Oku