GEZİ YAŞAM 

KAHİRE-KOSOVA-ARNAVUTLUK-KUZEY MAKEDONYA HATTI – 2

Priştine’nin küçük ve oldukça şirin bir başkent olduğunu söylemiştim. Altıgen şeklinde yapılmış saat kulesi, Aziz Nikola Ortodoks Kilisesi, 1461 yılında inşa edilen Fatih Sultan Mehmet Camii, Osmanlı’nın savaş meydanında ölen tek padişahı I. Murat’ın mimarisi günümüze kadar korunmuş olan türbesi, yüksek rakımda kurulmuş bol oksijenli Germia Parkı görülmesi gereken yerler. Priştine; tarihsel olarak iki olaya ev sahipliği yapmış olmasıyla önem kazanıyor. Birincisi; Türkiye Devrimci Hareketi’nin önder komünistlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın doğduğu kent olması, ikincisi ise Kosova Kurtuluş Ordusu’nun (UÇK) simge komutanlarından Âdem Yaşari’nin yanındaki 53 kişiyle birlikte katledildiği köyün Priştine’de…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

SÖZCÜKLERE SIĞINMAK

Karmaşa ve dinginliğin yaşamı algılayışımız üzerine ne denli etkisi olduğunu tanımlamak, hissetmekten daha zor şüphesiz. Her güne yeni bir gündemle uyanmak, sonuçsuz bırakılan birçok meselenin zihnimizde yankılanıp durması; karmaşanın toplumsal bir mesele olmaktan öteye giderek bireysel bir döngü halini almasını da beraberinde getiriyor. Sonuçsuzluğun unutmayı zorlaştıran, zihnimizin daha çok yorulduğu bir süreç olması da tükenmişliğimizi açıklamaya yetiyor. Tam da burada son yüzyılı her yönüyle açıklamaya yeten bir kavram bize olup bitenleri açıklıyor: “Yabancılaşma”. Hepimizin rutin adını verdiği ve alışık olduğumuz süreç ne zaman zihnimizi köreltir? Sabahları gündüz kuşağında, akşam ise…

Devamını Oku
YAŞAM 

ESKİ ZAMANLARA UZANAN KÖPRÜ

“İşte öyle” deyip bitirmek istediğim hikâyeler var. Ama bitmiyor. Haliyle yeniden başlayamıyor da… İnsanı da yeniden başlatabilen bir düğmesi olmalıydı mesela. “Bu olmadı, bu böyle yaşanamadı!” deyip kendini kapatıp açabileceği bir düğme… Bir çıkış olmalıydı.. Bir çıkış… Ne hoş laf! Bütün karamsarlıklardan, hayal kırıklıklarından, hüzünlerden, üzüntülerden kendini sıyırabileceğin bir çıkış… … E, tabii, yaşanılan olumsuzluklarla büyüyor, olgunlaşıyor ve sen oluyorsun, bunu biliyoruz. Lakin yaşarken insana müthiş acılar hissettiren o duygu zamanları olmasa mıydı sanki… Ya da olsaydı da bu denli acıtmasaydı… Böyle acı çekerek büyümeseydik. Tadı çıkmazdı, değil mi? Siyah…

Devamını Oku
YAŞAM 

ANNELERİN SAVUNMA REFLEKSİ

Genellikle annelerde gördüğüm bir davranış var: Çocuklarını ya da sevdiği insanları savunma refleksi. O insanlarla ilgili olarak kendilerine herhangi bir şey söylendiğinde ya da bir sohbet ortamında öylesine bile olsa konuşulduğunda bu refleks hemen devreye giriyor ve savunma başlıyor: “Tamam, yaptığı yanlış ama onun da haklı sebepleri var…” “Aslında onu demek istememiştir…” “Şundan dolayı öyle davranıyor…” “Öyle bir şey söylemez o…” “Bugünlerde kafası biraz dağınık, o yüzden…” Bu örnekler çoğaltılabilir. Genetik kodlamayla mıdır yoksa öğrenilerek midir bilmem ama bu davranış şekli olduğu gibi çocuklara da geçiyor. Ancak küçük (ya da…

Devamını Oku
YAŞAM 

KIRIK CAMLAR

Görünmez olmak bir süper güçken bizler daha fazla görünür olmanın derdindeyiz. Daha çok beğenilmek, sesimizi daha çok duyurmak, ön saflarda olmak, hatta hep birincilik madalyasını kapmak peşindeyiz. Oysaki insan ne kadar görünür olursa o kadar açık oluyor darbelere, yaralanmaya, kırılıp dökülmeye; tam da bir hedef tahtasına dönüyor. Kırık Camlar Teorisi’ni duymuş muydunuz? Teori, 1969 yılında suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun yaptığı bir toplumsal deneye dayanıyor. Amaç insanları suça iten ya da suçu engelleyen durumları ortaya koymak… Deneyde, zengin bir semtte bir arabaya çekiçle vurulur ve aracın camı kırılır. Birkaç saat içinde…

