YAŞAM 

PARKTA BİR SONBAHAR GÜNÜ

Parkların yanından geçerken, banklarda oturmuş gazete okuyan, sohbet eden, sigara içen ya da öylece oturup boşluğa bakan insanları görürüm. Nasıl imrenirim onlara. Ben bir işe, bir toplantıya, bir randevuya yetişmek için koştururken onlar, öylece oturmaktadırlar. Sakin, kaygısız, telaşsız. Sanki o parkın içinde, o bankların üzerinde zaman yavaşlamaktadır. Nasıl isterim parkın içine girip o banklardan birinin üzerine oturuvermek… Zamanın yavaş aktığı o dünyada biraz vakit geçirmek… Harika bir şey olmalı. Ama… Yapılacak dünya kadar iş vardır. Sadece hayranlıkla bakmakla yetinir, yoluma devam ederim. Ve hep… Bir gün, bir şekilde bu parklardan…

Devamını Oku
YAŞAM 

FOTOĞRAF

Fotoğraf; “çizmek”, “kazımak”, “resim yapmak”, “yazmak” kelimeleri birleştirilerek türetilmiş bir isimdir. Her ne kadar kelime anlamı, “ışık yardımı ile iz bırakmak” olsa da fotoğrafın ne olduğunu anlatmak, tam manası ile birebir sözlük tanımı yapmak oldukça zor olsa gerek. Düşünüldüğünde içerisinde “anı yakalamak” da vardır, “zamanı dondurmak” da, hatta “klasik bir dijital resim” de ihtiva eder. Zıpladığı anda insanı havada yakalayabilen ve orada asılı bırakan bir güçtür fotoğraf; bir yunusun sudan atlama anını yakalayıp havada uçuyor gibi gösterendir de; nesneler hakkında düşünüleni, imgeleri tamamen değiştirebilir. O kadar kuvvetlidir. Kuvvetlidir, ne ki…

Devamını Oku
POLİTİKA 

SAVAŞI OKUMAK

Bir yanda “Mavi Vatan” mücadelesi, diğer yanda kardeş Azerbaycan’ın Karabağ’da “Azatlık” operasyonu. Aklımız bir Akdeniz’de, bir Karabağ’da… Anlamaya çalışıyoruz. Ekranlarda gördüğüm diplomatlar çok yükseklerdeler, sahaya inemiyorlar; kurmaylar ise taktik seviyeden yukarı çıkamıyor. Ne olduğunu anlamak için, ikisini birleştirip anlatalım. Bir savaşı okumak için önce, en üstte yer alan “politik katmana” bakmak gerekir. En üst katmandaki siyasi/diplomatik mücadelede, hasım tarafın tecrit (yalnızlaştırma) edilmesi amaçlanır. Yalnız kalmış hedef ülke, çoğu kez kararlı bir mücadele veremez. Yani mücadeleye en üst katmanda ya üstünlükle başlarsınız ya da yalnızlığın sıkıntısı gücünüzü azaltmaya başlar. Mavi Vatan’a…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

MAVİLER, PORTAKALLAR, YILDIZLAR…

O akşam bir kadın yaşamı sorguluyor. Bir adam umutları çoğaltmaya çalışıyor. Mevsimlerden yine sonbahar; aylardan eylül, ekim, kasım… Kadın gökyüzüne bakıyor bir süre. Ve haykırıyor: “Ey yıldız! Parlak yıldız! Senin kadar dik durabilir miyim?” Mevsimlerden sonbahar; kadın yaşamı sorguluyor, adam susuyor. * * * Kadın o akşam içinden geçen tüm hisleri, tüm düşünceleri önce yıldızlarla paylaşıyor; ardından adama duyumsatıyor. Adam, kadına bakıyor; kadın, adama bakıyor. Kadın bir kâğıt alıyor eline ve şunları yazıyor: “Son zamanlarda çevremde olan biten birçok şeyden uzaklaşmaya başladım. Benimle yaşıt insanlar çok yalın, anlamsızdı. Caddede yürürken…

Devamını Oku
TOPLUM 

KORONAVİRÜS GÜNLERİNİ YAZMAK, NOT ETMEK, KAYIT ALTINA ALMAK (10)

10’uncu yazı… Pandeminin ilk zamanlarında, biraz da sokağa çıkma yasaklarının olduğu günlere denk geldiği ve gündem yoğunluğu sebebiyle haftalık olarak hazırladığım bu diziyi, ‘yeni normal’ ile birlikte aylık olarak sürdürüyorum. Okurlardan önemli geribildirimler geliyor. Dolayısıyla dünya ve Türkiye’den koronavirüs temalı haberleri biriktirmeye devam ediyoruz, edeceğiz. Dünyada koronavirüs vakası sayısı 35 milyona yaklaştı, ölü sayısı 1 milyonu geçti. ABD’de ölü sayısı 210 bin civarında. Ölümlerde ABD’yi 145 bin ile Brezilya takip ediyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 2 Ekim akşamı açıkladığı bilgilere göre, Türkiye’de koronavirüsten ölenlerin sayısı 8 bin 325. DEPRESYON, PANİK…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

MİNİMAL ÖYKÜLER (1)

—GÜNAH— Bahçe duvarı üzerinden sarkan ağacın dalları nimetlerini ikram ederken penceresinin önündeki küçük kıza, günahkâr olmamak için elini bile sürmeden baktı ışıldayan meyvelere. Annesine daha çok inanmaktaydı henüz. * * *  —İNCİR AĞACI— Cılız bedeni, ince uzun parmaklarının kavradığı dallardan güç alarak bir çırpıda tırmanırken incir ağacına –yeni gelin ablasının bahçesinde– aklına gelen uyarıları yazıyordu belleğine: “İncir dalı kırılgandır!” “İncir sütü yakar adamı!” “Ham olanı koparma!” “…bir de… taş duvarın dibinde boy atmış bal incirden yerken çabuk tut elini! Komşu bahçenin sahibi Bahittin, hani her gün o kocaman kurt köpekleriyle…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

HÜCREM DÖRT DUVAR; YALNIZLIĞIM BENİ BOĞAR!

279 gündür bu hücrede tutuluyorum. Karanlık, nefes almanın, hatta hareket etmenin bile çok zor olduğu bu yerde sonumun ne olacağını bilmeden bekliyorum. Etliye sütlüye karışmadan, huzurlu bir hayat yaşarken içine düştüğüm şu duruma bak! Aslında sakin bir hayatım vardı. Çevremde benim gibi yaşayanlar, keyfimize bakar, günümüzü gün ederdik. Karışanımız olmazdı pek. Kimi zaman, genelde de haftada bir aramızdan seçtiklerini bazen gönüllü bazen de zorla alır götürürlerdi. Gidenler, korkuyla karışık bir heyecanla uyarlardı bu emirlere. Korkarlardı; çünkü zorbalıkla götürüldükleri çok olurdu. Heyecan duyarlardı; çünkü mutlu sona inançlarını kaybetmek istemezlerdi. Karşı koyamadıklarını…

Devamını Oku
YAŞAM 

OLAĞANDIŞI BİR BULUŞMA

Asma çardağından etekleri yarı kurumuş düşen ilk asma yaprağının sesi, yaralı bir kuşun yere düştüğünde çıkardığı sese benzer. Küçük yeni yapraklar çıkarması boşuna bir çabadır. Filiz vermeden yeşeren yaprak eski tazeliğini bulamaz çünkü. Doğanın ilk yaralı sesidir o ilk yaprağın düşerken çıkardığı ses, öleceğini biliyordur. Doğanın yeniden yeniden hayat bulması ise her şeyin mümkün olabileceğini hatırlatmaktadır. O, mucizevi güne hazırlandığının ayrımında olmadan özenle giyindi gideceği yere. Dizleri yırtık bir kot pantolon üzerine göbek hizasında, ara sıra tenini gösteren kemik renginde askılı ve dar bir penye giymişti. Kulaklarına yeşim rengi taşın…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘ÜÇ KIRMIZI GÜVERCİN, ALIN YAZIMIZI ÇİZİYORLAR IŞIKTA…’

Ağustos geldi geçti, eylül geldi geçiyor; ekim de, kasım da gelip geçecek ömrümüzden. Ve bizim; zamanı ay ay, mevsim mevsim yakalamaya çalışma gayretimiz bıkmadan usanmadan devam edecek. Aylarla özdeşleştirdiğimiz şiirler de, yazılar da mevsimlerle birlikte değişecek; sözcüklerle buluşurken kâh baharda neşelenecek, kâh güzde hüzünleneceğiz. Belki de pastırma yazı zamanında; Yunan şair Yorgo Seferis’in dizelerini okuyacak, içimizdeki zorbayı biraz olsun uzaklaştıracağız: “Battı artık akrep burcunun parlak yıldızı/ insanın içindeki zorba uzaklaştı./ Artık sevecektir bu ışıkta/ daha önce hiç sevmemiş olan./ Ve sen sayısız pencereleri açık/ koca bir evde bulursun kendini/ önce…

Devamını Oku
YAŞAM 

KORKAK RUHUMUZ AÇ KALBİMİZİ DOYURAMIYOR

Paracelsus, “Zehri zehir yapan dozudur” diyor. Paracelsus yaklaşık 500 yıl önce Avrupa’da bu sözü söylerken, bizim topraklarımızda da adı kayıtlara geçmeyen kendi halinde bir ata, “Çok muhabbet, tez ayrılık getirir” demiş. Birbirleri ile çok ilgisiz gibi görünse de, her iki söz de aynı şeyi söylüyor aslında: “Ne kadar hoşunuza giderse gitsin, sizi ne kadar mutlu ederse etsin, ne kadar muhteşem olursa olsun; her şeyin kararını bilin” diyor, “Kararını bilmeyip aşırıya kaçarsanız zehir olur o size” diyor. Uyarıyor açık açık, “Öldürür!” diyor. Her iki söz de ne kadar doğru, değil mi?…

Devamını Oku