DOSYA ŞİİR DOSYASI 

ŞİİR, GERÇEK VE AŞK: CEMAL SÜREYA’NIN POETİKASINA YOLCULUK

“Şiir, evrenin ikizidir.” İçsel dünyanın derinliklerine ışık tutar, dışsal gerçekliklerin soyut yansımalarını ortaya çıkarır. Evrenin sonsuzluğu, varoluşun karmaşıklığı, insan ruhunun en gizli köşelerinde yankı bulur. Şiir, bu karmaşayı düzenleyen bir ayna gibi her duygu, düşünce ve gözlemi katman katman açığa çıkarır. Tıpkı evrenin farklı boyutlarında süregeldiği gibi evrilen bir anlam arayışıdır. Cemal Süreya’nın şiirinde, aşkın ateşiyle yalnızlığın soğukluğu, ölümün kaçınılmazlığıyla yaşamın canlılığı çelişkisi bir aradadır. Şiir, yalnızca duyguların dışavurumu değil, evrenin sırrını keşfetmeye yönelik bir yolculuktur. Süreya, aşkı yalnızca bir arzu değil, tutku ve içsel hesaplaşma olarak sunar. O, insanın…

Devamını Oku
YAŞAM 

ON DAKİKALIK TATİL OLUR MU?

Zamanımızın kullanım hakkı kime ait? Taksim’den İstiklal’e girerken hemen sağda bir Starbucks vardır. Yıllar önce, İstanbul’a geldiğim zamanlarda genellikle burada nefeslenir, girişteki minik balkondaki masalardan birine oturur, bir yandan kahvemi ve sigaramı içer, bir yandan da caddeyi izlerdim. Caddede yürüyen insanlara bakarken bir şey dikkatimi çekerdi. İstanbul’a turist olarak gelmiş insanlar neşeli, huzurlu bir şekilde sakin sakin yürüyüp dolaşırken İstanbullular aceleyle, koşuşturarak, huzursuz, gergin bir şekilde geçerlerdi önümden. Benzer durum vapur iskelesinde de vardı. Ben kalabalığa karışmayıp bir köşeye çekilir, sonraki vapuru beklerken işinde gücünde İstanbullular iskeledeki vapuru kaçırmamak için…

Devamını Oku
POLİTİKA 

YOLUN AÇIK MI SEVGİLİ YURDUM?

“Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı!” – Hasan Hüseyin KORKMAZGİL Her geçen gün biraz daha, toplu bir yok oluşa doğru sürükleniyoruz. Sahi, biz kaç kere toplu ölümler yaşadık? İş cinayetleri, bombalı eylemler, depremler, yangınlar… Ne kadar da kolay değil mi alınmayan önlemler yüzünden bu dünyaya doymadan göçü gitmek? Ne kadar çok öldük böyle… Gecekondu mahallerine, yoksul semtlere, köylerdeki sıvasız evlere kim bilir kaç bin kere geldi bayrak bayrak tabutlar? Her Türk asker mi doğardı yoksa her yoksul muydu asker doğan? Ekmek almaya giderken başından vurulup ölen bir çocuk düşünün……

Devamını Oku
YAŞAM 

“BİR MANİNİZ OLMAZSA”

Sabah seslenir yüksek bir tepeden: “Karşıla hayatı!” Ne zaman duysam bu iki sözcüğü, içim içime sığmaz. Her gün duyamam. Bir çiçekle merhabalaşırım, güzelliğini överim. Der çiçek usulca: “Teşekkür ederim.” Bir kedi duyar bu sohbeti. Açar gözlerini meraklı meraklı. Başını okşarım, bulaşır sabahın sesi ona da. Yaya geçidinde bekleyen bir köpeğe gelir sıra. “Ne akıllısın sen, nereden bilirsin buradan geçmen gerektiğini diye?” sorarım heyecanla. Gözleriyle anlatır o da nedenini. Bir sarılmayı hak etmez mi şimdi bu masum canlı? Sabahı almışımdır yanıma, sırtım yere gelmez benim. Bir çakıl taşına yazarım sevdiklerimin adını.…

Devamını Oku
POLİTİKA 

YARINSIZLAR KUCAKLAYACAK GELECEĞİ

Her geçen günün dünü arattığı bir yaşamın kıyısında yürüyoruz yarınlara. Belki yarını olmayan yarınsızlarız… Bir sonraki günün yarın olması değildir yarınlara yürümek. Yıllar akıp geçiyor ve bu akış sürecektir. Şöyle geriye dönüp son 20 yılınıza bir baksak geçen sürede biz yarınlara mı yürümüşüz yoksa her geçen gün biraz daha yoksullaşarak sefaletin dibini mi görmüşüz? 20, 21, 22 ya da 23 koca yıl… Neredeyse çeyrek asır! Bu kadar uzun bir zaman dilimine neler sığdırılmaz ki… Kucaklanmış bir gelecek gibi örneğin. Ne geleceği biz yakalayabildik ne de gelecek dediğimiz bizi bekledi. Durup…

