YAŞAM 

HİÇ

Deniz manzaralı, bahçesinde güzel bir yüzme havuzunun, güneşte pırıl pırıl parlayan bir çimenliğin bulunduğu, mermer merdivenli, mermer salonlu, kocaman kapılı, kocaman avizelerle süslü, şöyle on beş – yirmi odalı bir evimizin olması fena olmazdı hani, yaşardık içinde mutlu mesut.

* * *

Öyle bir evin görkemli bahçe kapısının önüne şöyle siyah ya da beyaz, tekerleğinden camına kadar her yerinin ışıl ışıl olduğu lüks bir otomobil yakışmaz mıydı? Otomobil uçar giderdi, biz de içinde keyif yapardık, ne güzel.

* * *

Öyle bir otomobil, herkesin kolay kolay giremediği, girenin de neredeyse servet ödeyerek çıktığı bir restoranın önüne, mesela Bodrum’da, sosyete dünyasından, sanat ve spor dünyasından ünlülerin geldiği bir restoranın önüne yakışmaz mıydı?

* * *

Öyle bir eve, öyle bir otomobile sahip olan, öyle restoranlarda yemek yiyebilen biri olarak, yılda 2-3 ayı Avrupa ülkelerini dolaşarak geçirmemiz, çocuğumuz Amerikan vatandaşı olsun diye, Amerika’daki hastanelerin doğum hizmetlerinden faydalanmamız ne güzel olurdu.

* * *

Fakat bizler milliyetçi, mukaddesatçı insanlarız, hep Amerika’da, Avrupa’da gezecek değiliz ya, ülkemize de faydamız olmalı. İstanbul’da 2, İzmir’de 1, Mersin’de 1, elimiz değmişken Antalya’da 1; yayla olmadan olmaz, Trabzon’da bir evimiz olsa, ne tatlı olurdu.

* * *

Kazandığımızı hep eve yatırırsak, maazallah, işler kötüye gidince ne yapardık? Onun için sağda solda birkaç ortaklığımız, birkaç şirketimiz olsaydı, ne güvenli olurdu.

* * *

Bu kadar hayal yeter, haydi, gerçeğe dönelim.

Bunların hiçbirine sahip olmadan da yaşamak mümkün değil mi?

Yanlış ifade ettim, şöyle mi demeliydim:

Bunların hiçbirine sahip değiliz; ama yaşıyoruz…

Belki de şöyle demek lazım:

Bunların hiçbirine sahip olmadan da yaşıyoruz…

Yok, bu kez “de”, “da” fazlalık oldu:

Bunların hiçbirine sahip olmadan yaşıyoruz…

En iyisi şöyle diyelim:

Bunların hiçbirine sahip olmak şart değil, yaşamak için…

Bu daha iyi oldu sanki.

* * *

Yaşamak için bunların hiçbirinin şart olmadığını öğrendiğimde yaşım 14 ya da 15’ti; yaşamayı bunlara bağlayan arkadaşlarımla yollarım ayrıldı.

Sonra ne yaptılar onlar; deniz manzaralı, havuzlu evlere, lüks otomobillere kavuştular mı, bilmiyorum.

* * *

Şimdi 41 yaşındayım ve birkaç gündür sokaklarda amaçsız yürürken kendi kendime şöyle diyorum:

Kimseye yağ yakmadan, inanmadığını yazmadan, kimseye iftira atmadan, laf taşımadan, insan satmadan yaşamak mümkün. Ben bu dar kafamla 41 yaşıma kadar geldiysem, bir 41 sene daha taşır beni bu dar kafam, niye olmasın?

* * *

Önüne gelene yağ yakan, inanmadığını yazan, iftira atan, laf taşıyan, insan satan arkadaşlarla yolu ayırmıştım, çok oldu.

O arkadaşlar ne kazandı acaba?” diye düşünüyorum bazen.

Ben ne kazandım?” diye bakıyorum…

Hiç…

Ben ne kaybettim?” diye bakıyorum…

Hiç

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar