YAŞAM 

KİMSENİN ‘DOĞACAK GÜNEŞLERİ ARTIK SATIN ALAMAYACAĞI’ BİR YASA İSTİYORUM!

Farklı durum ve olguları anlatsalar da, bu yazıma bir Edip Cansever, bir Attila İlhan ya da bir Ataol Behramoğlu şiiriyle başlayabilirdim oysa.

Bir oyun başka olamaz oyundan gibi/ bir söz başka olamaz sözden gibi/ bir şey başka olamaz bir şeyden gibi/ tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa/ ne gelir elimizden insan olmaktan başka/ ne gelir elimizden insan olmaktan başka/ ne çıkar siz bizi anlamasanız da/ evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar/ eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da” diyebilirdim Cansever gibi.

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız/ o mahur beste çalar müjgânla ben ağlaşırız/ gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız/ yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız/ o mahur beste çalar müjgânla ben ağlaşırız // Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/ güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/ hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/ gittiler akşam olmadan ortalık karardı” diyebilirdim İlhan gibi.

Ya da “Yaşamak bu yangın yerinde/ her gün yeniden ölerek // Zalimin elinde tutsak/ cahile kurban olarak // Yalanla kirli havada/ güçlükle soluk alarak // Savunmak gerçeği, çoğu kez/ yalnızlığını bilerek” diyebilirdim Behramoğlu gibi.

GENZİMDE BİR ‘ORMAN’ YANIYOR

Ama böyle başlamayacağım yazıma. Belki hiç başlamayacağım. Belki bırakacağım kâğıdı kalemi elimden. Küfürler savuracağım. Öfkeler öfkesi, bağırıp çağıracağım sağa sola. Belki duymayacak sesimi hiç kimse. Belki uzaklardan bir yerlerden bakıp kalacağım olan bitene. Sessizce. Sessizliğin çığlığı kopacak içimde o vakit.

Genzim hâlâ yanıyor. O sabah beni uyandıran bir yanma bu. İnsanı uykusundan uyandıran bir yanma. Nasıl bir yanma. Oysa bulunduğum yerde yanmıyordu ormanlar. Ama esen poyraz, uykumun ortasına düşürmüştü dumanını, simsiyah isini. Genzim yanarak uyandım. Henüz gün doğmamıştı.

Manavgat yanıyordu uyumadan önce, biliyordum. Ama sonra Kozan yanıyor dediler. AydıncıkBozyazı yanıyor dediler, memleketim Silifke/Boğsak yanıyor dediler, MarmarisBodrumDidim yanıyor dediler. Türkiye yanıyor dediler sonra. Yürekler yanıyor dediler, ciğerimiz yanıyor dediler. Ne kolay söylediler.

Tatil beldelerindeki otellerde konaklayanlar denize girmeyi sürdürüyordu. Gökyüzü sarı, gökyüzü koyu gri. Deniz kıyısında beyaz şaraplar yudumlanırken arka fonda alevlerle boğuşan oksijenimiz kırmızı kırmızı pozlar veriyordu fotoğraf karelerine. Ve tam bunlar olurken yirmi yıllık birikimi kül oldu diye gözyaşı döküyordu bir amca yahut bir dayı. Hayvanları yanıyordu, emekleri yanıyordu, yarınları yanıyordu.

Güneş güne küstü gün boyunca. Sanki bir “tutulma” günü gibiydi yaşadığımız. Göğe yükselen dumanlar güneşi bize eksik gösterdi. Yarım kaldık. Aldığımız nefesten tat bulamadık. Bir yanımız buradayken diğer yanımız oradaydı. Orada bir dağ köyü vardı. Orada, uzakta. Ve yandı bitti kül oldu.

‘GÜNEBAKANLARA GÖLGEDE AÇMA HAKKI’

Bunları düşündüm. Ve yazmaktan vazgeçtim. Kâğıdı kalemi bıraktım. İçim el vermiyordu. Yüreğim yangın yeriydi. Bir şeyler artık değişmeli diyordum kendi kendime. Hangi şiire sığınacaktım? Hangi dizeler umudumuzu çoğaltacaktı? Aradım durdum gün boyu. Ve buldum da. Buraya bırakıyorum.

95 yaşındaki Brezilyalı şair Thiago de Mello, umduğumuz bir yasayı bize özetliyordu şiirinde madde madde. Şiirin başlığı ‘İnsan Yasası’ idi. Şiiri Türkçeye kazandıran ise, Ülkü Tamer.

– Thiago de Mello –
– ‘Çağdaş Latin Amerika Şiiri Antolojisi’, Ülkü Tamer, Kaynak Yayınları, I. Baskı (2014) –
– Ülkü Tamer –

Birlikte okuyalım ve birlikte çoğalalım:

Bu yasaya göre/ önemli olan gerçektir bundan böyle/ önemli olan yaşamdır/ el ele verip/ gerçek yaşam için çalışılacaktır.

Bu yasaya göre, iş günlerinin/ bulutlu salıların bile/ bir pazar sabahı olmaya hakları vardır.

Bu yasaya göre/ günebakanlar olacaktır her pencerede/ günebakanlara da tanınmıştır/ gölgede açma hakkı;/ pencereler bütün gün açık tutulacaktır/ umudun boy attığı yeşilliğe.

Bu yasaya göre/ insan, insana kuşku duymayacaktır./ İnsan, insana güvenecektir artık/ rüzgâra güvenen ağaç gibi,/ havaya güvenen rüzgâr gibi/ göğün mavi tarlasına güvenen hava gibi. // (İnsan, insana güvenecektir/ çocuğa güvenen çocuk gibi.)

Bu yasaya göre, kurtulmuştur insanlar/ yalanların boyunduruğundan./ Kimse kuşanmak zorunda değildir artık/ sessizliğin zırhını,/ sözcüklerin silahını./ Sofradaki insana/ tatlıdan önce gerçek verilecektir.

‘GERGEDANLARLA BİLE OYNAYABİLİR İNSAN’

Bu yasaya göre/ gerçekleşecektir peygamberin düşü:/ kurt, kuzuyla otlayacaktır/ ne tat alırlarsa yediklerinden/ aynı tadı alacaklardır yine.

Bu yasaya göre/ doğruluk ve aydınlık hüküm sürecek/ ve insanların içinde dalgalanan/ cömert bir bayrak olacaktır mutluluk.

Bu yasaya göre, en büyük acı/ bitkide çiçek mucizesi yaratan şeyin/ su olduğunu bilip de/ sevgi verememek olmuştur ve olacaktır/ sevgi arayan kimseye.

Bu yasaya göre/ alın teri taşıyacaktır ekmek./ Ama her şeyin üstünde, her şeyden önce/ sevginin ılık tadını taşıyacaktır.

Bu yasaya göre, herkes/ ne zaman dilerse giyebilecektir/ bayram giysilerini.

Bu yasaya göre/ seven hayvandır insan/ güzeldir,/ seher yıldızından bile güzeldir.

Bu yasaya göre/ buyruk yoktur artık, yasak yoktur./ Her şeye izin verilmiştir,/ gergedanlarla bile oynayabilir insan/ ve ikindiüstü yürüyüş yapabilir/ elinde kocaman bir begonyayla. // (Bir tek şey yasaklanmıştır:/ sevip de sevgi duymamak.)

‘ÖZGÜRLÜK SÖZCÜĞÜ SÖZLÜKLERDEN KALDIRILACAK’

Bu yasaya göre, artık/ satın alamayacaktır kimse/ doğacak güneşleri./ Korkunun sandığından çıkarılacak/ ve bir dostluk kılıcı olacaktır para,/ gelecek günleri kutlama hakkını,/ şarkı söyleme hakkını savunacaktır.

Bu yasaya göre/ yasaklanmıştır özgürlük sözcüğünü kullanmak,/ ağzın aldatıcı pisliğinden/ ve sözlüklerden kaldırılacaktır./ Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte/ diri ve saydam bir şey olacaktır özgürlük/ ateş gibi, ırmak gibi,/ bir buğday tanesi gibi/ ve insan yüreğine yerleşecektir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar