ÖYKÜ 

BİR NEBZE NEFES

Apartmanların arasında sıkışıp kalan meyhanenin loş ışıkları altında, kadehlerin biri iniyor biri kalkıyordu. “No Smoking” afişini kuşatan sigara dumanından üstündeki yazı zor seçiliyordu. Meyhanenin müdavimlerinden Metin, Cemal ve Nihat, ara sokağa bakan cam kenarında her zamanki yerlerindeydi. Astım hastası Nihat ara ara öksürük nöbetine tutuluyordu. Her nöbette kızaklı pencereyi geriye doğru itip yüzünü bıçak gibi kesen rüzgâra çevirerek derin derin buz gibi temiz havayı içine çekiyor, bir nebze ciğerlerini rahatlatıyordu. Yarım saat kadar sonra masanın müdavimi üç kadim dosta bir yabancı eklendi. Emekli subay Emin Eşencan. Meyhane tıklım tıklımdı, tek…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

BENİM ADIM VAKKAS KAYMAZ

Vakkas arabayı göl kıyısında durdurdu. Akşam çökmüştü. Ay ışığı durgun su yüzeyinde pırıltılar halinde oynaşıyordu. Karşı kıyıda, farklı renklerde şehir ışıkları seçiliyordu. Sarı, beyaz, mavi, yeşil… Günlerdir yağan yağmurdan olacak, su seviyesi yüksekti. Beyaz Fiesta’nın etrafındaki ağaçlar tatlı bir rüzgârla salınıyordu. Genç adam yan koltuktaki nişanlısına döndü: “Nasıl bir tanem? Manzara güzel, değil mi?” Zübeyde’nin gözleri kapalıydı. Başını cama yaslamıştı. Uzun, siyah saçları yüzünün bir bölümünü kapatıyordu. Bu haliyle melek gibi görünüyordu. Vakkas, nişanlısının saçlarını okşadı. Bazıları inanmasa da, onu gerçekten derin bir aşkla seviyordu. “Ah be Zübeyde’m…” diye mırıldandı…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

SİDİK KOKULU ADAMLAR

Çok insan tanıdım, çok insanla dost oldum, çok insanla seviştim. Tanımadığım insanları iki günde hayatımın merkezine aldım. Onlara sarıldım. Beraber uyursak yaralarımızın iyileşeceğine birbirimizi inandırdık. Sarı duvarları olan, pencereleri hep açık, kapısı hep kilitli, yatağı her zaman dağınık evimde yeni bir güne uyandım. Balkonda saksının içinde can çekişmekte olan domatesin toprağı sıcak havanın ve kavurucu güneşin etkisiyle çatlamış, domates yapraklarını büzmüş, benim onu görmemi bekliyordu. Belki bir bardak su ile hayata dönerdi. Dönmeli miydi, bilmiyorum. Annem öldükten sonra çiçeklerine, domatesine sahip çıkacağıma dair söz vermiştim mezarı başında. Ancak daha önce…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

GÖKSEL DÜZEN

“İşte, o zaman aydınlanma gelir. – Ah, evet, düzen vardır ve ona erişilebilir.” / Olga Tokarczuk, ‘Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde’ Aptal oradaydı, sırada, Asabi’nin hemen önünde; zamanı çoktan geçmiş yerdeki sosyal mesafe uyarısının etrafında, yörüngedeki sarsak bir gök taşı gibi dolanıyor, uzayın gayrimeşru oğlu misali, kız arkadaşının, yani Kararsız’ın gösterdiği beyaz elbiseyi isteksiz gözlerle takip ediyordu. Kararsız, koşar adım başka bir reyona gidince Aptal’ın hareketleri daha da gevşedi, bir sağ bacağına bir sol bacağına yaslanıp telefonunu incelemeye koyuldu. Zavallı, yani kasiyer, en öndeki müşteri olan Nakitsiz’e, yani nakdi olmayan…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

SINAV

Sabah serinliği yerini bunaltıcı bir havaya bırakacağının ipuçlarını vermeye başlamıştı ki boyaları solmuş eski bir araç ilkokul binasının olduğu sokağa girdi. Binanın önündeki dar sokak erkenden gelip park eden araçlar tarafından tek taraflı kapatılmıştı. Tek bir aracın ancak geçebildiği sokakta park olanaksız olunca araç birkaç dakikalık yürüme mesafesindeki arsaya yöneldi. Depremden dolayı henüz imar planındaki çok katlı konut projesinin gerçekleşemediği ve yakınındaki yüksek yapıların alaycı bakışlarıyla çevrelenmiş alana zorlukla park etti. Komşu yapılardan atılan atıklarla çirkin bir görüntü oluşturan arsada birkaç yavru köpek akşamdan atılmış yemek artıklarına burunlarını gömmüş, neşeli…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

FEVKALADE FECRİ

“Gatsby, yeşil ışığa, yıldan yıla önümüzden geri çekilen o heyecan verici geleceğe inanıyordu.” – F. Scott Fitzgerald, ‘Muhteşem Gatsby’ Sanırım her oğul gibi giderek babama benziyorum. Kendisi tuhaf bir adamdı. Fabrikanın yanındaki limon bahçelerinde yürüyüşe çıkmışken birden durur, uzaklara, limon ağaçlarının ardında saklanan gizemli ve anlaşılmaz bir şeye dalıp gitmiş gibi şöyle derdi: “Bak, oğlum! İnsanlar bu ağaçlar gibidir. Hepsi birbirine benzer. Ama bu ağaçlara dikkatli baktığında göreceğin gibi insanlar da birbirine hiç ama hiç benzemez.” Artık iyi göremeyen kahverengi gözlerinden belli belirsiz bir parıltı geçtiğini fark eder, sözlerinin manasını…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

PAMUKTAN DAHA BEYAZ HAVİN

Simsiyah uzun gür saçları, upuzun kıvrık kirpikli çimen yeşili iri gözleri, dolgun kiraz dudakları, uzun boyu ve kıvrımlı düzgün vücuduyla Havin, öyle güzeldi ki! Mardin’in küçük bir köyünde doğmasa; kanatlarını takıp yılbaşı defilelerinde tek adımı trilyon olan hatunlardan teki de o olabilirdi. Ama o, köyde doğmuştu ve muhtemelen nenesi, dedesi ve diğerleri gibi ‘doğduğu yerde ölecek’ insanlardandı; küçük bir dünyada kapalı, kendi içinde evlenen, çoğalan, ektiğini yiyip sağdığını içen, zamanı gelince de ölen. Köyünün yer aldığı ülkenin gerçeklerinden bihaber, hırssız, belki küçük ama ‘daha mutlu’ bir dünya… 15 yaşına girdiği…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KOMİSER KEMAL TEFRİKASI / FISTIKLI BAHÇE SOKAK CİNAYETİ

Yine mi diye öfkesine hâkim olmaya çalışarak iç geçirdi Kemal Komiser. Telsizden, bir erkek tarafından sokakta bıçaklanarak öldürülmüş kadın anonsu geçiyordu arka arkaya. Fıstıklı Bahçe Sokak’ta olmuştu. Otuzlu yaşlarında, siyah uzun saçlı, üstünde beyaz gömlek ve mavi kot pantolon olan bir kadın kanlar içinde yerde yatıyordu. Olay yerine ilk varan ekip, kalbinden ve karnından bıçaklandığını bildirmişti. Arabasının sirenlerini çalıştırıp hızla oraya doğru hareketlendi. Büyük acılar yaşamasına neden olan, o sokağın sonundaki mezarlık aklına geldi. Unutmaya çalıştıkça bir şekilde karşısına çıkıyordu o üzücü gerçek. Bilmediği oğlunun, bilinmeyen güçler tarafından kendi karakolundan…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KÖPEKLER VE AŞKLAR

Beni buraya getirdiklerinde öyle korkmuş ve üşümüştüm ki hayatımın bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Dağların arasında ufacık bir köy, birkaç çiftlik, birkaç ağaç, bolca koyun ve inek… İleride bir göl olduğundan dahi haberim yoktu. Anneme veda edemeden beni kucağından alıp gecenin bir vakti beni ıslak kulübeye bıraktılar. Titriyordum. Tüylerim diken diken olmuştu. Ev sahibinin oğlu merakla beni görmeye çalışıyor, babası saatin geç olduğunu, ertesi gün istediği kadar benimle oynayabileceğini ona söylüyordu. El kadardım, gece nasıl bitecekti, bilmiyordum. Elleri kocaman, sırtı geniş ve inek pisliği kokan sahibim boynuma…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

YA AŞK, YA YALNIZLIK!

Hayal gücünün ateşi, bedeninin ısısını gittikçe artırıyordu. Gece ve gündüzün ayırdına varmadan, zamanı düşünmeden yazdın. Yağmurda ıslanan sardunyanın kokusu, suyla birleşmeyi bekleyen ezilmiş limon kabuğunun kokusuna karışmıştı. Kahvenin içine birazcık portakal suyu döktün. Birkaç yudumdan sonra zihnin berraklaştı. Hayallerinden daha güçlü bir şey var mı, henüz bilmiyordun. Bunu öğrenmek sabır ve nezaket gerektirir. Hangi mayalı içkinin yanında hangi yemeğin yeneceğini bilmek de öyledir. Zamanın gidişi gibi, önünden rüzgâr gibi geçti; bakışlarında, neşe, sevinç ve coşkuyla. Geçerken dudaklarını okşarcasına sildi. Elinin ayasından parmak uçlarına kadar uzanan uzun bir silişti. Bir kadeh…

Devamını Oku