EDEBİYAT 

‘YAŞAMAK NE GÜZEL ŞEY; ÖLSENE DEDİ BANA…’

“Bir köylü toprağını ve öküzünü, bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle seviyorum” diyen Nâzım Usta’nın nüfus kaydında 15 Ocak 1902 yazar. Kendisi de nüfus cüzdanında yazan tarihi doğum günü kabul etmiştir. Acaba bu tarih gerçekten de Nâzım Hikmet’in doğum günü müdür? Nâzım Hikmet’in halasının eşi Memduh Ezine, önemli bir hukukçuydu ve o yıllarda anılarını yazıyordu. Memduh Bey’in oğlu Orhan Ezine, anıları koruması ve sahip çıkması için amcasının kızı Halet Çambel’e verdi. Memduh Ezine’nin anılarında belirtilen tarihe göre, Nâzım Hikmet, 17 Ocak 1902 günü Selanik’te…

Devamını Oku
TOPLUM 

KORONAVİRÜS GÜNLERİNDE BİRAZ ONDAN, BİRAZ BUNDAN, BİRAZ ŞUNDAN…

Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ölüm virüsü Korona’nın 4 ayda dünyayı böylesine kasıp kavuracağını elbette kimse tahmin edemezdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 11 Şubat’ta koronavirüs kaynaklı bu salgın hastalığa ‘Covid-19’ adını verdi. WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, ‘Covid-19’un ‘Corona’nın Co’su, ‘Virus’un Vi’si ve ‘hastalık’ kelimesinin İngilizcesi olan ‘Disease’nin D’sinden türetildiğini söyledi. Dünyayı etkisi altına alan ve resmi açıklamalara göre şimdilik 30 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği, sonraki süreçte ekonomiden politikaya kadar birçok alanda “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” kanaatinin insanlarda oluştuğu bir dönemden geçiyoruz. Kimilerine göre ise,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KORONA GÜNLERİNDE ‘FEMİNİZM VE DOĞAYA HÜKMETMEK’, ‘UYUMSUZ DEFNE KAMAN’

Geçen yıl tam da bugünlerde mayısta Ardahan’da yapılacak ‘Mitoloji Sempozyumu’ için yoğun bir okuma ve çalışma içindeydik. 4-7 Mayıs arasında yapıldı o sempozyum. Yoğun geçen zamanın karşılığı; ülkenin en kuzeyinde bin 583 metrede Kura Nehri’nin kıyısında yeni yeni bahara uyanan bir doğada ciğerlerimize dolan oksijendi, farklı disiplinlerin mitolojiyi yorumlayışına tanıklık etmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni ufuklar kazanmaktı. Ben o sempozyumda Buket Uzuner’in ‘Tabiat’ dörtlemesinin ilk üç cildini –‘Su’, ‘Toprak’ ve ‘Hava’ romanlarını– Türk mitolojisi ve ekofeminizm açısından değerlendirmiştim. Buket Uzuner, ‘Tabiat’ dörtlemesinin ilk üç cildinde okurunu, ‘Uyumsuz Defne Kaman’ın peşine…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AŞK AŞISI (3)

Yıldız Sarayı’nda Sultan Abdülhamit huzurundaki Sadrazam Mehmet Said Paşa ve vezirler ile sarayın hekimbaşısı istişare ediyorlardı. – Mehmet Said Paşa, bre vezirlerim, bre hekimbaşı, bu bize rabbimizin bir cezası mıdır? Yüce Allah bizi imtihan mı etmektedir? Bu kaçıncı kuduz vakasıdır? Bu kaçıncı ölümdür? Mehmet Said Paşa, boyun bükerek: – Sultanım, elimizden geleni yaptık. Payitahttaki tüm köpekleri toplattık. Teknelerle Hayırsız Ada’ya doldurduk. – Peki, bu kadar can kaybına ne diyorsun, hekimbaşı? Hekimbaşı iki büklüm ve çaresiz, adeta ağlamaklı: – Ulu Hünkâr’ım elimizdeki tekmil ilaçlarını en mütenasip şekilde tedarik ediyoruz. Hastalarımızı murakabe…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KÜLE DÖNMÜŞ BİR ZEYTİN AĞACINA SÖYLEV

Yangın yeri buralar. Bak, bu dumanı daha üzerinden gitmemiş yerde, şurada yan yana dizilmiş yatanların köyü vardı. Yıkıma uğradılar. Aslında yıkım değil de, “yakım” demek daha doğru olur. Ha, sen şimdi diyeceksin ki, esasında kim için “yakım” oldu? Bana sorma, onu vicdan diyecek. Bu insana yapılmaz, değil mi? Evet, doğru, yapılmaz belki. Peki, insana yapılmaz da kime yapılır? Mesela, hayvana yapılır mı? Kim hak eder bunu? Bırak onu bunu; biz hak dağıtıcı mıyız? O bunu hak ediyor, bunu verelim; şu diğerini hak ediyor, onu verelim. Herkesin hakkı bizden mi sorulacak,…

