GEZİ 

TANRIÇA ARTEMİS’İN İZİNDE, EFES ANTİK KENTİ’NDE…

İzmir seyahatimin son gününde, antik dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’nın da bulunduğu Efes Antik Kenti’ndeyim. Efes’in koruyucu tanrıçasının mabedi maalesef günümüze ulaşamamış. Yine de şehirdeki pek çok görkemli yapıt, şaşırtıcı biçimde hâlâ ayakta.

Burası sıradan bir ören yeri değil. Dolayısıyla gördüklerimiz sadece harabeler değil. Meydanlarıyla, caddeleriyle, anıtlarıyla, binalarıyla koca bir metropol bu gezdiğimiz.

Şehrin geniş caddelerini arşınladıkça şaşkınlığım ve hayranlığım bir kat daha artıyor. Her şey o kadar büyük bir özenle, özveriyle inşa edilmiş ki… Kemerli kapılardan sütunlara, nişlerdeki heykellerden küçük oymalara ve bezemelere kadar müthiş bir emek var burada. O dönemin sanatçılarının, maharetli ellerinin emeği tabii ki. Bu noktada kendi kendime sormadan edemiyorum: Bugün, sahip olduğumuz bu teknolojiyle, bizler bu kadar güzel bir şehir inşa edebiliyor muyuz? Bence cevap hayır!

Öğle vakti olmasına rağmen hava gayet güzel… Fotoğraf çekme çılgınlığına tutulmuş her milletten turistin arasından geçip gidiyorum. Hafif bir esinti yüzümü yalıyor. Antik Yunan’ın müzlerinin –ilham perilerinin– fısıltıları adeta kulağıma çalınıyor.

Küçük bir amfi olan Odeon’u ve belediye binası Prytaneion’u geride bırakıp Kuretler Caddesi’ne çıkıyorum. Cadde, ismini mitolojideki yarı tanrı varlıklar olan Kuretler’den almış. Biraz ileride müthiş kemerli kapısıyla Hadrian Tapınağı’nı görüyorum. Şehre ziyarete gelen Roma İmparatoru Hadrian’ı onurlandırmak için yapılmış.

– Hadrian Tapınağı –

Antik kentin simgesi ve bence en güzel yapısı olan Celsus Kütüphanesi dikiliyor karşıma. Nefesim kesiliyor. M.S. 106 yılında ölen Efes Valisi Celsus’un anısına oğlu tarafından yaptırılmış bu bina, aynı zamanda bir anıt mezar. Kütüphanenin batı duvarı altında ise Celsus’un lahdi bulunuyor. “Ölenin adını yaşatmak için ne güzel bir yöntem” diye düşünüyorum binanın cephesini incelerken.

Kütüphane ile karşı tarafındaki Aşk Evi –o zamanların genelevi– arasında gizli bir geçit olduğu ve Efesli evli erkeklerin bu geçidi sıkça kullandıkları söyleniyor. Ben söylentilerin yalancısıyım.

– Celsus Kütüphanesi –

Efes Antik Tiyatrosu –diğer adıyla Büyük Tiyatro– bir tepeye oyulmuş devasa bir taht gibi görünüyor gözüme. Sahnesi yıkılmış olsa da oturma alanları gayet iyi durumda. Kim bilir kaç gladyatör şan, şöhret ve para uğruna çıktı bu sahneye… Kim bilir kaç kişinin kanı döküldü… Gözlerimi kapatıp tiyatronun alabildiğine dolu olduğu zamanları hayal etmeye çalışıyorum. Şehrin yöneticileri vakur bir şekilde localarında otururlarken tribünlerde insanlar coşkuyla haykırıyor: “Öldür, öldür, öldür…” Bu tiyatro aynı zamanda İsa’nın havarilerinden St. Paul’un Hıristiyanlığı yaymak için ilk vaazlarını verdiği yer.

– Efes Antik Tiyatrosu –

Turistlerin çılgınca fotoğrafını çektiği yere dönüp bakınca gülümsüyorum. Alacalı renkte şirin bir kedi, binlerce yıllık sütun kalıntısının üstüne çıkmış yatıyor. Gördüğü ilgiden pek rahatsız değil gibi. Alanda pek çok kedi ve köpek görmek mümkün… Bir zamanların büyük metropolünü şimdi onlar koruyor.

Büyük tiyatronun karşı arasındaki modern binada bulunan Efes Deneyim Müzesi’ne giriyorum. Dijital sanatın tüm imkânlarıyla oluşturulmuş, müthiş bir görsel ve işitsel şov ile Efes’in geçmişine tüyler ürpertici bir yolculuk yapıyorum.

EFES’İN KURULUŞ EFSANESİ

Antik Yunan’da şehirlerin kuruluşları hep bir kahramana ve efsaneye dayandırılırmış. Efes’in kurucu kahramanı ise Androklos’muş.

Atina kralı Kodros’un cesur oğlu Androklos, Ege’nin karşı kıyısını keşfetmek için dayanılmaz bir istek duyuyormuş. Önce, o zamanların önemli kehanet merkezlerinden Delphi’deki Apollon Tapınağı’nda kâhinlere danışmış. Kâhinler ona balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söylemişler. Genç prens ve beraberindekiler Ege’nin lacivert sularına yelken açmışlar. KaystrosKüçük Menderes– nehrinin ağzındaki körfeze gelince burada karaya çıkmaya karar vermişler.

Ateş yakıp tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yaban domuzu balığı alıp kaçmış. Androklos’un aklına Delphi’deki kâhinlerin sözü gelmiş ve kehanetin gerçekleştiğini anlamış. Buraya bir şehir kurmaya karar vermiş. Kurduğu şehir ise Ephesus, yani Efes’miş.

HELENİSTİK DÖNEM

M.Ö. 1050’li yıllarda Yunanistan’dan gelen göçmenler şehre yerleşmeye başlamış. Artemis Tapınağı çevresinde bulunan şehir, daha sonra Büyük İskender’in generallerinden Lisimahos tarafından yeniden kurulmuş.

M.Ö. 356’da adını unutulmaz kılmak isteyen bir adam, Herostratus, güzelim Artemis Tapınağı’nı yakıp kül etmiş. Şehrin koruyucu tanrıçası Artemis o gün orada değilmiş. Çünkü aynı gün, tarihin en büyük fatihlerinden Büyük İskender’in doğumunda bulunuyormuş.

Herostratus’un yaptığının vandallık olduğunu bilsem de onun tarihe kalma telaşını gayet iyi anlıyorum.

ROMA DÖNEMİ

Roma İmparatoru Agustus zamanında şehir Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu 200 bine kadar çıkmış. Bu dönemde Efes; şairlerin, müzisyenlerin, düşünürlerin, matematikçilerin, hekimlerin uğrak yeri olmuş. Anıtsal yapıların çoğu, şehre bu süreçte inşa edilmiş.

M.S. 4’üncü yüzyılda limanın Küçük Menderes’in taşıdığı alüvyonlarla dolması üzerine şehirde ticaret gerilemiş. İmparator Hadrianus, limanı birkaç kez temizletmiş ama nafile… Farklı zamanlardaki depremlerle ağır hasar alan şehrin sakinleri, Efes’i terk etmek zorunda kalmış.

– Zekeriya Ünal –

EFES’İN ARTEMİS’İ

Antik Yunan mitolojisinde Artemis, Apollon’un kız kardeşi ve bakire bir avcı tanrıçadır. Kardeşinden bir gün önce doğup Apollon’un doğumu sırasında annesine yardım etmiştir. Annesinin doğum anında çektiği acıyı gördüğü için asla evlenmemeye yemin etmiştir.

Efeslilerin taptığı Artemis ise bundan oldukça farklı…

Efesli Artemis, Anadolu’nun doğurganlık ve bereket tanrıçası Kibele’nin bir tezahürüymüş aslında. Kibele inanışının Efes’e nasıl geldiği, Artemis’e nasıl dönüştüğü ise bilinmiyor.

37 memeli olarak tasvir edilen Efesli Artemis bu şehirde vahşi doğanın, bitki örtüsünün, doğumun ve bereketin tanrıçası olagelmiş. Baharın gelişi için yapılan kutlamalarda şehir sakinleri “Efes’in Hanımı”na şükretmişler.

– Efesli Artemis –

ARTEMİS’İN EFES’İ

Efes Deneyim Müzesi’ndeki turun son ayağında, başında tacıyla Artemis çıkıyor karşıma. Müzeye girmeden taktığım kulaklıklardaki ses onun sesi. Şehrini hiç terk etmediğini söylüyor tanrıça. Rüzgârlarda, bitkilerde ve hayvanlarda yaşamaya devam ettiğini belirtiyor. “Tüm Amazon kadınlarının yüreğindeyim.” diyor ayrıca.

Müzeden çıktığımda etrafıma daha bir dikkatli bakıyorum. Belki bir ağacın arkasında “Efes’in Hanımı”nı tekrar görebilmek umuduyla…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar