ÖYKÜ 

SEVGİ

Yağmur dinmiş, ıslak caddedeki sular çekilmişti. Öylesine ki bulutların arasından sıyrılan güneşin etkisiyle caddeden buhar yükselmeye başlamıştı. Kavşağa yakın küçük kafede bir süredir laflayarak zaman geçiren çift, karşı kaldırıma geçip kavşaktaki parka girdi. Henüz insanlar kendini dışarı atmadığı için park sessiz sakin sayılırdı. Nemli dallardaki şakacı kuşlar tüylerini kabartarak kurulanmaya çalışıyorlardı.

Bir ay kadar önce görüşmeye başlamışlardı. Uzaktan bakıldığında fiziksel olarak son derece uyumlu görünen çift duygusal bir uyum yakalama gayretindeydi. Fırsat buldukça yaşama ilişkin sorularla birbirlerini tartıyor, tanımaya çalışıyorlardı.

Birden erkeğin gözlerinin içine bakarak “Sevgi nedir?” dedi genç ve güzel kadın – ki kadının adı İ. idi.  Beklemediği bir soru gelmişçesine bir an durdu erkek – ki onun adı da R..

R., “Ben bir tanım yaparım elbette ama senden de sevginin tanımını yapmanı beklerim.” dedi.

Suskunluğuyla yanıtladı genç ve güzel gözlü İ.. Ağır ağır konuşmaya başladı R.. Sözlerini tartarak konuşuyordu. Çok önemli bir tespit yaparcasına dökülmeye başladı ağzından harfler. Harfler hecelere, heceler sözcüklere evrildi, sözcükler tümcelere…

Sevgi her şeyden önce soyut bir kavramdır. Çok boyutlu ve çok katmanlı bir yapısı olmasına karşın onu üç boyutlu algılayamaz tanımlayamayız.” Durdu. Düşünür gibi bir hali yoktu. Boğazını temizleyip devam etti.

Sevginin kaynağını bilirsin de nedenini bilemezsin. Nedensiz, niçinsiz seversin. Karşılıklı olunca tadına doyulamayacak olan sevgi, karşılıksız olduğunda da eksilmez sevenin cephesinde, yitip gitmez. Sevgi onsuz eksik hissetmek, kendini yarımsamaktır. Yalnız onunla tamamlanmaktır. Görmeyince gözlerinle hep onu aramaktır. Sesini duymasan bile kulaklarında sürekli sesinin çınlamasıdır. Kokusunu alamadığında nefes alamamaktır. Her saniye, her an yüzünü görecek olsan bıkmamaktır. Elini tuttuğunda bırakamamaktır. Gündüz hayalinde, gece düşlerinde musallat olandır; ancak huzursuz ettiği kadar da huzur verendir. Onda gördüğünü kimselerin görmesini istemediğindir ve herkesin onda kusur olarak gördüğünü görememektir. Suya yazılan bir şiirdir. Kuşun kanadından havalanan telektir, kelebek gibi pırpır eden bir yürektir. Sevgi ne yasak dinler ne günah. Ne sınır dinler ne sinir, mekânı ve zamanı da yoktur sevginin. Her an karşına çıkabileceği gibi kaçıyor olsan bile arkandan yakalayıverir seni.” Durdu yeniden.

Güzel İ., yüzünde güller açtıran bir gülümsemeyle ve soran bakışlarla baktı R.’ye. Adamın bakışları inceldi. Yapay zekâ tarayıcısı edasıyla taradı genç kadının anlamlı yüzünü. Derin bir iç çekip konuşmasına fırsat vermeden devam etti kaldığı yerden.

Bazen seversin, kendine bile itiraf etmekten imtina edersin. Bazen sevgini tüm dünyaya ilan etmek istersin. Kâh yüreğinin en derin kuytularında olsun, kendinden başka kimseler bilmesin; kâh dağa taşa haykırır gibi yazmak, tüm evrene duyurmak istersin. Yürek karşılaşmasıdır sevgi; ancak karşındakine sarıldığında yürekler üst üste gelmeyeceği için yüreğin ezgili bir ritimle asimetrik atmasıdır.

R., durunca gözlerinin içi gülmeye başlayan güzel gülüşlü İ., “Bitti mi?” dercesine bakarak erkeğin gözlerinin içinde kayboldu.

