POLİTİKA 

SOĞUTMAYALIM

Kötü olan çok şey bazen kuduz bir virüs gibi yayılıyor. Hepimiz bu örgütlü kötülükten, cehaletten, ahlaksızlığın, rezilliğin zirvesine çıkıp da Allah’a sığınanlardan nasibimizi bir şekilde alıyoruz. Korkunç bir altüst oluş içinde adaletsizliğin dört bir yanı sarmasıyla birlikte ahlaki değerleri de yitirdik fazlasıyla. Zihinlerde öyle bir bölündük, cepheleştik ki… Bir yanda bin yalan içinde bir doğruyu söyleyenin o doğrusuna karşı çıkanlar, diğer yanda ise karşı çıkanı neredeyse bir kaşık suda boğmak için fırsat kollayanlar… Şöyle bir savunmalarına bakalım birilerinin. Çocuk yaşta evlilik savunulur mu? “Yolsuzluk; hırsızlık değildir” diye fetva verilir mi?…

Devamını Oku
YAŞAM 

PARİS ÇIKARMASI

Yıllar önce karşılaşmalıydık seninle. Tenin ve ruhun yanıp yıkılmamış, taptaze bir gül gibi salındığı zamanlarda… Henüz ruhumuzun imara yeni açılmış kentlerini inşa ederken… Yıllar önce, Paris’te… Seninle Paris’te karşılaşmalıydık; şehre tepeden bakan Sacre Coure’in merdivenlerinde oturup Eiffel Kulesi’ni görmeye çalışırken… Bir zamanlar kandan ve gözyaşından mürekkep bir kentin hangi boyayla bu kadar ışıldadığına hayran olarak Fransız Devrimi’ni konuşurduk, tarih kitaplarında eksik bırakılan bölümleriyle… Bastille Hapishanesi’ni, giyotinleri, idam mangalarını, şehre diz çöktüren vebaları, hummaları… Champs-Élysées’de bir kafede oturup söyleşmeliydik seninle, yüzümde çapkın bir Juliet Binoche gülümsemesiyle… Paris’in neden âşıklar kenti diye…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

KOZMİK ADALET TASAVVURUNA MİNÖR BİR ELEŞTİRİ: “TEREDDÜT ÇİZGİSİ”

“Küçük bir yara parmakta nasıl iltihaba yol açarsa kötü bir düşünce de akla öyle zarar verir.” – Etiyopya atasözü (Akt: Robert C. Solomon, Adalet Tutkusu) Çağlar boyunca felsefenin belki de en önemli sorusu, “Adalet nedir?” sorusuydu. Platon’un ‘Devlet’inden bu yana “adalet”; dünyevi olmanın ötesinde, tanrısal, azametli, evrensel bir ideal olarak tartışıldı. Filozoflar ve kuramcılar tarafından üst düzeyde bir soyutlama olarak tasavvur edilen bu klasik “adalet ideası”; insanı eyleme geçiren, ona kendi sorumluluğunu veren değil, adaleti yüce kurumlardan bekleyen, edilgen bir yerde konumlandırdı. Peki, “adalet”; yalnızca rasyonel akılla, kurumlarla, devletle sağlanabilecek…

Devamını Oku
POLİTİKA 

İŞÇİSİN SEN İŞÇİ KAL!

Steinbeck şöyle demiş: “Sosyalizm köklerini Amerika’da bulamaz. Çünkü fakirler kendilerini sömürülen bir sınıf olarak değil, geçici olarak sıkıntı yaşayan milyonerler olarak görmektedir.” Kitabın ortasından konuşmamış mı? Bizde de öyledir. Gez Anadolu’yu baştanbaşa… Dolaş bucağı yurdu… “Ben işçiyim işçi kalacağım” diyen kimseyi bulamazsın. Herkes geçici süreliğine işçidir. Hele biraz çalışsın… Üç beş sermaye yapsın… Köydeki tarlayı da satsın… Sen o zaman gör bizim İşçi Mamo’yu. Olmaz tabii. * * * 100 İşçi Mamo iş hayatına başlar. Bunlardan 5’i, şansı dönerse, uyarına gelirse, işini bilirse, adamını bulursa, gözünü karartırsa patron olur. 95…

Devamını Oku
YAŞAM 

YORGUNLUĞUN GAYRİ RESMİ ANATOMİSİ

Yorgunuz… Arabesk bir bahar yorgunluğu değil bu. Derin acıların ve kronik travmaların artığıyız… Belleğimizin çöplüğünde öyle çok sargı bezi var ki… Ve merhem tüpleri… Ve yara bantları… Bir demet kır çiçeği de olsun isterdim, solmuş olsa bile. Bize bir zamanlar içimizde çiçekler açmış olduğunu anımsatırdı. Tüm yorgunluğumuza rağmen yaşama arsızıyız. Ve yaşamak laneti bir havai fişek gibi alnımızda parlıyor. Kökü bizde bir tutam saç… Kesiyoruz, kesiyoruz, ucundan uzamaya devam ediyor yaşamak çilesi. Yaşadıkça görüyor, gördükçe tükeniyoruz. Çünkü görmek, tedavisi imkânsız bir hastalıktır. Görmek, fark etmek, idrak etmek, gördüğünü kodlamak, bu…

Devamını Oku
YAŞAM 

UTANMANIN GEÇERSİZ TARİHİ

Utanmanın tarihini cennetten kovulan anne ve babamızdan başlatmak gerek belki ama ben ilk insanın yaratılışına kadar gitmek istiyorum. İnsan karbon ayak izinin henüz düşmediği, kirlenme ve çürümenin adının bile duyulmadığı “insan girmemiş” ormanlarla kaplı yeryüzü cennetine insanın düşmesiyle… “Hani Rabbin meleklere demişti ki: ‘Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.’”(Hicr, 28) Hikmetinden sual olmayan yüce Yaradan böylece insanı yarattı. İnsan, tüm eksikliği ve olmamışlığıyla mutlak tam olan Yaradan’dan utanmadı. İşte böyle başladı utanmanın tarihi. Tüm kusurlarıyla kusursuz bir dünyaya geldiğine utanmayan insanın yaratılışıyla… Sonra… Yasak elmanın tadıyla…

Devamını Oku
TOPLUM 

“ÇARŞIDA KESAT, ŞEHİRDE FESAT…”

Ahmet Cevdet Paşa’nın ‘kriz’ karşılığında ‘buhran’ kelimesini uydurmasından önce de Osmanlı’da, adına kriz denilmeyen birtakım buhranlar yaşanmaktaydı. Sabri Ülgener’in deyişiyle, ‘darlık buhranları’! Osmanlı kaynaklarına bakıldığında piyasalardaki ekonomik dengesizlik durumlarının bazen “teati-i nas’da halel-i bîkıyas”, bazen “bey ve şir’a muamelesinde küllî ihtilal”, bazen de “bey ve şir’anın mizanı muhtel ve müşevveş” gibi birtakım deyişlerle tasvir edildiğini, yine Sabri Ülgener’in ‘Darlık Buhranları’ndan öğreniyoruz. Bu deyişlerde durumun, bir soyut kavramla değil, somut tasvirlerle dile getirildiğini gözden kaçırmamak gerekiyor – Osmanlı iktisat düşüncesinin soyut ve teorik bir kavramsal donanımdan mahrum olduğunun tipik bir belirtisi!…

Devamını Oku
POLİTİKA 

“CHP”SİZ VE “EKREM İMAMOĞLU”SUZ MANŞETLERİ YOK

Son aylarda iktidar medyasının ana gündemi, CHP ve CHP’li belediyeler. Tabii en başta da Ekrem İmamoğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul’un ilçe belediyeleri. 19 Mart’tan sonra daha da yoğunlaştı, iktidar gazeteleri, televizyonları, haber siteleri daimi olarak kampanya halinde. Kampanya diyorum çünkü nesnel haberlerden ziyade yargılayan, hüküm veren, kanaat belirten metinler, yazılar, konuşmalar yayımlanıyor. Karşı görüşe asla yer vermeyen, tek yanlı, suçlu göstermeyi hedefleyen bir yayıncılık faaliyeti yürütülüyor. Oturdum, iktidar medyası gazetelerinin nisan ayının ilk 15 günlük yayınlarını taradım. Hürriyet, Milliyet ve Türkiye, daha az ve daha dengeli haberler kullanmış.…

Devamını Oku
POLİTİKA 

“TURPUNAN ŞALGAMINAN!”

Hani bazen sohbet ederken laf dilinizin ucuna gelir de bir türlü söyleyemezsiniz ya. “Neydi o, neydi, neydi ya?” deyip durursunuz da laf bir türlü aklınıza gelmez. Hani bazen biri konuşurken laf tam boğazınıza gelir, kendinizi tutarsınız. Hani bazen içinizde laf birikir, birikir, birikir de o an söylemezsiniz, muhatabınız gittikten sonra iki kelime edersiniz de rahatlarsınız ya… İşte öyle bir şeydi Yozgatlı çiftçinin söyledikleri. “Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez” dedi. Bitti. Nokta. * * * Yılladır hepimizin söylemek isteyip de söyleyemediği bu değil miydi? Hepimizin sustuğu… Kimimizin korkundan… Kimimizin “Aman bana…

Devamını Oku
POLİTİKA 

BİR DÖNEMİN SONU

Bundan altı ya da yedi yıl öncesine kadar gazete sayfalarına sığmayacak kadar çok haber akışı olurdu ajanslardan. Şimdi bültenlerle birlikte birkaç tane haber geçiyorlar. Haber dili de kötüleşmiş. İlk başladığım günden bu yana gazetecilik mesleğinden hiç kopmadım ama günlük gazetelere uzak kalmıştım. Sistem değişmiş ve kentin günlük yayın organlarına ücretli haber akışı yapan bazı ajanslarda haber kalitesi adeta paspas olmuş. O mecralarda çalışan basın emekçilerine asla sözüm yok. Sorun; onları gereksiz işlere yönlendiren zihniyette. Yıllardır yere göğe sığdıramadıkları ve bu yıl “Dünya Çocukları” temasıyla düzenlenen 13’üncü Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı,…

Devamını Oku