Devamını Oku
YAŞAM 

ZEUS’UN LANETİ

Bir kelebek kanat çırptı okyanusun ötesinde, rüzgârı çöldeki şenlik ateşini söndürdü. Rüzgârın sürüklediği bulutlardan ince ince bir yağmur doldu kuyuya. Davudi bir ses yükseldi: “Beni kimse kurtarmayacak mı?” Bir bilici dedi ki: “Kendi kendini kurtaramayanı hiç kimse kurtaramaz.” Bilicinin sözlerini yalnız Yusuf duydu, kaderi bir bedevininkine düğümlü olan Yusuf. Kuyunun kederi katmerlendi. Bir karınca çıktı yuvasından, gürültüsü dağdaki ceylanı ürküttü. Kaçtı ceylan delicesine, bir dağın doruğuna erişti. Cihanı seyreyledi yücelerden, enginlere bir daha inmedi. İki damla yaş düştü gözlerinden, yıldırım oldu. Gözleri kör, kulakları sağır etti. Bir daha hiç ağlamadı…

Devamını Oku
YAŞAM 

AĞAÇLAR YAĞMURU ÇAĞIRIR

Ağaçlar yağmuru çeker, betonlar belayı. Ağaçlar azalıyor, betonlar hızla çoğalıyor. Yağmurlar da çok azaldı. Belalar aldı başını gidiyor. Ağaçlar yağmuru çeker, belayı savar oysa. En basit haliyle anlatmak istedim. Anlaması zor değil aslında! Denklem bu kadar basit! Ağaçlar yağmuru çeker, betonlar belayı. Basite indirgeyip anlatsam anlarlar mı acaba? Anlaması kolay da anlamak istiyorlar mı acaba? Olay anlatmaya çalıştığım kadar basit değil oysa! İnsanlığın sonu mu geliyor yoksa? Ağaçlar yağmuru çeker; yağmur toprağı besler, toprak ana bizi. Yağmur berekettir, yağmur bolluktur, yağmur mutluluktur. Mutlu olmak çok zor değildi belki de. Ne…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘HAYALOGRAFİ’

En sevdiğim şarkıyı dinlerken duyduğum coşkuyla okudum bu kitabı. Edebiyat da tenha bir şarkıdır aslında. 70’li yıllarda doğan arkadaşlar, lise yıllarınızı hatırlayın. Edebiyat derslerinde şair ve yazarların doğum tarihi ve ölüm tarihlerini ezberlerdik. Bunlar sınavlarda karşımıza soru olarak çıkardı. Dönemin edebiyat kuramlarını ve bakış açısını anlamaya çalışmaya yarar gibi gözükse de ezbercilikti bir bakıma. Yazarın ve şairin toplumsal portresini içselleştirmek için yaşadığı yıllardan öte bir bilgiye ihtiyacımız var. Kırılmışlıklarını, kişisel deneyimlerini ve duygularını anlamamız önemli. ‘Hayalografi’nin edebiyat dersleri müfredatına girmesini çok isterdim. Emine Türker Özgen, öykülerinde bizlere Türk edebiyatının önde…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM YAŞAM 

KORONA GÜNLERİ, ÇAĞ YANGINI, GÜNAHKÂR DÜNYA, CAZ MÜZİĞİ VE BENZERİ ŞEYLER

“Bir caz müziği” gibiydi her şey, o kadar kısa, o kadar çabuk; ama etkisi uzun yıllar sürecek kadar büyüktü. Hüzünlü bir senfoni gibiydi hissettiklerimiz; bir cenaze müziği gibi kederli, ağlamaklı. Şairin dediği gibi: “Dağılmış pazaryerlerine benziyordu şimdi istasyonlar”, “gelmiyordu içimizden hüzünlenmek bile”, “gelse de öyle sürekli değildi”… Ne olduğunu tam ayrımsayamadığımız bir duygu durumundaydık. * * * 2019’un Aralık ayında Çin’in adını daha önce duymadığımız Wuhan kentinde ortaya çıkan ölüm virüsünün, kısa sürede dünyayı öylesine kasıp kavuracağını elbette kimse tahmin edemezdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 11 Şubat 2020 günü virüs…

Devamını Oku
YAŞAM 

ANLAT BİRAZ

Kimse hikâye okumuyor artık. Ama herkes herkese hikâye anlatıyor. Cahit Külebi, ‘Hikâye’ şiirinde ne diyordu? “Sen de anlat doğduğun yerleri/ anlat biraz.” Ne anlatayım? Ne vakit bana, “Biraz kendinden söz et” deseler susarım. Sözcükler biter. Cümleler kırılır. Hikâyeme nereden başlasam; serimi nasıl yapsam, düğümü nasıl atsam, çözümü nasıl yapsam, bilemem. Susar kalırım. Yüzüme bakarlar. “Anlatsana” derler. Susarım. Ne anlatayım? * * * O anlarda Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Sadri Alışık ve Ayla Algan’ın oynadığı, bir film gelir aklıma: ‘Ah Güzel İstanbul’ Sadri Alışık, güngörmüş, batmış çıkmış, yine batmış, dibe vurmuş bir…

Devamını Oku