Devamını Oku
YAŞAM 

BAŞKA BİR HAYAT MÜMKÜN

İnsanoğlu ne zaman yeni bir yaşamı arzular ya da arzuladığı hayat hâlihazırda yaşadığından ne kadar farklı olabilir? Başka bir hayat mümkün müdür? Okuduğumuz bir kitap, izlediğimiz bir film ya da gördüğümüz bir resim hem ruhumuzda hem de bakış açımızda rengârenk ve ani bir değişim-dönüşüm meydana getirebilir. “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” diye başlar Orhan Pamuk, ‘Yeni Hayat’ romanına ve bizi sihirli bir yolculuğa çıkarır. Bu, kapağını açtıktan sonra tüm kitaplar için geçerlidir. ‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’ gibi her kitabın içinden bambaşka bir cin çıkar. Bizi uçan bir…

Devamını Oku
YAŞAM 

YIRTIK UÇURTMA

İnsan yaşamının en saf ve yapmacıksız dönemi çocukluktur. İnsana iyi gelen, mutluluk veren oyunlar sadece masum çocukluk yıllarındaki oyunlardır. İnsan büyüdükçe kirlenir, doğallıktan ve içtenlikten uzaklaşır. Toplumun ona dayattığı sahte, yapmacık ve sevimsiz rollere bürünür. İnsan büyüyüp de masumiyetini ve saflığını yitirince oyunlar da değişir; zevk vermeyen, tehlikeli bir hal almaya başlar. Khaled Hosseini’ye minnet mi duymalı yoksa nefret mi hiç bilemiyorum. ‘Uçurtma Avcısı’nı okuduktan sonra insan kalbinin aynı hızla çarpması mümkün değil, paramparça oluyorsunuz çünkü. “Dünya artık bir daha hiç/ bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?” diyor ya Didem…

Devamını Oku
YAŞAM 

YENİ YIL İLE DERTLEŞME

Ne badireler atlattık, ne kırıklıklar yaşadık. Az sevindik, çok üzüldük. Köy yanarken saç tarayanı görüp ne çok kızdık. Cumhuriyet tarihinin en zorlu yıllarından birini daha yaşadık. Zor zamanlar geçirdik hep birlikte… Kâh umudumuz baltalandı kâh cesaretimize oynandı. Adaletle, merhametle verdik en büyük sınavımızı. Nereden çıktığını kestiremediğimiz en şeytani düşüncelerle başlatmak zorunda kaldık savaşımızı. Mermimiz asalet, silahımız adaptan şaşmadı. Domatesin yetişemediği güneşsiz yerlere göndermeye meylettik çoluğumuzu çocuğumuzu. Yine de bilendikçe bilenen kindarlığa karşı, oturduk bir su kenarına, gülümsedik dalgalarla inadına. “Hayat, bizi kendi sınırlarımızın ötesine sürüklerken bile bir su kenarında oturup…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİLMEK YA DA BİLMEMEK; ARTIK TÜM MESELE BU!

“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” Meşhur paradoks… Çözebilene aşk olsun. Doğrusu hem çok okuyan hem de çok gezen birisi olarak bildiğim tek şey, insanlara dair pek de bir şey bilmediğimdir. (Burada biraz Sokrates’ten ‘ç-alıntı’ yapmış olabilirim.) Küçük hesaplar peşinde koşanların, burnu Kaf Dağı’na değen megalomanların, kendi kusurunu hasıraltı edip başkalarınınkini duvara asanların gizemini çözemedim mesela. Sahte hayatlar yaşarken aynalara kendi yüzleriyle bakabilen insanların ikiyüzlülüğünü sindiremiyorum bir türlü. Bir gün öyle bir gün böyle davranan turnusol kâğıdı kılıklı insanlara tahammül edemiyorum mesela. Herkes bir oyundur tutturmuş gidiyor. “Anlamıyorum. Oyun…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİR İNSANSEVMEZ OLARAK ARTHUR SCHOPENHAUER’UN AŞKA METAFİZİKSEL BAKIŞI

Arthur Schopenhauer, 19’uncu yüzyılda hem düşünce hem de edebiyat dünyasında etkili olmuş; yaşadığı döneme, özellikle ahlak felsefesine getirdiği özgün öğretilerle damgasını vurmuş önemli bir filozoftur. O, dünyayı “kötü bir dünya” olarak tanımlar ve kendisi de tam bir kötümserdir. Ona göre hayat anlamsız ve boşunadır. Mutluluğun ulaşılmaz bir amaç olduğunu söyler. Ona göre gerçek ahlaklılık, dünyadan el etek çekerek her türlü istek ve hazdan yüz çevirmektir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde annesiyle olan sorunlu ilişkisi, onun “kadınlar” ile sağlıklı ve olumlu ilişkiler geliştirememesine neden olmuştur. Bu yönüyle onu Cemal Süreya’ya benzetirim. Ama…

Devamını Oku