YAŞAM 

MADDESEL DÜNYANIN BİÇİMSİZ FORMLARI

Sessizlik binlerce formda yansıyor ışıktan. Yıldız sönüyor, bense doğuyorum belirsizlik karanlığının içinden dehşet dolu bir çığlıkla çarpık dünyaya. Ölümsüz tanrılarım ölümden bahsediyor bana. Saçmanın varoluşuyla dünyaya dönüyorum ışıksız geceden, gülesim geliyor. Gerçeği sindirmek istiyorum, diyorum, gücüm yetmiyor. Doğduğum vakti kestiremiyorum. Büyümeyi ve devinimi hatırlamıyorum. Suratlardan hiçlik akıyor ve şehir kendini parçalıyor. Taşlar yerine oturmuş ve oyun başlamak üzere. Oyun, oyun, oyun… Zor oyun, ve boş olun, artık ayrılmak istiyorum sahneden! Boşluğun son evresinde yaratım varoluşu hakkında kitaplar yazılıyor. İşte, saygıdeğer sahnenizdeyim ve buruşuk ve kan dolu vücudum, bilincimse kıvrak akış.…

Devamını Oku
TOPLUM 

KAN KAYBI, AN KAYBI…

Toplumun ya da bireyin durumunu ölçecek kriterler “eşitlerin mukayesesine” bağlıdır. Gerilik neyi bildiğinin farkında olmamaktır. Buna bilmediğini bilmemek durumu denir. Bireyin kendine dönük hareketinin toplumsal olarak karşılığı da bilişsel düzeyin artması durumudur. İnsanın iki tür ölümü olabilir: Birisi “kan” kaybından, diğeri ise “an” kaybından. Yükselmenin yolu kendi omzuna basmaktan geçer. Sonrası omzundan bakan bir dev olmaya doğru gidiştir. Başkalarından üstün olmamız önemli değildir. Önemli olan dünkü halimizden üstün olmamızdır. İnsanı inançları değil; neyi, neden ve nasıl inanç haline dönüştürdüğünü bilememesi geriletir. Bilgiyi inanca dönüştürmeden edinebilmek temel bir altyapı sorunudur. Bilmeden…

Devamını Oku
YAŞAM 

DÜN GECE HİLALİ GÖRDÜM

Soğuk bir geceydi, dışarı çıkıp gökyüzüne baktım. Her yeni doğuşunda bana kendini gösteren hilali gördüm yine. Öyle güzel öyle zarif bir gülümsemesi vardı ki yüzünde hayran kalmamak imkânsız. Eteklerinde kızıl hareler parlarken, güçlü ışığının gölgesi gökyüzünden yeryüzüne çocuksu aydınlığını saçıyordu. Uzun süre bakmaya devam ettiğimde ise başka bir görüntünün bana sürpriz yaptığını anladım. Bana bir şeyler mi söylemeye çalışıyorsun diye sordum sesi duyulmayan kalbimden. Işıltısı yanıp söndü muziplikle. Yeni doğan ayın salıncağına oturup ayaklarını sallayan Küçük Prens’in varlığını o zaman anlayabildim. Demek bana sürprizin buydu dedim. Kalbim genişleyip içine ışıltılar…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

İNSANIN ÖYKÜSÜ

İran’ın kendi devrinde namlı, güçlü bir şahı, dünyanın ve insanlığın bütün sırlarını bilen, her şeyi anlayan bir âlim olmak istermiş. İstermiş ki dünya üzerinde o zamana kadar yazılmış kaç kitap varsa hepsini okusun, öğrensin, insanlığı ve yaşamı anlasın. Fakat on binlerce kitabı okuyacak değil ya… Emir vermiş: “Danışmanlarım ne kadar kitap varsa okusunlar, özetlesinler, o özetleri kitaplara yazsınlar, bana getirsinler!” Danışmanlar, âlimler yıllarca on binlerce kitabı okumuş, o kitapları özetlemiş. On binlerce kitabın özetini içeren iki deve yükü dolusu kitap çıkmış ortaya. Şaha sunulmuş. Fakat şah bu iki deve yükü…

Devamını Oku
YAŞAM 

CEMRELER CEMRESİ GÖKLERİN ALTINDA ‘ELDE KALDI NEŞE’

“Elde var hüzün” diyen şiir üstadına selam yolladık ilkin, “kahkaha kuşları”nın yaldızlı çırpınışlarından kanat yaptık kırık ruhumuza; ardından şairin “gençliğiyle” yüzleştik, “başıboş dalgalarıyla” savrulduk sahilde sağa sola, yeri göğü inlettik “tumturaklı gazelleri”yle. Acı veren hüznü gerilerde bıraktık. Tabiatın cemreler cemresi bu saatinde “Elde kaldı neşe” dedik: “Elde kaldı umut”, “Elde kaldı sevda”, “Elde kaldı yarın”… Ve “Elde kaldı gelecek”… Çok günah işledik. Bir “çağ yangını”na sebep olduk. Yandık, kavrulduk. Ve aynı soruyu sorduk kendimize sürekli: “Masum muyduk?” * * * Cemreler cemresi göklerin altında “Elde kaldı neşe” demeyi sürdürüyoruz şimdi.…

Devamını Oku
TOPLUM 

DOĞADAN DAHA BÜYÜK DEĞİLİZ

Bir metre daha sürse hafriyat kamyonunu 10 milyon metreküp toprağın altında kalan işçilerden biri olabilirdi videolarda izlediğimiz şoför… Erzincan İliç’ten gelecek güzel bir haberi beklerken Marmara’da batan kargo gemisi şoku ile sarsıldık. Kaoslar silsilesi… Biri bitmeden diğeri göz kırpıyor adeta. Altın kalpli işçiler, altın madeni göçüğünde… Bilim insanları bölgedeki siyanür tehlikesini tartışırken aranan 9 işçinin aileleri sessiz haykırışta. Sel gibi akan toprak belki bir kez daha ders almamızı istedi. Siyanür neden tehlikeli? Örneğin yangında kalan kişilerin kanında siyanür saptanırmış, bu bilgiyi yeni öğrendim. Siyanür zehirlenmeleri yangındaki ölümlerin asıl sebebiymiş. Siyanür…

Devamını Oku
YAŞAM 

SEVGİYE DAİR

Leo Buscaglia, “Nefret üstüne birçok kitap yazılmış ve basılmış ancak hiç kimse yalnızca sevgi adını kullanarak kitap yazmamış. Ben bu nedenle bu kitabımın adını ‘SEVGİ’ koydum” demişti bir söyleşisinde. O kadar haklı ki… Her şeyin çok, sevginin az olduğu bir dünyada yaşamaya başladık. Kaçımız sevgisini istenen şekilde herhangi bir varlığa gösteriyor, sevgi için uğraşıyor, her şeyin sevgiyle güzelleşeceğine inanıyor? Defalarca izlenen o muhteşem filmde “Sevgi neydi?” sorusuna kaçımız “Sevgi emekti” diye içimizden tekrarladık? Sahi, neydi sevgi? Vera’nın Nâzım’a son bakışı, Özdemir Asaf’ın Lavinya’sı, Bedri Rahmi’nin karadutu çatal karamı mıydı? Can…

Devamını Oku
YAŞAM 

365 GÜN SİL BAŞTAN 6 ŞUBAT

Ölüme dair bütün şarkılar cazip geldi insana 6 Şubat depreminden sonra. Sese hasret olanlar artık fotoğrafa da hasret… Moloz yığınlarıyla beraber hepsi yok oldu. Beden, ruh, hatıra… Kocaman bir hiçlik, geçmeyecek bir acı kaldı 85 milyona… En çok düşündüğüm ise birbirine küs göçüp gidenler… Onların acıları bir değil bin oluyor. Kırdığı kalbin enkazında kalan bir bedene bir daha asla “Affet beni” diyemeyecek! Ruhundaki hasar yaşayan için bitmeyecek ve yitip giden o sızıyı hissedecek… Cumhuriyet tarihimizin en yıkıcı 6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 yıl geçti. Sorsanız daha dün gibi… Ardından yaşanan…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

HATIRALAR

24 Ocak 1993 Pazar günü ortaokul 3’üncü sınıftaydım. Ertesi gün coğrafya yazılısı var. Oldum olası sevmiyorum coğrafya dersini. Anlayamıyorum, anlayamadığım bir şeyden sınav yapacaklar. “Coğrafya kader” diyor birileri hep. O yaşta, bunun ne manaya geldiğinden de habersizim. Salondan bir ses geldi. Annem ve babamın sesi. “Çok yazık oldu!” 24 Ocak 1993, saat tam 13.30. İnsan, 31 yıl önceki saati hatırlar mı? Hatırlar. Hatırladığı hatıraları var insanın, aile var tam orta yerinde, merkezinde. 7 Mayıs 1975’te Uğur Mumcu ve Güldal Mumcu nişanlanıyor, 19 Temmuz 1976’da evleniyorlar. Nikâh şahitleri Bülent Ecevit. 1977’de…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAZI

Bir çırpıda kalbinden, bir ömürde bilincinden dökülen bu satırları, pencerenin hemen yanı başına koyduğu sandalyesine oturarak sesli okumaya başladı, şehir duysun istiyordu. “Her şey söylenmiş, her şey yazılmış, her şey yaşanmış ve bitmiş gibi beklentisiz, heyecansız geçti günlerim. Bir gün ertesi güne o kadar benzedi ki zaman algım ortadan kalktı. Dikkate alınmaz hayatların yaşandığına ve dikkate alınmaz ölümlerin gerçekleştiğine tanık oldum. En büyük tuzak, bu şehrin kendine özgü dinginliğiydi, susturan, sakinleştiren, ölgünleştiren bir dinginlik.” Akşam olmak üzereydi, şehrin ışıklarının yandığı, günün siyah kostümünü henüz giymediği bu zaman dilimini çok seviyordu.…

Devamını Oku