Devamını Oku
ŞİİR 

ERDEMLİ OLACAKSIN

Hissederek yaşayacaksın her anını Yüreğini acıtacak soğukta titreyen yavru bir kedi Kendini canlılar âleminde bütünün bir parçası hissedeceksin O bedenin kanserli hücresi olmayacaksın kibrinle Aşk ile sarılacaksın evrensel uyuma Kibrin yenemeyecek insanlığını Saltanat hayal etmeyeceksin insanların acısı pahasına Yüreğinde ta derinlerden çıkarıp hissedeceksin insanlığını Bir köpek kadar merhametin olacak, bir kedi kadar masumiyetin Bir kuş gibi neşe içerisinde hayat vereceksin etrafına Karınca gibi çalışkan olacaksın, yardımlaşacaksın Yükün ağır olsa da sevgi dolu yüreğinle hafifleteceksin yükünü Can vereceksin yaşama, etrafına huzur verecek varlığın İnsanlığının bedeli bir gül bahçesi gibi saracak seni…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AŞK AŞISI (2)

26 Temmuz 1874 Pazar günü Paris’te Seine Nehri’nin kuzey kıyısında yükselen gotik mimarinin en önemli yapıtlarından biri olan Notre Dame Katedrali’nde ayin biteli otuz dakika olmuştu. Cemaatten sona kalanlar yapıyı tek tek terk ediyorlardı. Bu muhteşem binanın batı cephesinde dantel gibi işlenmiş taş duvarlarıyla iki yüksek çan kulesinin arasında kalan görkemli ahşap giriş kapısının önünde Paris Başpiskoposu Guibert ve yanındaki din adamları Paris gündeminin kritiğini yapıyorlardı. Başpiskopos Guibert: – Ulu Tanrıya şükürler olsun ki geçtiğimiz perşembe günü Fransız Ulusal Meclisi’nde yapılan toplantıda Fransa-Prusya Savaşı sırasında hayatlarını kaybedenler anısına görkemli bir…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KOMİSER KEMAL TEFRİKASI / ÇIKSALIN PARKI VAKASI

Geçmişini, anlatıldığı kadar biliyordu. Devletin tayin ettiği anneler ve babalar ne kadarını söylediyse… Abiler ve ablalar gerçeğe ne kadar yakın anlattılarsa o kadar… Yetimhanede işler böyle yürüyordu. Anlatılan kadarını bilmek dışında bir seçenek yoktu. Nasıl olmasını istediğinse, tamamen hayal gücüne kalmıştı. Henüz dört yaşındayken ve annesinin gül kokusu burnundayken kendisini burada bulmuştu Ahmet. Kaç gün ağladığını anlatmak zor. Annesini kaç ay beklediğini bilmek imkânsız. Çok fazla acıdı çocuk kalbi. Çok yandı. Yağan bütün yağmurları, esen bütün rüzgârları kokladı annesinin kokusunu çekebilmek için içine. Henüz lanetler yağdırmayı bilemediği için de bekledi,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

AŞK AŞISI (1)

Gergin görünüyordu. Yıllardır hiç yapmadığı şeyi yapmış, bir haftadır tıraş olmamıştı. Yakın gözlüğünü kutusundan çıkardı. İpini boynundan geçirdi. Burnunun üstüne yerleştirdi. Gazetelikte üst üste duran gazetelerden en üsttekini çekti aldı. Açtı. Manşet, on iki sütundan yüzüne gözüne haykırıyordu: “Fırsatçı Virüsü Salgını” Yeni koronavirüs salgınını fırsat bilip fahiş fiyata mal satanlardan söz ediyordu. Canı zaten çok sıkkındı. İçinden okkalı bir küfür geçti. Yıllar önce babasının savurduğu türden, ağza yakışanından. “Günlerdir ev Mor Gabriel keşişlerinin mağara çilehanesine döndü, tıkıldık kaldık” diye düşündü. Kendi kendine söylendi: – Biz sefil fare gibi kapana kısıldık,…

Devamını Oku
FELSEFE 

PLATON’UN ‘MAĞARA ALEGORİSİ’NE DOĞU’DAN KISA BİR BAKIŞ

Platon’a (Eflatun’a) minnetle… Mağaradan günümüze gelene kadar insan ve insana bağlı üretim ilişkileri toplum içi ve toplumlararası farklılaşma olarak karşımıza çıkmıştır. Bu konuda hikâye mağarada başladığına göre mağaradan dışarı çıkan ile karanlığı gerçek olarak kabul edenin konumlanışı da elbette ki farklılık göstermiştir. Antik Yunan filozofları konuya dair ilk kafa yoranlardır. Özellikle ‘Mağara Alegorisi’ne değineceğimiz için Platon’un ‘Devlet’ eserinde ortaya atılan düşünce, günümüze kadar ulaşan en somut ve anlaşılır örneklerden biri olması nedeniyle dikkat çekicidir. Özetle: “İnsanlar doğdukları an itibariyle karanlık bir mağarada zincirli haldedir. Başlarını sağa ve sola çeviremez, sırtları…

Devamını Oku