Sevgi bilim gibi kesinlik taşıyan bir şekilde ifade edilemez. Sözcüklere bütünüyle dökülemez ki bunu şairler bile becerememiştir. Yaşanacakları tanrıdan başka hiç kimse engelleyemez. Tanrı –inanıyorsan elbette– seven yüreği ya da yürekleri durdurmadıkça hiçbir güç durduramaz. Sevginin matematiksel formülü yoktur. Ezgisi müziği vardır da fiziği yoktur. Fiziği için sevilmez kişi. Psikolojisi vardır ama sosyolojisi yoktur. Çünkü ‘aşk iki kişiliktir’. Zaman zaman platonik aşklar gündeme getirilse de sevgiyle atan bir yüreğin ‘ayna yüreği’, yani yansıtıcı görevi gören bir karşı yüreği vardır. Düzeyleri farklı olsa da uzduyumsal bir uyumluluk hali vardır sevgide. Kısaca büsbütün karşılıksız sevgi yoktur bence. İtiraf edilmese edilemese de mutlaka bir karşılığı vardır. Aslında bu iddiamın bilimsel bir dayanağı da var.

Genç ve güzel İ.’nin ince narin bedeni ürperdi. Kulak kesildi. Meraklı gözlerle erkeğe bakarken R. son sözlerini söyledi.

İnsanlar gözlerimizle göremeyeceğimiz bir kimyasal salgılarlar. Bu salgı karşı cins için adeta bir manyetizma yaratır. Çevreye bırakılan bu etkin kokuyu karşı cinsten insanların burnundaki koku reseptörleri algılarlar. Bu kimyasallarla hipnotize edilmiş olacak biçimde, istemsizce ve sorgulamadan seçeriz seveceğimiz insanı… Sevgi üzerine saatlerce konuşabilirim ancak ne kadar konuşursam konuşayım kendimi bir şeyleri eksik söylemiş hissedeceğim.

Zarif ve güzel İ., sözcüklerin yarattığı atmosferin büyüleyici etkisine girmişti. Bu kadar uzun boylu düşünmemişti açıkçası. R., başta açtığı konuyu anımsadı.

Peki, sence nedir sevgi?

İ., siyah kalem çektiği kuyruklu kirpiklerinin arasında ışıl ışıl parıldayan iri güzel gözleriyle sevgi dolu baktı.

Sana bir alıntıyla yanıt vermek istiyorum. ‘Sevgi; sahip çıkan, dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi. Sevgi iyilikti. Sevgi emekti.’ diyor Cengiz Aytmatov.

Kusursuz güzelliğiyle erkeğin başını döndüren İ., arkasını döndü. Ezgili sesiyle ikinci bir yanıt verircesine eskilerde kalan ama eskimeyen bir şarkının sözlerini mırıldanarak uzaklaşmaya başladı.

Sevgi güzellik ister, gülüm,/ güzellik emek ister./ Güzellik tende değil, gülüm,/ yürekte ateş ister.

R., arkasından yetişip ilk tanıdığı günden bu yana ilk kez kolunu kadının beline doladı. Kendine çekti. İ., hiç itiraz etmedi. Ezgiyi mırıldanmayı sürdürdü. Birbirlerinin bedenlerinden yükselen ısıyı duyumsuyorlardı. Ritmik adımlarla birlikte yürüyorlardı şimdi. İ.’nin söylediği şarkıya R. de eşlik ediyordu.

Bir çocuk dudağıyla/ yanakta bir sıcaklık…/ Yalnız güzellik değil,/ sevgi özgürlük ister.

Güneş batı yönünde alçalmaya başlamıştı. İ. ve R., yüreklerinin sesini dinleyerek parktan çıktı. Parkın arka kapısının karşısında belediyenin sinema gösterimine ilişkin bir kartela asılmıştı. Afişte başrol oyuncuları sevgiyle birbirine bakıyordu. İlerde küçük bir kalabalık dikkatlerini çekti. Yaklaştılar… Yaklaştılar… Yerde bir kadının hareketsiz bedeni yatıyordu. Üzerine örtülen gazeteler kadının bedenini büsbütün gizlemeye yetmemişti ve kadının ayakkabıları etrafa savrulmuştu. Gazetenin altından sızan bir miktar kan yağmurdan arta kalan su birikintisini kızıla boyarken gözlerine gazetenin üzerindeki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlama haberi ilişti. Yanında da bir kadın cinayeti haberi… Eski eşini öldüren erkek, “Onu çok seviyordum” diyordu haberin devamında.

İnsanlar bir taraftan yorum yaparken birkaç genç de telefon kamerasıyla yerdeki kadının görüntülerini çekip duruyordu. İ. ve R., gördükleri karşısında şoke olmuştu. Kalabalık gittikçe çoğalmaya başladı. Uzaktan, çok uzaktan duyulan sirenin iç acıtıcı sesi gittikçe yaklaşıyordu.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar