BEKİR COŞKUN’UN ARDINDAN
-ÇANAKKALE-
Seçimlerle iktidarın belirlendiği bir ülkede yöneticiler o ülkenin aynasıdır. Halkın kültürünü, yaşam kalitesini, dünyaya bakışını yansıtır. Bu sadece ülke yönetimine özgü de değildir. Aynı zamanda kurumların yönetimi, özel sektörün yöneticileri için de geçerlidir. Bu, birbirini tetikleyen reaksiyon gibidir. Daha önceki yazılarımda yazdığım gibi bugünün iktidarı, 12 Eylül 1980 askeri yönetimince ülkede oluşturulan yaşam kültürünün yansımasıdır.
Ülkede gelir dağılımının bozuk olması, hukukun adaletli işlememesi, medyanın yandaşlaşması, yalakalığın artması, ordunun cemaatleşmesi, çalışan insanların güvencelerden yoksun kalması, ekonominin istihdam yaratmayan yapıya dönüşmesi, üretim ekonomisinin rant ekonomisine dönüşmesi, eğitim sisteminin kişiliksiz, bilgisiz, düşünmeyen nesil yetiştirmeye yönelik olmasının belirtileri iktidara gelmiş dar dünya görüşüne sahip yöneticilerin konuşmalarından, davranışlarından, hedeflerinden daha ilk günlerden görülüyordu.
Toplumun tanıdığı “aydın” zannedilen bazı yazarlar tek tek iktidarın yalakalığını yapmak üzere satın alınarak taraf değiştirirken Atatürkçü, aydınlanma devrimlerinden yana insanlarda tedirginlik her gün daha da artıyordu.
Öte yandan iktidar yöneticileri; okumayan, sadece hayran olduğu lidere ne yaparsa yapsın güvenen, hiçbir şaibeye, yolsuzluğa, rezalete aldırmayan, ülkeyi riske sokan, beceriksiz dış politikalara rağmen ülkenin kahramanlık gösterisi yapan cahil ve şoven çoğunluğunu oluşturan bir kitlenin idolleri haline geldiler.
Böylesi şartlarda dahi bu halkı rencide edeceğini düşünen aydınlar ve yazarlar pasif uyarılarla yetinip bu cahil ve şoven kitleyi pohpohlamaya devam ediyordu, onların en doğru kararı verdiğini, halkın yanılmadığına dair nutuklar atıyorlardı.
İşte, böyle bir dönemde Bekir Coşkun, “Kral çıplak!” dedi.
Halk dalkavukluğu yapmak yerine “Göbeğini Kaşıyan Adam” olarak tanımladığı kitlenin ne kadar aldırmaz, vurdumduymaz olduğuna vurgu yapıyordu Hürriyet gazetesindeki 3 Mayıs 2007 tarihli yazısında. Ülkenin çağdaş medeniyet hedefinden hızla kopan, giderek yoksullaşan, dinci, totaliter bir yapıya dönüşmesine aldırmadan sadece kendini eğlendirip etrafında yarattığı felaketin aldırmazlığı içinde hayatını sürdüren kitlenin adıydı artık “Göbeğini Kaşıyan Adam”.
Akıllara kazındı, çok tartışıldı, devasa mitinglerden çok daha etkiledi, çok daha fazla ses çıkardı.
Tıpkı Aziz Nesin’in “Bu toplumun yüzde 60’ı aptal” sözleri gibi. Bugün hâlâ tartışılan, konuşulan bir etkiye sahip olması gibi…
Bütün tepki ve öfkelere rağmen halkın cehaletine, aldırmazlığına, boş vermişliğine, ülkenin giderek bataklığa sürüklendiği halde celladına âşık kitleye koyduğu teşhisle bu durumdan kaygı duyan insanların gönlünde taht kurdu. O, bunu yazdığında gazetesinden kovulacağını biliyordu.
Bu tavrından ödün vermemesi, sonraki yazılarında da cehalet ve aldırmazlığa karşı takındığı keskin tutum ülkenin vatandaş profilini çok iyi tanımlıyordu.
Öyle ya, bunlar kendi kendine gelmemişti iktidara, sadece iktidarı eleştirmek boş bir çabaydı. Her şeye rağmen onları iktidarda tutan kitle bütün bunların suç ortağıydı. Bugün Bekir Coşkun’un ne kadar haklı olduğunu çok daha net görebiliyoruz.
Seni, cesaretinden dolayı kutluyoruz ve her zaman saygı ve minnetle anacağız.
Huzur içinde uyu, Sevgili Bekir Coşkun.