ÖYKÜ 

MEZARCI İLE KARGA

Donuk, mimiksiz bir ifade ile yaklaşıyor mezara doğru. Üstü başı çok düzgün, güzel ve siyah bir takım elbise giymiş. Çok uzun boylu ve garip bir bıyığı var. Yüzü kemikli, kaşları sürekli çatık… İnsana huzur veren bir yüz değil bu. Hiç sevmem sinirli duran yüzleri. Bu adamınki gözüme daha da çirkin geldi şimdi. Beni yanlış anlamayın. Hiçbir zaman şekilci olmadım. İnsanları, kuşları ya da kedileri tiplerine göre sınıflamam. Fakat bu mezarcının içi… İçinin çirkinliği… İçinin boşluğu… Ne bileyim… O kadar ölü, toprak altındayken en çok o ölüymüş gibi geliyor bana. Yine…

Devamını Oku
ŞİİR 

BİR GARİP GENESIS

– Ⅰ. BİR GARİP GENESIS ya da bizim köyün genesisi –   Bu palmiyeleri buraya Osman koydu Üstüne de palmiye yazan oydu hatta Bir akşam bir yel değer de Yağmurdan kuşkulanırız diye yaptı zahir.   Az ötedeki arkların çukurunu kazarken yanındaydım Nazmi’nin Ağzında tütünü ve çemirlenmiş paçalarıyla Bir susuzluk beklediği Çapayı tutuşundan belliydi Sonra bilumum gıdayı da toprağa onun koyduğu söylenir.   Otoyol kenarlarındaki silolar İsmail’in işiymiş Öyle dedilerdi bir horoz dövüşü molasında Eli değmişken elektrik direkleri, bujiler, şanzımanlar Dip koçanlı yolcu biletleri… Tohumları işlemeye götürürken Kalbinin teklediği rivayet edilir.…

Devamını Oku
YAŞAM 

SESSİZLİĞİN SESLİLİĞİ

Koridorlar… Koridorlar… Koridorlara açılan kapılar… Kapı ardındaki insanlar… Uzun gibi görünen, birbirine paralel iki koridorun tam ortasında oturmuş okuyorum kitabımı. Saat sabahın 10’u. Halledilmesi gereken küçük bir iş var kapıların ardındakilerden biriyle. Beklenti bu yüzden, sabahın bu saatinde… Sıradan bir iş, sıradan bekleyiş derken sesler geldi kulağıma. Konsantre olup dinlemeye başladım. Elimdeki kitaba olan ilgim çoktan bitti. Gözlerim kelimelerde, beynim kelimelerden ziyade duyduğum seslerde. Usulca kapadım kitabı. Aldım elime kâğıdı kalemi, işte tam şu anda okuduğunuz satırlar yazılmaya başlandı ellerimce… 25 kapı var koridora açılan. 25 ayrı dünya, ayrı insan.…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

ÇATIŞMA YOKSA YAŞAMIN ÖZÜ OLAN DEĞİŞİM DE YOK: “MÜKEMMEL GÜNLER”

Wim Wenders’i ilk olarak ‘Berlin Üzerindeki Gökyüzü’ filmiyle sevmiştim. Müthiş katmanlı, felsefi altyapısı güçlü senaryosu ve içerikle uyumlu biçemiyle çok etkilemişti. ‘Mükemmel Günler’ filmini izledikten sonra ise “Hangisi gerçek Wenders?” dedim. Yani birini çeken, diğerini çekmiş olamazdı, o denli estetik bir kopuş söz konusu olamazdı. Biri ne denli derin bir yaşam kavrayışına ve elbette dramaturjik sağlamlığa sahipse diğeri o denli yüzeysel ve zayıftı. Bunun sebebi belli ki ‘Berlin Üzerindeki Gökyüzü’nün senaristinin Avusturyalı yazar Paul Handke olmasıydı. Çok sevdiğim ‘Paris, Texas’ınki de Sam Sheapard’dı. Yani en başa, “İyi bir film ancak…

Devamını Oku
POLİTİKA 

HATIRLAMANIN SESSİZ HAKKI

Bir süredir buradayım ama yokum. Görüyorum ama konuşmuyorum. Konuşursam eksik kalacakmışım gibi, susarsam kabuk tutamayacakmış gibi her şey. Bazen sessizlik bir tür korunak… Ama bazen de sessiz kalmak, olan biteni normalleştirmek gibi geliyor insana. Ve bu ülkede hiçbir şey normal değil. Gündem yorucu değil artık – yıkıcı. Çünkü burada gündem, yalnızca güncelin değil; geçmişin, geleceğin ve kolektif travmaların da ağırlığını taşıyor. Her yeni olay bir öncekini ezip geçiyor. Yaslarımız bile yarım kalıyor. Hatırlamak, direnmenin bir yolu… Ama unutturulmak, sistematik bir tercih! Tezer Özlü bir yerde şöyle yazmıştı: “Kendimi hep başka…

Devamını Oku
YAŞAM 

“YILDA BİR KERE…”

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Bahar ve Biz’ şiirinde dizelediği ve “Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden” dediği günlerdeyiz yine… Adana’dayız… Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin beslediği bereketli topraklar üzerinde, Çukurova’dayız… Dışarıda mis gibi kokan “portakal çiçekleri” ruhumuzu da bir “his” cümbüşüne dönüştürüyor yine… Şairin dediği gibi, “yılda bir kere”… “Yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak/ sevincinden titreyerek…” “Yılda bir kere kendini verir toprak/ yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan…” Portakal çiçeği kokusunun asırlardır verdiği o haz, yaydığı o coşku artık her yıl nisan ayı geldiğinde Türkiye’nin Güney’i, Çukurova’nın merkezi Adana’da karnavala dönüşüyor……

Devamını Oku
YAŞAM 

FLORA’NIN DÜĞÜNÜ

İyi şeyler birdenbire olurmuş. İnsanı bekletmeden gelirmiş güzellikler, öyle demiş büyüklerimiz. İşte, bu yıl bahar da öyle geldi, nazlanmadan, pat diye… Badem ağaçları dantelli elbiselerini giymiş, çiçek ve bahar tanrıçası Flora‘nın düğününe gidiyor. Caddelerde buram buram portakal çiçeği kokusu… Güneş ateşini harlamış, sımsıcak bakıyor. Burkalı hüzünleri, gün batımı kederleri ve boz bulanık hayalleri sandığa kaldırma zamanı… Sarartmadan ama! Gürül gürül bir dünya akıyor şimdilerde dışarıda… Karıncanın ayak sesleri, filizlenişi bir dalın, yaprağa özsuyunun yürümesi, toprağın bağrını yarması bir çiçeğin… Canlanan doğanın senfonik türküsü bu, ölü ruhlara şifa… Varlığın şiirsel devinimi…

Devamını Oku
POLİTİKA 

BOYKOT MU?

Şimdi alışveriş zamanı mı? Acaba ülkenin en yoksul kentinde ışıltılı vitrinlere bakıp ihtiyacımız olmadığı halde mevsime uyan bir giysi mi alsak? Şehirlerin çeperlerinden merkeze ve kentin dört bir yanına yayılmaktayken işsizler ordusu, “Ne olacak bu memleketin hali?” diye efkârlanıp kafayı mı çeksek? Şöyle cıvıl cıvıl bir kalabalıkta, bir AVM’de, buram buram kokusu yayılmış bir kahve mi içsek? Yıllar önce Adana’da, büyük bir mağaza, Babalar Günü nedeniyle tam sayfa bir gazete reklamı yayınlatmıştı. Yaygın bir gazetenin bölge ekinde ürünler tek tek sıralanmış, fiyatlar altına yazılmış ve sayfada, “Ben hayatta en çok…

Devamını Oku
POLİTİKA 

BOYKOTÇU

Bu yazıyı tam 5 sene evvel yazmışım. Bakalım, o günden bugüne ne demişim? * * * “Fransız mallarını boykot edelim” deyince Reis, bir boykot çağrısıdır, bir boykot heyecanıdır başladı sosyal medyada. Evvela listeler yayınlandı. Otomobilde şu marka… Benzinde bu firma… Kozmetik ve güzellik ürünlerinde şu marka… Deri çantada şu marka… Elbisede şu marka… Süt ve yoğurtta şu marka… Tavada şu, tencerede bu marka… Spor giyimde şu, sigortada bu marka… Listeyi inceledim. Araba alacak durumum yok, bir çizgi çektim ona. Araba olmadığına göre benzin almaya da gerek yok, bir çizgi de…

Devamını Oku
POLİTİKA 

ÇETELEMDE BAHAR KAZILI

Asılsız sorgular ile yasaklı sorular arasında geçen ahir zamanın eşiğinde direnişim hainlikmiş, illetine. Dilini dilimden, dirini dinimden ayırırlar, çocuk; ırkını baht bildirir, bildiklerini de haram ederler. “Hepimiz birimiz için!” dersem ne olur? Önce bir “sus” payı verilir, nitekim her koyun kendi bacağından mükelleftir zırvası sakızdır ağızlarında. Oysaki uyarılmıştık, “İlkokul sıralarından başlayarak ‘kendi bacağından asılan koyun’ felsefesiyle yetiştirilenlere asla itibar etmeyeceksin, onların arasından ülkeye yararlı birinin çıktığı görülmedi” denmişti. İlk emrin okumak olduğu silinirdi pekâlâ aklımızdan, kula kulluk edince aslın astarı görünür değildir. Sonra birkaç satırın üstü çizilir tabii ve men…

Devamını Oku