ÖYKÜ 

ANNEMİN EŞARBI

Bana öyle gelirdi ki annemin eşarplarında bir sihir vardır. Kimi eşarplar annemi ağlatır kimi eşarplar annemi sakinleştirir.

İskender’in evinde, sofanın sağ tarafındaki soğuk odada, annemle babamın karyolasının altında, selelerde dururdu çamaşırlarımız. Annemin eşarpları karyolanın ağır döşeğinin altında…

Bahçedeki iplerde kuruttuğu çamaşırları topladığı günlerde, karyolanın yanına oturur, çamaşırları katlar, selelere koyardı annem.

O anlarda mutlaka “Bir gardırobumuz olaydı,” derdi, “temiz temiz katlar koyardık çamaşırı.

Benim hiç görmediğim, ablamın hayal meyal hatırladığı bir gardıroptan söz ederdi sonra.

Bazı günler, Sabiha’nın evindeyken dolabın kırıldığını anlatırdı; bazı günler Temam’ın evindeyken kırıldığını, bir daha da dolap alamadıklarını, babamın aldığı maaşın ancak boğazımıza ve elin evinin kirasına yettiğini anlatırdı…

Evimiz” demezdi annem. “Temam’ın evi”, “Sabiha’nın evi”, “İskender’in evi” diye anardı oturduğu evleri. “Kiracılık zor,” derdi, “her sene ev aramaktan usandım. Yedi çocukla nereye sığayım, anam?

Çamaşır katlama işi bitince karyolanın ağır döşeğinin altında sakladığı eşarplarını çıkarır; onları inceler, karyolaya serer, yeniden katlar, katladıklarını eline alıp bir şeyler mırıldanır, parmağıyla bir şeyler sayar; sonra o eşarpları özenle aynı yere koyardı annem.

Döşeğin altında ne çok eşarbı vardı… Oysa her gün aynı eşarbı bağlardı başına. Beyaz, ince bir tülbent… Kenarları sarı oyalı…

Eğer kapıya çıkacaksa eşarbını çenesinin altında düğümlerdi. Evin içindeyse, iş yapıyorsa eşarbı ensesinde düğümlerdi.

İçinde bir dert, kafasında dolanıp duran bir şey varsa eşarbını çözer bağlardı, çözer bağlardı.

Akrabalara misafirliğe gideceği zaman yünden renkli eşarbını bağlardı. Düğüne gideceği zaman mavili beyazlı saten eşarbını bağlardı. Başından hemen kayardı o eşarp. “Kafamda durmuyor bu” derdi. Ama elin günün içine çıkarken onu bağlardı. Vesikalık fotoğraf çektireceği zaman da saten eşarbını bağlardı.

Döşeğin altında kenarları ince oyalı beyaz eşarplar, sarı eşarplar, rengârenk yün eşarplar; mavili beyazlı, kırmızılı sarılı, çiçekli desenli saten eşarplar, Tokat elmalısı kırmızı eşarplar da vardı ama onları pek kullanmazdı. Bazen bekâr kızlar, taze gelinler misafirliğe gelirdi. O eşarplardan birini, bir banyo lifiyle birlikte onlara hediye ederdi.

(…)

Köşe başından döndü annem. Sokağın ortasında durdum. İskender’in evi, bizim evimiz, yaz akşamının maviliği içinde ne kadar yalnız. Koştum, döndüm köşe başını. Annem yok. Annem gitmiş. Annem bir elinde beyaz eşarbı, bir elinin işaret parmağı gergin, yeri gösteriyor, annem ağlayarak gitmiş.

Annem kendini tekkeden atacak.

Annem ölecek.

Tekkeden atlarsa beyaz bir bayrak gibi sallanacak mı elinde beyaz eşarbı?

Mehmet Abim anlatmıştı. Adamın biri kendini tekkeden atıvermiş. Öğretmenler çocukların gözlerini kapatmaya çalışmışlar. “Dönün, dönün! Bakmayın çocuklar! Bakmayın!

Annem akşamın bu mavi karanlığında kendini tekkeden atarsa kim görecek? Kim bakacak o tarafa?

Koştum. Yukarı tekkenin önüne kadar koştum. Akşam karanlığında aşağından baktım yukarı tekkenin uçurumuna. Çağlayanın sesini dinledim. Annem kendini ya tekkeden atacak ya da çağlayana atacak. Elinde beyaz bir eşarp… Ölecek.

Bir o yana bir bu yana yürüdüm.

Ne arıyorsun?” dedi bir erkek. Karpuz sergisi önünde… Karpuz sergisi sarı ampullerle apaydınlık… Tekkenin uçurumu, Mısmılırmak, çağlayan kapkaranlık. Annemin eşarbı bembeyaz…

Buradan bir kadın geçti mi, amca? Bir elinde beyaz tülbent vardı. Kendimi tekkeden atacağım diye diye, bir kadın geçti mi?

(…)

Sabah erkenden uyandığımda ayaktaydı annem. Oturma odasında, duvara asılı aynanın karşısında, vesikalık fotoğraf çektireceği zamanlar bağladığı mavili beyazlı eşarbını bağladı. Eşarbın sağını solunu düzeltti. Yüzünü inceledi. Bana ve kardeşlerime hiç bakmadan odadan çıktı.

Birkaç saat sonra, kan bulaşmış mendille ağzını tutarak geldi. “Dişimi çektirdim, ses etmen biraz” dedi. Mavili beyazlı saten eşarbını katlayıp döşeğin altına koydu. Kapının arkasındaki çivide asılı beyaz eşarbını örttü başına, ensesinde bağladı.

Kapının ardındaki ot süpürgesini alıp odayı süpürmeye başladı.

Bana öyle gelir ki annemin acısına, derdine göre değişen eşarpları vardı, hep onları bağlardı. O eşarplar çoğu kez gözyaşlarını silmeye, dertlerini saklamaya da yarardı.

Not: İlyas Halil Öykü Ödülü alan dosyamdan, ‘Annemin Eşarbı’ adlı öykü… Kısaltarak yayımladım. Tamamı umarım en kısa zamanda kitapta olacak.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar