TOPLUM 

GÖĞÜN AVCISI

Ay’a bakabilmek, uzayı görebilmek, anlı şanlı bayrağı göğün ötesine taşıyabilmek… Kalbimiz gururdan çatlayacak, mutluluğumuz dünyaya örnek olacak! Alper Gezeravcı… Göğün avcısı… Türk’ün gurur kaynağı! Annesinin gözündeki yaş, emekli öğretmen babasının çocuksu heyecanı ve 5 metre uzaktan vedalaşmak zorunda kalmak. Üzücü ama onur verici. Bedenen sarılamasalar da dualarla sımsıkı sarıldılar oğullarına. Bir de yeğeninin yıldız siparişi, onu da es geçmeyeyim. Bizim insanımız kadar doğal bir toplum görmedim ya da ben bilmiyorum. Dolu dolu bir yeni yüzyıl olacağını düşünüyoruz Türkiye adına. Bir de uzaya giden ilk astronot Mersinli hemşerimiz olunca çoğumuzda haklı…

Devamını Oku
TOPLUM 

ASTRONOTA BAK!

İlkokul ikinci sınıftayız. Öğretmen, öğrencilere tek tek soruyor: “Büyüyünce ne olacaksın?” Öğrenciler yanıt veriyor: “Doktor.” “Mühendis.” “Mimar.” “Öğretmen.” “Hemşire.” Çocuklardan birinin vizyonu daha geniş: “Ben astronot olacağım.” O öyle der de ben durur muyum? Hemen hayalimdeki mesleği söylüyorum: “Ben de kozmonot olacağım!” Öğretmen şaşırıyor: “Kozmonot değil, astronot diyeceksin. Kozmonot, Sovyetler Birliği’nin.” “E, astronot da Amerika Birleşik Devletleri’nin…” “Olsun, sen yine de kozmonot deme. Astronot de…” Bendenizin uzay yolculuğu hevesi o gün orada kırılır, biter gider. Sonrasında hiç aklıma da gelmedi. Unutuş, o unutuş! * * * Türkiye’nin ilk astronotunun Silifkeli…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

CANIM ONAT!

Onat Kutlar’ın 1995 yılı başında, insani olan hiçbir şeyle bağdaştırılmasına imkân bulunmayan aşağılık bir terörist eylemle katledilmesi, o günlerde tam da kırk yıllık bir dostun, bir can dostun bu dünyadan gider olması anlamına geliyordu benim için, ama Yunus gibi, “Kalanlara selam olsun” diyemeden! Diyemeden, çünkü, The Marmara’nın kafesine konulan o menhus patlayıcının onun bu dünyadan gider olmasının habercisi olduğunu bilmiyordu ki… Hep düşünmüşümdür: The Marmara Kafe’nin girişindeki vestiyere, içinde patlamak üzere ayarlanmış bombanın bulunduğu çantayı (ya da bomba, bir paltonun cebine mi yerleştirilmişti?) asan terörist, biraz sonra ölecek olan insanlara,…

Devamını Oku
TOPLUM 

YANDI, BİTTİ, KÜL OLDU

Diyelim ki 1980’lerde yolunuz Londra’ya düştü, biraz dolaştınız şehirde, sağa sola baktınız, otobüse bindiniz, oturup bir kafede çay içtiniz, döndünüz memlekete… 36 sene sonra bugün bir kez daha gitseniz, aynı binalar, aynı meydanlar, aynı heykeller, aynı otobüsler karşılar sizi orada. Beatles’ın bir albüm kapağı fotoğrafı çekimi için kullandığı yaya geçidi bile, hâlâ yerindedir. Şehir olmak, biraz da budur çünkü. Mekân yaratmaktır… O mekânda anılar biriktirmektir… O anıları korumak için, o mekânları korumaktır. * * * Geçen aylarda görmüştüm gazetelerde, bir kızcağız, merhum babasının gezdiği şehirleri gezmiş, babasının seyrüseferini takip etmiş,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

VİCDANI ŞİİRİNE DÂHİL ETTİ SALİH BOLAT

“Ve gece, yani şiirin zamanı./ Çünkü şiir alacakaranlıkta/ görebilen bekleyiştir.” [1] Salih Bolat ile 1970’li yılların başında, Çıkrıkçılar Yokuşu’ndaki –bol cıgara dumanlı– ‘Petek’ edebiyat dergisi bürosunda tanışmıştım. Onu nasıl anlatabilirim? Şairi (şiirini) anlatmaya kalkışmak zor olsa da şiirinin hakkını verendir şair, dizeleri okurlarıyla bütünleşip topluma mal olandır; tabii ki Füruğ Ferruhzad’ın “Şair olmak, insan olmaktır,” deyişini “es” geçmeden… “Dostum, tam da budur şairin işi, düşlerini yorumlayışı ve fark edişi. İnan bana, düşlerinde kapılır insan en gerçek kuruntusuna: Tüm şiir sanatı ve şairlik gerçek düş yorumculuğundan ibarettir,” [2] satırlarıyla Friedrich Nietzsche’yi……

Devamını Oku
POLİTİKA 

HER UMUT GİBİ

Gökyüzündeki koyu gri bulutlar, önümde göl gibi durgun uzanan denize renklerini vermişti. Öyle ki ufka baktığımda nerede deniz bitiyor, nerede gök başlıyor, belli değildi. İleride sağda Kınalıada’dan başlamak üzere ardı sıra Adalar görünmekteydi ve daha da sağda, bir zamanlar yemyeşil görünen ve artık bu mesafeden taş ocağını andıran Yassıada ve yanında Sivriada vardı. Fenerbahçe Burnu nispeten yeşil kalmıştı ama Bostancı’ya doğru uzanan ve o an gözlerimin göremediği fakat bildiğim o güzel sahil, yüksek binalarla çevrelenmişti. Son 25 senede bu çok sevdiğim şehir ne kadar da kötüye doğru değişmişti! Olası bir…

Devamını Oku
POLİTİKA 

KENTSEL BÖLÜŞÜM

Tam 28 gün sonra büyük yıkımın üzerinden 1 sene geçmiş olacak. 2023 yılının bir an evvel bitmesini bekleten 6 Şubat depremlerinin ardından 365 gün geride kalacak. 365 günün her saati ülkemiz için korku dolu, endişe içerisinde geçti ki hâlâ da öyle. Herkes odaklandı, “Büyük Marmara Depremi ne zaman olacak?” diye bekliyor. Peki, bunca zaman geçerken neler yapıldı, vaat edildi ve gerçekleşti? Herkes seçim derdine düşmüşken depremi göz ardı etmemek gerekli. Mega kent İstanbul’a bir kez daha talip olan Ekrem İmamoğlu, hükümeti deprem politikası eksikliğinden eleştirirken kendi aday tanıtım toplantısında ne…

Devamını Oku
POLİTİKA SPOR TOPLUM 

SPORDA ŞİDDETE KISA BİR BAKIŞ

Sporun tarihi insanoğlunun tarihi kadar eskidir. Yaşam başladığı o dakika itibariyle spor da başlamış oldu. Sporun müsabakalar halinde yapılmaya başlanması aynı zamanda kurumsallaşmasının ve bir endüstri olarak kabul görmesinin önünü açtı. Spor dallarıyla ilgili takımların kurulması liglerin oluşturulmasına zemin hazırladı. Bu liglerin organizasyonu devlet eliyle oluşturulan federasyonlara devredildi. Temel amaç, bireyin sağlığı baz alınarak toplumsal ve toplumlararası psikolojinin de iyileştirilmesiydi. Gelinen noktada sporun amacına ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Fair-play (adil oyun) ruhuna uygun olarak davranmak, centilmenlik, takım halinde hareket ederken bencil duygulardan arınmak ve kazanmak kadar kaybetmenin de bir erdem…

Devamını Oku
YAŞAM 

ADSIZ VE ANLAMSIZ

Ve mutsuzluk geri geliyor bütün kalıpları yıkarcasına. Tümcemin çatlak ıstırabından eser kalmıyor geriye. Olanca zehriyle büyülüyor ay ve şehir. Kimi kimden ayıran nedir, kimi kime bağlayan ne? Gittiğim yolları dönüyorum ceplerimde ve elimde hiçlik. Kahroluyor kanadı kırık kaderimin fahişe ruhu alaca kalabalığa karşın. ‘Kim’lik biçiliyor, ‘kimse’lik yitiriliyor. Dönüp dolaşıp yine aynı yere varılıyor. Ve yok-oluşum başlıyor Var-oluşum ile var-oluş azalıyor günden güne. “Adım gibi iyi bilirim” türevinden cümleler kurmak için kıvranıyor dilim, kuru dudağım. Her “adımda” bocalıyorum. Caddesi kan revan düşüncemin, meydanlarda ve istasyonlarda ölüyor on bin görüntüsü benliğin. Yüzüm,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘995 KM’LİK BİR YOLCULUK

995 kilometrelik bir yolculuğa çıkıyoruz, hazır mısınız? Yolculuk nereye? Yolculuğu başlatan, sizi yola davet eden kim? Daha önemlisi, 995 kilometre gibi görünen bu yol, ondan daha uzun. Otuz yıl önceye gidiyoruz. Belleğin girdaplarında dönüp duran, üzerine çok konuşulup yazılan ama aslında belki de görünenin aksine hiç yazılmayan bir döneme… Murathan Mungan’ın son romanı ‘995 km’ ekimde çıkar çıkmaz kitapla ilgili söyleşiler de gündeme gelmeye başladı. Bu söyleşilerin birinden öğrendim aslında bu romanın ilk bölümünün ‘Murathan 95’te yayınlandığını. (‘Murathan 95’i okumadım, bilmiyordum.) Ama zihnimi zorladığımda başka bir şeyi hatırladım: ‘Stüdyo Kayıtları’nda…

Devamını Oku