POLİTİKA 

MİLYONLARIN KADERİ VE KİŞİSEL HAKLAR

Muharrem İnce için “Parti kuracak mı, kurmayacak mı?” tartışmalarının yaşandığı günlerde yazdığım bir yazıydı. Güncelliğini yitirmiş gibi görünen bir konu olmasının ötesinde bu konuya bir bakış açısı getirmesi açısından yine de paylaşmak istedim:

2007 yılında Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen Abdullah Gül için CHP bütün gücüyle hukuksal engelleri kullanarak Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalışıyordu. Bu çaba bana göre çok doğru bir çabaydı, ben Gül’ün adaylığının ülkenin geleceği için bir felaket olacağını düşünenlerdendim. Zira şeriatçı ve dinci kökenden gelen bir siyasetçiydi. Öyle de oldu.

Ben bugün dünyada yaşanan evrensel demokrasi anlayışının yetersiz olduğunu ve geliştirilerek uluslararası hukuk sistemine bağlanması gerektiğine inanıyorum. Bu çağda, bulunduğumuz süreçte dünyada yaşanmakta olan ulusal bağımsızlık anlayışının mevcut gerici ve yobaz yönetimlerin inisiyatifinde olan ülkelerin insanlarının emperyalizmin hegemonyasında bilinçsizce seçtiği yönetimlerce ezildiği ve açlığa mahkûm edildiği gerçeği çok sayıda örnek ülke ile gösterilebilir.

Din-vatan-millet edebiyatıyla hakları göz ardı edilen, cahil büyük çoğunluğun ezdiği ilerici ve aydın insanların da böylesi vahşi bir güç karşısında elleri kolları bağlanmaktadır.

Ülkelerin uluslararası hukuk mahkemelerinde hesap verebildiği ve yaptırım uygulanabildiği bir dünya düzeninden yanayım. Ulusların tarihleri, geçmişte yaşanmış düşmanlıklarını bir yana bırakarak insanı odak alan bir birliğe yönelmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu da ancak emekçi sınıfının enternasyonal dayanışması ile olabilir.

Dinler böyle bir düzenin önündeki en büyük engeldir. Düşmanlık psikolojisinde ulusal ayrılıklardan katbekat daha fazla din faktörü öne çıkmaktadır. Dinlerin hepsi sözüm ona barışçıdır; ancak dünya tarihinin en büyük savaş ve katliamlarının sebebi dinsel inançlardır.

Dinler, insanın toplumsal nefretinin kaynağıdır.

Ülkemizde 2007 yılında yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde kendini aydın statüsüne sokan bazı yazarların yazdığı yazılar üzerine çok düşündüm. Çünkü ülkenin yönetimi toplumun yaşantısını doğrudan etkileyen bir etmendir. Kişinin o makamı hak etmiş ya da etmemiş olması önemsizdir. Geri kalmış toplumların algısının bu yöntemle yanıltılması çok kolaydır. Önemli olan, o makama seçilecek kişinin çağdaş, bilimsel, entelektüel bir bakış açısına sahip olmasıdır. Ülke, yaşayan insanlar topluluğudur. Bunun halka unutturularak bu büyüklükte bir sorumluluğa karşı böyle bir kariyerin kişisel hak olarak görülmesi ve gösterilmesi topluma saygısızlıktır.

Gerçek algı odağı; ülkenin milli geliri, gelir dağılımındaki adalet, hukuk ve eğitim olmalıdır. Kişinin kendi hayat kalitesini her şeyin üstünde tutması önemlidir. Ancak bu seçim, kendini entelektüel yerine koyan kimi köşe yazarlarınca topluma böyle sunulmaktadır. Onlar utanmadan “Onun hakkı”, “Bunun hakkı” diye ahkâm kesmekteydi.

Bu yazarlar Abdullah Gül’ün hakkının yenmemesi gerektiğine dair salya sümük duygu sömürüsü yaparak halkımızın vicdanını yaralamaması konusunda uyarmıştı. Seçmen kendi kaderine yönelik seçim yaptığını unutup kendini arabesk yorumların akışına bıraktı.

***

Bugün işte yine böyle bir dönüm noktasındayız. Şimdiki konumuz ‘Muharrem İnce’. Ülkemizin kaderi ile ilgili yaptığı çok ciddi hataların ya da kasıtların hesabını vermeden karşımıza bir partinin genel başkanı ve kurucusu olarak çıkmayı hayal ediyor.

Yine bazı yorumcular Muharrem İnce’nin kişisel çabalarının CHP içerisinde karşılık bulmadığını söyleyerek onu savunmaya çalışıyor.

Öte yandan CHP’nin lider odaklı bir parti olmasının ülkenin olmayan demokrasi kültürü ve gelecek açısından umut kırıcıdır. Parti içerisinde muhalefeti, itirazları önleyen lider odaklı sistemle ülkenin demokratikleştirebileceğine inanmak zordur. Parti genel başkanlarının görev sürelerini sınırlandırma yoluna gidilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir.” – Albert Einstein

CHP sorunu” ülkenin sorunudur.

Bu kötü gidişattan nasıl kurtulacağız, bunun hesabını nasıl ve kimler tarafından verilecek, nesillerin geleceği ve hayatı bir hiç uğruna, üç-beş adamın hakkı uğruna yok oluyor. CHP çok hızlı bir şekilde değişmeli; liderlik, zaman sınırlı olmalı, başarısızlıkların hesabı verilmelidir.

20 yıl önce bizden daha kötü durumda olan bazı ülkeler bizim yaşam kalitemizden iki-üç kat daha iyi duruma gelebilmişken, ülkemizin siyasetinin iktidarıyla ve muhalefetiyle topluma hesap vermesi gerekir.

Gittikçe düşen yaşam kalitemiz nedeniyle, geçim ve çocuklarımızın geleceği uğruna ülkemizi terk etmeyi düşünmediğimiz bir gün bile yaşayamaz olduk.

Senin geleceğin söz konusu iken, boş vereceksin Muharrem’in hakkını.

Kendi siyasi geleceğini programlayan, sözüne güvenilmeyen bir liderle çağdaş, uygar bir toplum yaratılamaz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar