ÖYKÜ 

NERİMAN DA MUTLU OLMAYI İSTERDİ

Neriman en yakın arkadaşımdı benim. Sapsarı saçları omuzlarına dökülen, yanaklarında gamzesi olan, balıketi, güzeller güzeli, merhametli bir kızdı. Geceleri karanlıktan korktuğu için uyurken lambasını söndüremez, kediden, böcekten, kötü kalpli insanlardan korkar, korktuğunda da çocuk gibi hıçkırarak ağlardı. Bundan üç sene önce annesini ve babasını trafik kazasında kaybeden iyi yürekli arkadaşım… Neriman’ı üç sene önce tanıdım ben de. Ağustos ayındaydık. Telefonum çaldı. Arayan amcamdı. “Seher, nasılsın, kızım?” Sesi biraz buruk, biraz çekingen, belli ki bir şeyler var. “Bizim komşular, başın sağ olsun. Kızları Neriman var. Seninle aynı üniversiteyi kazanmış. Kalacak yeri…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

MUHAYYİLELERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

“…esasa ait olan bu küçük yanlış…” – Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ Muhayyileleri Ayarlama Enstitüsü ilk olarak hangimizin zihninde belirdi, içtimai sesimize onca rehberlik eden bu büyük teşkilatlanma ne şartlar altında ihdas oldu, hatırlamak pek bir müşkülatlı, pek bir teferruatlı. Yine de zihnimin bir sonbahar rüzgârındaymış gibi savrulup giden yaprakları arasında, enstitünün daha doğduğu an kalplerimizdeki yerini çabucak bulduğunu, fert olma çabasındaki Halit Bey’e bir güneş gibi parladığını, hayattaki yerini bir kez daha arayan benim içinse belki de vakit geçirecek bir araç olarak göründüğünü itiraf etmeliyim. Halit Bey, tası…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

BADEM AĞAÇLARI

“Demek ki – ben Sebastian Knight’ım” – Vladimir Nabokov, ‘Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı’ Ahmet Sipahi, badem ağaçlarının çıplak dallarını karların örttüğü bir kış günü doğdu. (İlk satırın böyle bir kesinlik arz edeceğini kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim. Oysa doğduğu mahalleye yeniden gitmem, o zamanın bütün hamile kadınlarını elinden geçiren mahallenin meşhur ebesiyle biraz sohbet etmem [Kadıncağız divanda oturmuş sokaktan gelip geçenleri izliyordu, gelini bize iki sade kahve yaptı, gerçek adını söyledim, Ahmet’in annesinden, babamızdan söz ettim; gözleri yılların yorgunluğunu taşıyan yüzünün ortasında çakmak çakmak yanıyordu, hastaneye yetiştirememişler, bir koşu gitmiş,…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KÜTLE

“Bloch sanki gittikçe genişleyen çemberler halinde etrafına yayılıyordu.” – Peter Handke, ‘Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi’ Eskiden tanınmış bir basketbolcu olan Ahmet Blok’un, şimdilerde batma noktasına gelen spor mağazası bir haftadır kepenk indirmiş, kaldırımdan gelip geçenlerin kiminde hüzün kiminde merak uyandırarak öylece bekliyordu. Blok, içeriden muhasebecinin istediği bazı evrakları almak için kepengin kumandasına bastı, kepenk itaatkâr bir edayla kıvrılırken bir an evvel içeri girmek isteyip kafasını kepenge vurdu, yoldan geçen yaşlı bir kadın ona baktı, “Ayy!” dedi. Blok, başındaki zonklamaya aldırmadan hemen mağazanın arkasındaki küçük büroya geçip çekmeceleri karıştırmaya başladı. Masadaki…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KORİNT’İN DÜZENİ – II. KISIM (YER ALTI KENTİ)

“Cennetten bahsediyor sanır insan, öyle yazılmış, dedi Korin kadına.” – László Krasznahorkai, ‘Savaş ve Savaş’ Böylece Korint’in kafasının içinde olup biten şeylerin hiçbir hükmü kalmamış çünkü Korint biraz daha ileri gittiği takdirde Macaristan’a dönmekten başka çaresi kalmayacağını anlamış, her şey aniden sessizleşince pencereye gidip kuzgunun konduğu çatıya bakmış ama kuşu görememiş, zaten hava pusluymuş, birazdan kar yağacak gibiymiş, hava öyle soğukmuş, yatağa uzanıp arşivde elyazmasını bulduğu o anı kafasında yeniden canlandırmaya çalışmış ama becerememiş, çünkü o andan sonra olup biten şeyler o kadar yoğun ve dolu doluymuş ki sanki tüm…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KORİNT’İN DÜZENİ – I. KISIM (NEW YORK)

“Melek kıpırdamadan duruyor ve Korin’in sırtından tarafa bir yere bakıyordu; Korin öte yanına döndü ve dedi ki: ‘Ben de baktım. Hiçbir şey yok orada.’” – László Krasznahorkai, ‘Savaş ve Savaş’ Zaten daha en başından böyle bir şey açıkçası pek de beklenmediği için Korint’in ne yapmaya çalıştığı hakkında söylenenler, sanki öğleden sonra rüzgârında çalınan bir ıslık gibi havaya karışıyor, söylenip söylenmediği belli olmayan bu sözlerin gidişatı ve varmak istedikleri yer hakkında söylenen diğer şeylerle birlikte bu şeyler, yani Korint’in yapmaya çalıştığı şey hakkında söylenenlerle bu söylenenlerin nihai amacı hakkında söylenen ama…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

EDİBE MAS’IN GÜNDÜZ DÜŞÜ

“Bir yaz günü öğleden sonra Bayan Oedipa Maas, Tupperware partisinden eve döndü.” – Thomas Pynchon, ‘49 Numaralı Parçanın Nidası’ Bir ağustos günü öğleden sonra Edibe Mas, pastaneden eve döndü. Ne zamandır görüşmediği üniversiteden arkadaşını gördüğü bu can sıkıcı buluşma için cehennemi andıran bir günü neden seçmişlerdi ki? Bir üst dönemden arkadaşları Sevim, iş için şehirdeydi, nasıl olmuşsa olmuş, kendine bir günlük bir boşluk yaratmış, o boşluğa da Cavidan’ı, Gülseren’i ve Edibe’yi sıkıştırmayı başarmıştı. Oysa telefonları çaldığında ve karşıdaki hayat dolu ses onları bir günlüğüne şehre davet ettiğinde, üçü de yazlıklarında…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

SİYAH ÇANTADAKİ NOT

“Bunca Bottin’i ne yapacaksınız?” – Patrick Modiano, ‘Karanlık Dükkânlar Sokağı’ Ben, her şeyim. O akşamüstü, bir kafenin terasında oturan, soluk ve aç bir gölgenin iştahıyla etrafa yayılmak isteyen, tuhaf bir arzuyla dolup taşan bir adam. Güneş, on dokuzuncu yüzyıl tarzı iki binanın arasından batarken, huş ağaçlarının yapraklarını da sanki beraberinde götürmek istiyordu. Geçip giden gri bulutlara yetişmek isteyen birkaç yağmur damlası hâlâ camekânda oyalanıyordu. Hutte’nin ayrılmadan önce masaya bıraktığı siyah deri çantaya uzun uzun baktım. Çantayla alakalı hiçbir şey söylememişti. Sulandırdığı konyağını yavaş yavaş içmiş, güneyde geçireceği emeklilik günlerinden bahsetmişti.…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

FERİDUN’UN KAYGILARI VE KIRMIZI OJE

Her şey güzel olacaktı. Birbirini seven iki insan birlikte üretecek, paylaşacak, sevinecek ve acılara beraber göğüs gereceklerdi. Yağmurlu bir sabah aynı pencereden uzaktaki uzun boylu servi ağaçlarına bakarken Feridun elini Göksel’in omzuna götürmüş, bu hayatın onsuz bir anlamı olamayacağını o anda anlamış, toprak kokusunu duyumsarlarken geciktiğini düşündüğü sözler etmişti Göksel’e. “Seni seviyorum.” Uzun ve ateşli bir sevişmenin tesirindeyken Göksel’i sevmek, Göksel’i yanında ve yakınında hissetmeyi istemek Feridun için çok anlamlı ve kolaydı. “Benimle evlenir misin?” Servi ağaçlarının yapraklarından yağmur damlaları düşüyor, sokaklardaki çukurlar çamurlu sularla doluyor, köpekler sığınacak bir çatı…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KOŞAN ÇİNGENE

Koşuyorum. Ben hep koşarım. Aklımda Hayriye’nin sütun gibi bacakları, mis kokan saçları, diri bakan gözleri… Ah Hayriye, yanımda olsan! Koşuyorum. Zevkimden koşmuyorum. Bir iç dökümü, bir anlık rahatlama… Evden siyah, kısa şortumu giyip mahalleden hızlı adımlarla uzaklaşıyor, ana caddeye çıkınca kaldırımda kocaman adımlarla yürüyor, sonra da zihnimin hızına yetişmeyeceğimi anlayınca koşuyorum. Esmer tenime, tombulluğuma, kısalığıma, biçimsiz suratıma aldırmadan koşuyorum. Yanımdan uzun boylu, ağızları ve burunları ve gözleri yerli yerinde erkekler geçiyor. Onlar koşmuyorlar ama benden hızlılar. Kocaman adımlar atıyorum demiştim ya ne kadar kocaman olabileceğini siz tahmin edin. Komik çocuğum,…

Devamını Oku