EDEBİYAT 

KANARYA

Kapıyı çalmadı Ahmet Bey. Anahtarını çıkardı, kilide soktu, sessizce çevirdi… Ayaklarının ucuna basarak girdi içeri. Elindeki kesekâğıdını arkasına sakladı ve bağırdı evin içine: “Ben geldiiiim!” Hatice Hanım, kocasını karşısında görünce şaşırdı. Oturduğu sedirden aceleyle kalktı, Ahmet Bey’in yanına gitti, “Hoş geldin, bey” dedi şaşkın ama mutlu bir ses tonuyla. Yere serili yatakta yan yana yatan çocuklar seslere uyandılar, babalarını gördüler ve fırladılar yataktan, “Babam gelmiiiiş!” diye bağırarak… Bir anda evin içi hareketlendi. Hatice Hanım çocuklara bağırdı: “Yatın yatağınıza! Gece yarısı bağırıp durmayın. Mahalleli de bir şey var sanacak!” Ahmet Bey…

Devamını Oku
EĞİTİM 

Z KUŞAĞI, MODERN YAŞAM VE ANTROPOLOJİ ÜZERİNE

Antropolojinin eğitim çalışmalarından öğrendiğimiz en kıymetli şeylerden biri, insanlığın fiziksel özellikleri araştırıldığı zaman yalnızca yetişkinler üzerine incelemeler yapmakla kendilerini sınırlamıyor oluşları. Pedagojik antropolojiden ve kuşak araştırmalarından yola çıkarak şunları söylemek istiyorum: 2000-2018 arası doğduğu varsayılan kuşak, dijital dünyanın gerçek sahipleri. Az bilinen ama çok mühim yanları; doğayı bütünüyle, tüm renkleriyle kucaklayıp sahip çıkıyor olmaları. İnsanları, kitapları, gezegenleri önemsiyorlar.  Özgürlük ve insan hakları söz konusu olduğunda atalarına nazaran daha hızlı ve keskin reaksiyon alıyorlar. Bunu bazen sadece “pasif direniş” ile yapıyorlar. Yetişkinlerce anlayışsız olmakla eleştirilmelerine rağmen aksine Z ve Y kuşakları…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DON KİŞOT

Rosinante’nin motorunu çalıştırdı. Saçlarını arkasında toplayıp kaskını taktı. Rosinante’nin kişneyişleri “Artık gidelim” diyordu, kırmadı atını, bastı gaza. Rüzgârı hissetmeye başlayınca özgürlüğün rüzgâr koktuğunu düşünürdü. Tüm şehri ardında bırakmak istercesine sürüyordu atını. Sigara isteği şehri ardında bırakma isteğinin önüne geçmişti, Rosinante’nin yularını çekip durdu. Rosinante’yi bağlayıp kaskını çıkardı. Saçları dağılırken yıldız kaydı, dilek tutamayacağı yıldızlardan biri daha kaymıştı, işte. Bankın köşesine otururken zırhından bir sigara çıkarıp yaktı. Bu zırhı yeni almıştı ve birilerinin ona motorcu ceketi demesi onun için önemli değildi, zırh zırhtı. Birilerine bakarsa, o birileri çok şeyler söylüyordu ve…

Devamını Oku
YAŞAM 

EYLÜLLE AĞLAŞMAK

Eylülün gözyaşlarına dokunuyor musun, bak yağmur yağıyor. Dokunuyor musun gözyaşlarına sonbaharın? “Eylülle ağlaşmak” diyoruz biz bu hüzne: “Eylülle konuşmak”, “eylülle göz göze gelmek”, “eylüle aşkı öğretmek”… Hüzün ve aşk! Hüzün ve sevgi! Hüzün ve susmamak! Susmayacağımız bir mevsim sonbahar. Duyguların konuşkanlığıdır bu mevsim. Eylüle aşkı öğreten, eylülle göz göze gelen, eylülle konuşan bir mevsim… * * * Yalnızlığın ve sessizliğin dönemecinde buluşuyoruz biz bu gece yarısı. Geceleri seviyoruz; gecelerin karamsarlığına, gecelerin katran karası düşlerine âşığız. Bir tutam hüzünden, bir tutam aşktan alıp ortaya bir eylül fotoğrafı çıkarıyoruz. Eylülün gözyaşlarıyla sonbaharın…

Devamını Oku
TOPLUM 

ERKEKLİK VE ÜNİFORMA

Işıl Özgentürk… Birkaç gündür sosyal medyanın gündeminde; şiddetli şekilde taarruz edenler var, kızanlar var, hakaret edenler var, destekleyenler var, eleştirenler var, “Olmadı be, Işıl!” diye sitem edenler var. Irkçı diyenler var. Kürt düşmanı diyenler var. Kadın düşmanı diyenler var. “Tecavüzcüleri aklıyor” diyenler var. “Yaşamın gerçeklerinden uzak” diyen var. “Yaşlanmış, ne dediğini bilmiyor” diyen var. * * * Peki, mevzu ne? * * * Mevzu şu: Bir uzatmalı çavuş, Batman’da bir genç kadını günlerce alıkoydu, tecavüz etti. Kadın şikâyetçi oldu. Uzatmalı çavuş gözaltına alındı, serbest bırakıldı. Tecavüzler sırasında kadına, “İstediğin yere…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

DÜNYA EDEBİYATINDA FANTASTİK/BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK

Fantastik, 17’nci yüzyıldan sonra edebi eserlerde yer almaya başlamış bir kurgulama türdür. İngiliz korku romanlarında yer alan doğaüstü varlıklar, canavarlar, hayaletler roman kurgularının içine geçmiş ve böylece gerçekliğe aykırı durumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Tam anlamıyla 18’inci yüzyılda Fransa’da edebi bir tür olarak kabul edilmiştir. 20’nci yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan ve yeni edebiyat biçimlerine uyum sağlayarak değişikliğe uğramış ve sadece perili evleri, şatoları, şeytanları anlatan bir tür olmaktan uzaklaşmıştır. Bu kurgulama türün yaygınlaşması, 1634’te Kepler Samnium’un ‘Rüya ve Cyrano de Bergerac’ın Öteki Dünyası’ adlı eserinde Nodier’in 1920’li yıllarda kurduğu çılgınlar okuluyla…

Devamını Oku
YAŞAM 

İÇİM ANLATTI, BEN DİNLEDİM

O’nun 52 yılının çok kısa hikâyesi… “İsis, adını ‘sen’ koyardı, geleceğini bilebilseydi eğer…” Haziran ayının son günleriydi. Adana sıcağının içe işlemeye başladığı zamanlar… Buğdayın hasadı bitmiş çoktan. Yüzlerde bereketin verdiği huzur var. Gözlerde ise hasretle beklenen hayatın başlangıç ateşi… Çukurova’nın artık daha güzel olacağını herkes biliyor. Herkes bekliyor. Genlerinin başköşesine kurulmuş elmacık kemikleri, köklerinin izi. Gözlerinin hafif çekikliği de… Yüzün ise güzelliklerin toplamı. En seçkin organlardan kurulmuş özel birlik. Zapt edemeyeceği hiçbir kale yok gibi. Herkes hissettiriyor bu öznelliği, sen de hissediyorsun. Prenses geçer, bütün çiçekler açar. Keyifli zamanlar, Ceyhan sokaklarında…

Devamını Oku
POLİTİKA 

MİLYONLARIN KADERİ VE KİŞİSEL HAKLAR

Muharrem İnce için “Parti kuracak mı, kurmayacak mı?” tartışmalarının yaşandığı günlerde yazdığım bir yazıydı. Güncelliğini yitirmiş gibi görünen bir konu olmasının ötesinde bu konuya bir bakış açısı getirmesi açısından yine de paylaşmak istedim: 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen Abdullah Gül için CHP bütün gücüyle hukuksal engelleri kullanarak Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalışıyordu. Bu çaba bana göre çok doğru bir çabaydı, ben Gül’ün adaylığının ülkenin geleceği için bir felaket olacağını düşünenlerdendim. Zira şeriatçı ve dinci kökenden gelen bir siyasetçiydi. Öyle de oldu. Ben bugün dünyada yaşanan evrensel demokrasi anlayışının yetersiz…

Devamını Oku
TOPLUM 

KORONAVİRÜS GÜNLERİNİ YAZMAK, NOT ETMEK, KAYIT ALTINA ALMAK (9)

2019’un son günlerinden itibaren dünyanın, 2020’nin Mart ayından itibaren de Türkiye’nin ana gündemi koronavirüs. Her yeni güne bu ölümcül virüsün etkileriyle uyanıyoruz. Mart dedik, nisan dedik, mayıs dedik; ne olduğunu anlamadan bir yazı geçirdik; şimdi düşleriyle gerçekleriyle eylül zamanını soluyacağız. Sonbahar, kış nasıl geçer, yeni baharlara nasıl uyanırız, bilinmez. Açıklanan resmi verilere göre, dünyada koronavirüs vakası sayısı 25 milyonu geçti, ölü sayı 850 bin civarında. 185 bine yaklaşan ölü sayısıyla ABD dünyada başı çekerken; ABD’yi 122 bin ölüyle Brezilya takip ediyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 31 Ağustos akşamı açıkladığı istatistiklere…

Devamını Oku
GEZİ 

DAĞKUZÖREN, AĞAÇLARIN GÖLGESİNDE…

“Doğa sabrı sever.” – Gogol Eduardo Galeano, karısı Helena’nın rüyalarını anlatır kitabında. Bazen ben de kendi rüyalarımı anlatırım yazılarımda. Der ki Galeano: “Gündüzleri hikâye anlatılmaz. Hikâyeler gece anlatılır; çünkü kutsallık geceleyin yaşar ve hikâye anlatmayı bilenler, ismin yalnızca ismin isimlendirdiği şey olduğunu bilerek anlatırlar hikâyelerini.” Aslında bir nevi, hikâye anlatıcısıyım. Bir günün hikâyesi yaşanır satırlarımın arasında. Gün ışığı sessiz bir otlağa yayılır gibi gecenin gölgelerini süpürüyor. Işık uykumun derinliklerine erişemiyor, soluğum yavaşlıyor, üşüyorum, beden ısım düşüyor, kaslarım kasılmaya başlıyor ve bilinç kapım örtülüyor. Alarmın sesini duyuyorum. Gözlerimi açmaya çalışsam da…

Devamını Oku