365 GÜN SİL BAŞTAN 6 ŞUBAT
-MERSİN-
Ölüme dair bütün şarkılar cazip geldi insana 6 Şubat depreminden sonra.
Sese hasret olanlar artık fotoğrafa da hasret…
Moloz yığınlarıyla beraber hepsi yok oldu.
Beden, ruh, hatıra…
Kocaman bir hiçlik, geçmeyecek bir acı kaldı 85 milyona…
En çok düşündüğüm ise birbirine küs göçüp gidenler…
Onların acıları bir değil bin oluyor.
Kırdığı kalbin enkazında kalan bir bedene bir daha asla “Affet beni” diyemeyecek!
Ruhundaki hasar yaşayan için bitmeyecek ve yitip giden o sızıyı hissedecek…
Cumhuriyet tarihimizin en yıkıcı 6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 yıl geçti.
Sorsanız daha dün gibi…
Ardından yaşanan binlerce artçı deprem olduğu için istesek de normalleşemezdik.
Sevdiğini kaybetmiş, çocuğu gözlerinin önünde hayata gözlerini yummuş bir insan artık korkmaz ki…
Eşinin donan bedenini, gözlerini bir saniye bile kırpmadan izlemek zorunda kalan insanın “Ben neden hayatta kaldım?” yakarışı yüreği parçalar…
Çadır kentler 6 Şubat depremlerinden sonra tam olarak hayatımıza girdi.
Kent mi kaldı ki çadırı olsun?
Açıklananlara göre 53 binin üzerinde vatandaşımızı kaybettiğimiz depremin ardından çadırdan sonra en çok satılan ürün kefen oldu…
Hatta yetmedi, naaşlar battaniyelerle yorganlarla toprağa verildi.
Yan yana toplu şekilde defnedilen insanların üzerine vinçler ile toprak atılırken “Bu yaşadığımız gerçek olamaz” demiştim.
Maalesef hem gerçekti hem de çaresizliğin cansız bedenlerde dolu kanıtıydı.
Enkazda sallanan o tül perde hiç gitmiyor aklımdan; sanki hemen gerisinde yıkıntılar arasında duvarda asılı olan bir aile fotoğrafını korur gibiydi.
“Kalkan olamasam da bu manzarayı hissetmemenizi sağlarım” dercesine o aile tablosuna…
Bir türkü ile yâd etmek isterim 6 Şubat depremlerinde kaybettiklerimizi:
“Ölüm ardıma düşüp de yorulma / Var git ölüm bir zaman da yine gel / Akıbet alırsın komazsın beni / Var git ölüm bir zaman da yine gel.”
Ruhları şad ve mekânları cennet olsun…